Güncelleme Tarihi:
Korku filmlerini sever misiniz? Ya da korkmanıza sebep olacak unsurları ete kemiğe bürüyerek karşınıza çıkaran öyküleri/romanları? Bu türü seviyorsanız gerçek hayatta asla karşılaşmayacağınız karakterleri izlediğinizde/okuduğunuzda korktuğunuzu düşünüp sonradan kendinize güldüğünüz zamanlar olmuştur. Peki, günlük hayatın koşturmacasını yaşarken mesela ıssız bir sokakta yürürken sizinle eşzamanlı hızlanan adımlara kulak verip geriye baktığınızda kimseleri görememek nasıl bir duygudur? Ya tekin olmayan insanlarla tekinsiz ortamlarda bulunmak? Bu durumları düşünmenin bile tüyler ürpertici olduğunu ve içimizde bir gerilim yarattığını söylemek pek de yanlış olmasa gerek.
Yurdagül Şahin’in ‘Av: Tuhaf Korku Hikâyeleri’ adlı kitabı tam da öyle: Tüyler ürpertici ve gerilim dolu. Kâh bir asansörde kâh bir üniversitede ya da bir toplantı salonunda, bir evde, bir arabada başlayan her bir hikâye, girdap gibi bizi içine çekiyor. Şahin, her bir öyküde okurlarını günlük hayatın içinden çekip çıkararak sözcüklerin ardı sıra sürüklüyor ve hikâyelerini okuyanlarda, konunun parçası oldukları hissini uyandırıyor. Mesela ‘Av’ın ilk öyküsü ‘Asansör’de bir adamın zamanla imtihanına tanıklık ediyoruz. Okur hikâyeye dahil olmuyor ancak adamın hızla akan hayatı arasında gezmesini sağlayan asansörde onunla birlikte ilerliyor. ‘Sıra Dışı Bir Toplantı’da beklenmedik olaylar silsilesi karşısında sarsılan sekreterin yaşadıkları ve öğrendiklerini hayretle takip ettiriyor. Kitaba ismini veren ‘Av’da ise belki de vicdanı simgeleyen bir göz metaforunun altında ezilip kalan kişinin yaşadığı gerilime ortak ediyor. ‘Çizgiler ve Aşk’ta bir gönül ilişkisinin iki boyutlu mekândaki düellosunun nasıl sonuçlanacağı konusunda merakta bırakıyor. ‘Yeni Bir Tür’le robot insanlardan biriymiş gibi hissettiriyor, akıllarda geleceğe dair binlerce soru işareti yaratıyor.
Ardından gelen hikâyelerin bazısında yaşananlara lanet ettiriyor, bazısında pişmanlığı hissettiriyor, bazısında olmuşu yeniden yaşatıyor, bazısında ise varoluşsal sorunların ne menem bir dert olduğunu gösteriyor. Her bir öyküde okur, hikâyenin kahramanının/antikahramanının bir rüyada ya da kâbusta olduğunu göreceğini/okuyacağını düşünse de Şahin bu beklentiyi suya düşürüyor. Her defasında gerçekliği eğip bükerek ucu bucağı olmayan dünyalara, karanlıklara sürüklüyor satırları arasında gezinenleri. Kimi zaman didaktik olsa da çoğunlukla akıllarda düne, bugüne ve yarına dair soru işaretleri bırakıyor.
Şahin’in üslubu anlattıklarına siniyor, konular değişse de bazı hikâyelerde birbirine benzer konuların ele alındığını ya da aynı sonuca ulaşıldığını düşündürüyor; art arda gelen öykülerin bir bütünün parçası olduğu hissini uyandırıyor. Buna rağmen öyküleri sürükleyiciliklerinden bir şey kaybetmiyor. Çeşitli fanzin, dergi ve öykü kitaplarında yazdıklarını bir kenara koyarsak çocuk kitabının ardından ‘Av’la yeniden raflardaki yerini alan Şahin’in yazdıkları, ileride yazacaklarının teminatı oluyor. Bilhassa ‘Yeni Bir Tür’ ve ‘Sonsuz Döngü’ adlı öyküler, yazarın önümüzdeki süreçte yazacakları arasında bir bilimkurgu olması konusunda beklenti yaratıyor. Diğer yandan gerek kadın cinayetleri, gerek varoluş sorunları, gerek dijitalleşen hayatlar gerekse de modern hayatın bizden alıp götürdüklerine dair gerçekleri tuhaf bir şekilde ele alması ise fantastik yazın dünyasına atabileceği adımlar konusunda ipucu veriyor gibi.