Güncelleme Tarihi:
Tam o sırada, “Bakın işte Uğur bu arkadaş” diye bir ses duyuyorum. Başını çevirdiğimde, bir zamanların ‘kült’ sinema dergisi ‘Ve Sinema’yı da çıkaran, aynı zamanda Mephisto’nun sahibi olan Hüseyin Sönmez’in, birisine beni tarif ettiğini görüyorum. Yanlarına yaklaşınca fark ediyorum ki karşımdaki Metin Erksan. Tabii hem şöyle bir heyecanlanıyorum, hem de merakla “Ne oldu?” diye soruyorum. Erksan, “Demek beni öldüren sensin” diyor. Şaşkınlığım sürüyor, “Ne öldürmesi Metin Bey, neden bahsediyorsunuz?” diyorum. Devam ediyor Erksan, “Öldüğüme dair bir söylenti çıkarmışsın...”
Durumu anlıyorum. Birkaç gün önce sinema yazarı arkadaşım Ali Hakan aramış, “Metin Erksan ölmüş, doğru mu?” diye sormuştu. Ben de, “Valla öyle bir şey duymadım. Hem böyle bir şey olsa anında yayılırdı” demiştim. Nasıl olduysa bu söylenti bambaşka bir hal almış ve olayın faili olmak da bana düşmüş.
“Allah gecinden versin Metin Bey” diye devam ettim ve “Ben kim, sizi öldürmek kim” deyiverdim. “Sen bilmezsin” dedi o büyük yönetmen, “Beni 70’lerde de öldürmek istediler. Hem de neredeyse her gün. Sürekli hakkımda böyle haberler çıkardılar ama öldüremediler, ölmedim.”
Olayın doğrusunu aktardım, gülüştük geçtik... Ne yazık ki bu kez haber doğru... Ama bu sadece fiziksel bir ölüm. Metin Erksan, sinemamızın o büyük yönetmeni, o büyük yol göstericisi ne 70’lerde, ne de şimdilerde, ne de gelecekte yapıtları, geride bıraktıkları, fikirleri ve mücadelesiyle ölümsüzlüğe çoktan erişti bile. Nasıl derler, nur içinde yatsın.