Güncelleme Tarihi:
İzlediğim her tiyatro oyunu sonrası salondan çıkarken oyunu özetleyen bir cümle düşer aklıma. Kemal Kocatürk’ün tek kişilik oyunları ‘Can’ ve ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’i izledikten sonra biraz hüzün biraz da imrenmeyle aynı cümleyi kurdum: “Bu devirde şair olmak ne kolay!” Batılılaşmaya çalışan devletçi bir coğrafyada, toplumun ruhuna ve sorunlarına eğilen, bunu yaparken şiir türlerini ustaca kullanan ve sesini duyurmak için sınırlı kaynakları olan bir şairin ne ceremeler çekeceğini bir düşünün...
Kemal Kocatürk’ün ceremesine gelince, tiyatroda portre oynamak hakikaten zor iş. Hele de bir şairi şiirleriyle, söyledikleriyle anlatmaya kalkıyorsanız, tam bir bıçak sırtı. Şairin söylediklerine sadık kalacaksınız ama şiir dinletisine dönüştürmeyip oynayacaksınız. Ve tüm bunları tek başınıza, iki perdede gerçekleştireceksiniz. Her ne kadar Tiyatro Kumpanyası 2011 yılında doğmuş bir bebek olsa da çeşitli kurum tiyatrolarında ve özel tiyatrolarda 30 yılı devirmiş Kocatürk’ün bu zorlu işin altından nasıl kalktığını anlamak zor değil.
BAĞLANTILAR SİLSİLESİ
Ahmed Arif’in yaşam öyküsünden kesitler izlediğimiz oyunda, ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’ şiirinin isim öyküsünü de diğer şiirlerinin alt metinlerini de görüyor, belki ilk kez öğreniyoruz. 1943 yılında Van’ın Özalp ilçesinde kurşuna dizilen 33 Kürt vatandaşın, ‘33 Kurşun’ şiiriyle bağlantısını Ahmed Arif’ten dinlerken, Kemal Kocatürk de bir bağlantı ekliyor ve projeksiyon sistemiyle sahneye yansıyan görüntülerde Roboski’de can veren 34 gencin cenazeleri gözümüzün önünden geçiyor bir bir. Derken öğrencilik yıllarında mahpushane ile tanışan Arif’i dinliyorken, arkada Cihan Kırmızıgül’ün o bilindik fotoğraf karesi geçiyor; kolunda polis, bileklerinde kelepçe ve yüzünde gülümsemesiyle. Dünden bugüne kurulan bu köprü diyor ki: “Tarih tekerrürden ibarettir”. Tüm hikâye yine sade ama fonksiyonel bir sahne tasarımı eşliğinde anlatılıyor. Hareketli perdeler, karlı dağlar da oluyor, ateş de çadır da. Tiyatrolarının ‘yalansız, yalın ve harbiden tiyatro’ sloganıyla
hareket ettiğini hatırlatan Kocatürk, dekorun da tıpkı oyuncu gibi oyuna dahil ve yalın olması gerektiğini dile getiriyor.
SOBA, KESTANE VE ÇAY TADI AHMED ARİF
Ahmed Arif’in hayatını belgesel tadında izlememizi sağlayan büyük bir araştırma çalışması var arka planda. Refik Durbaş’ın ‘Kalbim Dinamit Kuyusu’ adıyla yayımladığı Ahmed Arif röportajının yer aldığı kitap için, Arif’in oğlu Filinta Önal, Cumhuriyet gazetesi arşivi ve tabii ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’ kitabının en önemli bilgi kaynakları olduğunu söylüyor Kemal Kocatürk. Can’ı izleyenler bilir, yine aynı titizlikle hazırlanmış bir kurgu vardı onda da. Peki ama insan sormadan edemiyor: Neden ikinci oyununda da bir şairi seçti ve neden Ahmed Arif? Cevabını Kocatürk’ten alıyoruz: “Çocukluğumdaki soba başı sohbetlerinin misafiriydi, Ahmed Arif ve şiirleri. O yıllarda Nazım Hikmet’ten sonra tanıdığım ve çok etkilendiğim bir isim oldu. Garip ama bende soba, kestane ve çay tadıdır Ahmed Arif. Şimdi de o sıcacık dayanışma günlerinin özlemidir. Kaybedilmiş bir davaya yeniden umutla bakabilme, yeniden kavgalara dirilebilme, yoksulluğa, açlığa direnebilme gücüdür. Birçok dostum gibi ben de bugün, bu toz dumandan, bu savrulmadan sıyrılıp yeniden dik ve diri durmanın kıvancını Ahmed Arif ve şiiriyle bir kez daha yaşayalım ve de yaşatalım istedim. Oyunda Arif’in ülkemiz gerçeğine yaklaşım tarzına ve düşüncelerinin akışına kâh şaşarak kâh ağlayarak kâh coşarak tanıklık ediyoruz. Neden hep şairleri seçtiğime gelince, yıllardır şiir yazan ve iki de şiir kitabı yayımlanan bir oyuncu olarak, onların dilinden konuşmayı, onların dili, bedeni olmayı seviyorum. Şiir bir tutku benim için, bir yaşama biçimi.”
İster Ahmed Arif’i daha yakından tanımak, ister şiir dinlemek, ister alışılmışın dışında görselliği olan bir oyun izlemek için olsun, bu yılki tiyatro programınıza ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’i de ekleyin. Tavsiyeme uyduğunuz için değil pişman olmak, adımı minnetle zikredeceğinizi düşünüyorum. Şimdiden iyi seyirler...