Güncelleme Tarihi:
Selamlar, neler yapıyorsun bu aralar?
- Selamlar Barış, şu sıralar pek yoğunum. Kardeş Türküler’in yanına solo projeler sıkıştırmaya çalışıyorum. Son olarak Cavit Murtezaoğlu’yla “Tebriz’den Toros’a” adlı albümü yaptık. Günlerim röportajlarla geçiyor. Neler yapıp yapmadığımı anlamak için gayet faydalı bu röportajlar.
Geçen hafta konuştuğumuzda kardeşinin bir sağlık sorunu vardı. Bu tarz olaylar müziğine, sesine ya da tarzına nasıl yansır?
- Hayat böyle bir şey. Kardeşim bir ameliyat oldu. Kendine bir şey olduğunda çok umursamıyorsun ama yakınına olduğunda çok panik oluyorsun. Ben yorumcuyum, sözleri daha iyi anlamaya çalışıyorum hakkını vermek için. Böyle şeyler gerçek insan olmanı sağlıyor. Şarkı söylemek bence güzel ses çıkarmak değildir, çirkin sesler de çıkartabilirsin. Önemli olan hakkını vermek. Bu sırada bu tarz sorunlar insanı ister istemez etkiliyor tabii ki.
Bir günün nasıl geçiyor? Kardeş Türküler bu günün ne kadarında var?
- Toplantıları sabitlemezsen hayatın içinde kaybolup gidiyorsun. Hiç öyle olmasak da şirket gibi düşünmek zorundayız. Çok kalabalığız ve toplu kalmak istiyoruz. Çalışmalar da yapıyoruz ama buluşup konuşuyoruz. Bu yıl 20 yılı deviriyoruz. Amacımız neydi, neler yaşadık, neler yapamadık, yaptıklarımızı konuşuyoruz.
20. yıl için özel proje var mı?
- Belgesel gibi bir şeyler planlıyoruz. Bir televizyon programı yapmayı düşünüyoruz ama daha hiçbiri kesin değil. Onun dışında Murtezaoğlu ve Kardeş Türküler provalarıyla geçiyor günlerim. Bu sıralar çok yoğunum yani.
Kardeş Türküler’den bugüne kadar öğrendiğin en önemli şey neydi?
- Klişe olacak ama vicdanlı olmak. Gerçekten kendi yaşadığın hayatın dışında birçok hayat olduğunu yaşayarak görüyorsun. Toplulukta farklı yerlerden gelmiş pek çok sanatçı var, farklı kimliklerden geldik. Bu kimliklere karar vermedik, onların içine doğduk. Geldiğimiz yerlerde o kimlikle var olmaya çalıştık. 1980’lerde birçok şeyin üstü örtülmüştü. Ben de biraz saftım, şüpheci değildim. Her şeyi üniversitede öğrendim. Yaşadığım çevre, memleketi öğrenmeye çalıştım. Önyargıların içinde büyüdük. Hatta bizim de pek çok önyargımız vardı onlardan kurtulmaya çalışıyoruz.
Konserlerine popçusundan rockçısına kim gelirse gelsin senin sesini öve öve bitiremiyor. Sesine uyguladığın bir bakım ya da çalışma var mı?
- Sağ olsunlar. Maalesef bir çalışma ya da özel bir şey yapamıyorum. Keşke yapabilsem. Ama mesela konservatuvarda yarı zamanlı bir eğitim aldım ama bana bir şey katmadığını düşünmüştüm. Hep özel vokal hocalarıyla çalıştım. 1990’lardan beri farklı hocalarla çalıştım. Dedim ya, iyi ses çıkartmaktan çok duruşum, jest ve mimiklerimle söylediğim şarkının, türkünün havasını vermeye çalışırım. Sesimi korumak için çok uğraşmıyorum ne yazık ki.
İki hafta önce aradığımda Kırşehir’de Neşet Ertaş’ın mezarını ziyaret ediyordun. Neler anlattın ona?
- O gün epey muhabbet ettik Neşet ağabeyle. Çok mütevazı bir mezarı var, aynı kendi gibi. Babasının ayağının dibinde yatıyor ve bence çok mutlu. Hastalığını öğrendiğinde kabul edemedi. Müzisyensen gerçek yaşını fark edemiyorsun. Anlatamam nasıl bir his olduğunu ama çocukça bir yapın oluyor. Hayatımda iki kez onunla muhabbet edebildim, çok büyük şanstı. Çocukken Ertaş dinleyerek büyümedim ama ileriki yaşlarımda durmadan dinlediğim bir dönemim var.
Neler dinlerdin küçükken?
- Babamın pilli bir pikabı vardı. Akşamları yemekten sonra muhabbet eder müzik dinlerdik. Babam DJ’lik yapar, 45’liklerimizi çalardı. Ben daha çok Erkin Koray’cıydım. Orhan Gencebay, Ajda Pekkan, Zeki Müren, Kamuran Akkor ve Nesrin Sipahi şimdi aklıma gelenler. Plakçılara gidip kaset doldurturdum. Erkin Koray, Cem Karaca ve Barış Manço kasetleri yaptırırdım.
Müzikle yaşayanlardan mıydın?
- Kendime dönük bir dünyam vardı, içe dönüktüm. Müzik dinler, kütüphanede kitap okurdum. Ancak üniversitede açıldım. Ailem müzisyen olmamı pek istemedi. Boğaziçi Türk Dili ve Edebiyat’ı kazandım. Okulda folklor kulübünü keşfettim. Kardeş Türküler’in temelleri de orada atıldı. Bana grupta doğduğum coğrafya olan Konya ve çevresinin müzikleri düşünce ister istemez Âşık müziğine yöneldim. Ertaş da hayatıma bu dönemde girdi.
Peki, Cavit Murtezaoğlu’yla “Tebriz’den Toros’a” adlı albümünde bu iki coğrafyayı nasıl bağladın?
- İran’la Türkiye arasında yüzyıllara dayanan bir ilişki var ama yıllar süren sorunlar, savaşlar yüzünden köprüler yıkılmış. İranlı vokal hocam Murtezaoğlu’yla müzik vasıtasıyla bu köprüleri tekrar kurmak istedik. 700 yıl önceki düşünür, müzik insanları, şairler Anadolu’dan Tebriz’e her şeyi anlatmış. Kardeş Türküler’de de coğrafi sınırlar değil geçişken kültürler önemliydi. Cavit hocamla da kültürel olarak bunu hedefledik. Yaşadığımız dönemin ve yüzyıllar öncelerin yolculuğunu albüme taşımaya çalıştık. Aslında bu, anlatması zor, çok büyük bir coğrafi hat. Ortak noktasıysa sözler ve insanların dünyayı değiştirebilme gücü.
Feryal Öney (42) Konya Ereğlisi’ndeki gençlik yıllarında Ereğli Sanatseverler ve Musikî Cemiyeti’ne devam etti. 1987’de Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı’nı kazandı ve üniversitede Folklor Kulübü (BÜFK) bünyesinde yürütülen müzik çalışmalarına katıldı. Kardeş Türküler’in temelleri de orada atıldı.
Bu günlerde sadece Sıla’nın son albümü Vavela’yı dinliyorum, çok iyi geliyor.
Her şey edebiyatla başladı
Feryal Öney (42) Konya Ereğlisi’ndeki gençlik yıllarında Ereğli Sanatseverler ve Musikî Cemiyeti’ne devam etti. 1987’de Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı’nı kazandı ve üniversitede Folklor Kulübü (BÜFK) bünyesinde yürütülen müzik çalışmalarına katıldı. Kardeş Türküler’in temelleri de orada atıldı.
Neşet Ertaş’la bir kere türkü söyledim. İltifatı sevmezdi. Ama bana “Aferim, bizim oraların havasını almışsın” demişti.