Kopenhag’da yaz tatili yapmak için 10 neden (2016 tatil fırsatları)

Kopenhag’da yaz tatili yapılır mı? Bal gibi yapılır. Girişi için bile tonla para bayılmayı gerektiren beach’lerde ıstakoza dönmek gibi bir derdiniz yoksa... “Bizim Ege-Akdeniz kıyıları ‘kazıkçı’, Yunan adaları hem ucuz hem kaliteli” tartışması sizin için bir şey ifade etmiyorsa… Kış boyu, kuş uçmaz kervan geçmez bir sahil beldesinde uyku ve kitap okuma arasında salınmanın hayalini kurmadıysanız…

1. Herkes gider Mersine, biz gideriz tersine
Yazın başkentleri malum; Bodrum ve Çeşme. Instagram, buralarda çekilmiş ‘klişe’ fotoğraflarla dolu. Siz patlatın Amalienborg civarında (kraliyet ailesine ait dört yapının bulunduğu ‘saray mahallesi’nde) çekilmiş bir selfie, herkes “Aa neresi burası” desin. Bırakın onlar güneşin altında kavrulsun, siz ılık havada çiseleyen yağmurun tadını çıkarın. Onlar ‘deniz-havuz queyfi’ yaşasın, siz kanal turu yapın. Onlar yüzsün, siz bisiklete binin...

2. Ey özgürlük!
Şehre adım atar atmaz fark edeceksiniz; burası özgürlükler coğrafyasının bir parçası. Kimse ne giyip ne taktığınızla, ne yiyip ne içtiğinizle, ne söyleyip ne yaptığınızla ilgilenmiyor. Tadını çıkarın. Ama bu özgürlükçü ortamın büyüsüne kapılıp sağda solda gördüğünüz heykel gibi yakışıklı ve tanrıça gibi güzel İskandinavlara kontrolsüzce bakmak ya da laf atmak hatasına düşmeyin, bunlar bizim buralara özgü ‘özgürlükler’.

3. Alın, verin, ekonomiye can verin
‘Kopenhag’ kelimesi, ‘ticaret limanı’ anlamına geliyor. Burası dünyanın en önemli kruvaziyer turizm destinasyonlarından biri. Şehrin kimliğinde alışveriş ve bununla gelişen kültür şekillendirmiş. Siz de bunun bir parçasın olun. Merkezde, Stroget’te, pek çok lüks ve hesaplı markaların mağazalarını bir arada bulabilirsiniz. Aman dikkat, tekstil ürünleri Türkiye’ye göre çok pahalı!

4. Bana bir masal anlat…
Ünlü masal yazarı H. C. Andersen’in memleketinde olduğunuzu unutmayın. Renk renk yapılarıyla oldukça ilgi gören Nyhavn (yeni liman) bölgesindeki mekanlardan birinde bir şeyler içerken üstadın eserlerinden birini okuyabilirsiniz. Belki oralarda ünlü yazarın hayaletine bile rastlarsınız kimbilir; Andersen bir süre buradaki 20, 67 ve 18 numaradaki evlerde oturmuş.

5. Heykeli dikilecek kadın
Limandaki ‘Küçük Deniz Kızı’ heykelinin pek bir numarası yok ama “Aa onu nasıl görmeden gelirsin” tepkilerine maruz kalmak istemiyorsanız, hızlıca gidip görün. Ülkenin önemli bira üreticisi Carl Jacobsen, Andersen’in ‘Küçük Deniz Kızı’ masalından hareketle sahneye taşınan baleyi izleyip karaktere âşık olmuş ve heykeltıraş Edvard Eriksen’den onun bir heykelini yaptırmış.

6. Hızlı ve huzurlu
Avrupa’nın en eski eğlence parklarından biri Kopenhag’da bulunuyor: Tivoli bahçeleri. Yeşillikler içinde, binbir çeşit çiçeğin arasında hayatınızın en huzurlu birkaç saatini geçirebilirsiniz. Ya da lunaparklara meraklıysanız, çok eğlenebilirsiniz. Dünyanın en eski roller coaster’larından biri burada.

7. Biraz Berlin, biraz Tarlabaşı…
Kopenhanhag’ın içinde bir hippi kasabası
Fakat asıl huzur ve eğlence Christiania’da. Burası Kopenhag’da, merkeze yaklaşık yarım saatlik yürüme mesafesinde özerk bir bölge. 1971’de bir grup hippinin civardaki, eskiden askeriyenin kullandığı birkaç yapıyı işgal etmesiyle kurulmuş. Danimarka hükümeti bu oluşumu ‘ehlileştirmek’ için uzun yıllar mücadele verdiyse de 2012’de yürürlüğe giren bir yasayla iş tatlıya bağlanmış.
Christiania’nın 850 kişilik nüfusu var ama çok turistik bir yer olduğu için girip çıkanın haddi hesabı yok. 34 hektarlık bir alan üzerine kurulmuş olan bu kasabanın kendi bayrağı ve anayasası var. İsteseniz de özel mülk edinemiyorsunuz mesela. Esrar serbest. Fotoğraf çekmek, koşmak, motorlu araç kullanmak yasak.
Bölgenin sınırlarından içeri girince birbirinden etkileyici grafitiler, sağdan soldan yükselen reggae müziği, hediyelik eşya ve esrar satıcıları karşılıyor sizi. Her şeye rağmen Kopenhag polisi arada baskın yapıp esrar satıcılarını ‘huzursuz’ ediyormuş. Bu yüzden hemen hemen hepsinin yüzünde birer maske var.
Kafeler, restoranlar, galeriler, atölyeler, barlar… Yol kenarında sohbet muhabbet edenler… Berlin’in ara sokaklarını andıran cool’lukta ama bir o kadar da bizim Tarlabaşı’ndaymışsınız gibi hissettiren samimiyette bir ortam söz konusu.

8. Tasarlasak da mı saklasak?
Tasarım, şehrin ‘kilit kelimeleri’nden biri. Tarihi binalarla modern olanların nasıl ilginç bir uyumla birbirine tutunduğunu görmelisiniz. Tasarım Müzesi’ni gezmek içinse geniş bir zaman ayırın. Tasarım demişken, Kopenhag’a 30 kilometre mesafedeki Roskilde’deki katedral, Kraliçe II. Margrethe’in kendisi için özel olarak tasarlattığı cam lahte evsahipliği yapıyor. Anne-babası, halk nasıl gömülüyorsa öyle sıradan bir şekilde katedralin bahçesine gömülmeyi tercih etmişken bugünkü kraliçenin böyle fütüristik bir lahit seçmesi ilginç.

9. Ah o gemide ben de olsaydım...
Roskilde’ye gitmişken mutlaka Viking Deniz Müzesi’ni görmelisiniz. 11’nci yüzyıldan kalma Viking gemilerinin bulunup sergilenecek hale getirilme hikayeleri oldukça etkileyici. Seyahat dönüşü ‘Vikingler’ dizisini izlemeye başlamak isteyeceğinize hiç şüphe yok.

10. Tadı damağınızda kalacak
Sırf bu restoranda yemek yemek için bile Kopenhag’a gidilir. Era Ora, 1983’te açılmış, İtalyan yemeklerini yeni bir yorumla sunan, Michelin yıldızlı bir restoran. Yedi parçadan oluşan hazır menü oldukça pahalı fakat her bir kuruşuna fazlasıyla değiyor.