Geri Seyahat Kayaköy’ün rüyası
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Kayaköy’ün rüyası

Kayaköy’ün rüyası

Kahinlik ve şiir tanrısı Apollon’un doğduğu yer burası. Fethiye’nin kıyılarında bir açıkhava müzesi. İsmi Levissi, Türkçesiyle Kayaköy. Halkı 1923’te, Mübadele’yle topraklarını terk etmek zorunda kalınca pencereleri sardunyalı evleri, gülhatmili sokakları yalnızlığa mahkum oldu. O gün bugündür derin bir uykuda. Rüyasında ne mi görüyor?

Burası ‘Kayaköy’ diye bilinen, kimilerinin dilinde tüylü diken bir yer.

Üzerine yüzlerce kez yazılmış. Bu konu bir açıdan gül bahçesinde bir diken, egzotik bir kaktüs gibi cazibeli. Göründüğü kadarıyla kolay bir lokma değil.

Anadolu İsacıları diye anılan topluluğun öyküsü de orada. Yerleşim Levissi diye ünlenmiş.

Likya kenti Karmilassos’un kalıntıları, Kayaköy’deki ev temellerini oluşturmuş. Burayı tanımak için illa antik çağları anmaya gerek yok...

Bahçelerde kaynayan kazanlar... Etli nohut, kuru fasulye, bulgur pilavı ile binlerce yörük obasını birkaç bin yıldır barındıran Boğa Dağları’yla anılır burası.

Elde ne var, bizde ne var dedik. Hüzün yok!

Burası bir zamanlar çiçek, bitki adlarından bilime kadar dili Latince olan Anadolu’dur. Toro, tekil boğa, Toros Dağları, Boğa Dağları ile bu topraklarda her yer Anadolucu ruhla doludur. Öncesi de var...

Likya kenti Karmilassos’un kalıntıları üstünde kurulur Kayaköy, dedik.

Osmanlı’nın geride bıraktığı ‘Hıristiyan tebası’ yaşardı burada. Şöyle ki İslamlaştırmacı kurallarla içiçe.. Direnerek ve Türkçe konuşarak, ‘biz de böyleyik işte’ diyerek, Anadolu Selçukluları’ndan yörük kalmayı başarmışlardı. Karamanlı İsacı Türkler.. Gagavuzlar gibi… Sonra ne oldu? Cumhuriyet’in ilk eksen kayması... Onlar yok oldu!

KAYAKÖY’E GELİN GELDİ Mİ, TOY OLUR

Kayaköy’ün rüyası

Kayaköy’ün taş duvarları, gülhatmi dolu sokakları ve sardunyaları pencerelerden sarkan kaya evleriyle onlarsız kaldı. Onlar kim? Kayaköy’e gelincik gibi al duvaklı gelin geldi mi saz eşliğinde tahta kaşıkları vura vura alengirli toy oldu, çiftetelli oynandı, zılgıt çekilmedi.

‘Anadolu Rumları’ diyorlar. Eğrisi, doğrusu şudur. Türkçesi: Romalı Anadolulu demek. Romalı Mevlana Celalettin gibi Romalı… Rumi değil. Onlar Hıristiyan ‘tebası’ adı altında Osmanlı’da yaşayan Türkler. Oğuzların bir bölümü Musa’dan çok, İsa dediler.

Nuh demesine dediler de… Ödenmesi zor ağır bir Varlık Vergisi çıkarıldı.

Tarihin içine atıldıklarında, Türkçe ağıtlar söyleyerek gittiler. İşte burası o Kayaköy.

Burası aslında pekçok kişinin ağzını sulandıracak bir yer oldu o günlerde de.

Kapışılacak kaymaklı bir pasta ya da içi altın küplerle göz kamaştıran söylenceler, hayal şatolarıyla dolu rivayetler bıraktılar geride. Yıllardır inşaat hayalleriyle oraya bakanlar hiç az değil...

Her tanıtı kitapçığında; ‘Kayaköy, zengin kahvaltılarıyla bir doğa hazinesidir,’ denir.

Başlarken, donanımlı kahvaltı sofrası var, dedim. Benim sözüm bir alegori ise, şöyle ki, 90 yıldır Kayaköy... Orada inadına duruyor, el sürdürmüyor küllerine.

Apollon kahinlerinin büyüleriyle dondurulan o Kayaköy, kimi bekler? Bilen yoktur.

KAYAKÖY TÜRKÇE KONUŞUR

Kayaköy’ün rüyası

Kayaköy diyorlar ya akan yıldız bakan, astronomiyle mistik ve mitolojik bir kent burası.

Bunları o kaya evlerde yaşayan eski ruhlara sordum. O gün öğleden sonra ikindi vakti yürüye yürüye Kayaköy’e sokuldum.

Aşağıda Panayia, yukarıda Taksiyarhis kiliseleri duruyordu. İki mabedin ismi ölü Anadolu dillerinin parmak izlerini taşıyor. Zeminleri Apollon tapınakları.

Evet Anadolu’da 30 kadar arkaik ölü dil olduğu söylenir. Bunları düşünerek ince uzun yola indim. Uzun fakat ayrık yol sayılmaz. Fethiye’den 7 kilometre. Hisarönü daha yakın.

Otostop da yapacağımı düşünerek son gelişimde bu yola koyuldum. Bu tarih felsefesi yolunu, siz de tek başımıza aşın, yaşayın. Likya Yolu başlagıcı diye bilinen Hisarönü… Geçin.

5 kilometre yürüyün ‘Kaya Çukuru’ adlı ova karşıdadır. Kayaköyü, bu ovaya dönük, sırtını deve hörgücü benzeri dağa vermiş. Yeşil dağ arkada, yeni doğan yavru deve ovadadır.

Aşağı doğru yürüyün. Çiçekler, ağaçlar, otlar, papatyalar, gelincikler el sallar size.

O evlerin sessizliği, ışıksızlığı hüzün verir uzaktan bakanlara. Evlere sordum: İnsansız yaşamak nasıl bir duygu? Hepsi değilse bile yarısı yanıtladı. Onlar da bana sordu: “Tarihi yaşatarak turizmle buluşturma projesi ya da 50 yıllığına tatil köyü projesi nedir?” Çok komik! Ya sonra?

İyi de ne olsun, diye soruyla yanıtladım onları: Yörüklerin obası mı, para babası ekabirlerin sopası mı?

“Kendimizi, kendimiz için istiyoruz” dediler. Böyle kalmak, böyle doğa kültürü müzesi gibi varolmak az şey mi! “AVM istemiyoruz, ağaçlar kesilmesin” diye koro tutturdular.

Hani karşımda bir Gezi Parkı neredeyse... Evet, evet onlarla Türkçe konuştum.

Toroslar’dan kadınlarıyla yanyana Tahtacılar, kadınlarıyla kol kola Yörükler gibi, kadim sendikacı, Fethiyeli Mehmet Atay gibi konuştular. “Türkçeyi nasıl öğrendiniz” diye sordum.

KEL BAŞA ŞİMŞİR TARAK

Kayaköy’ün rüyası

“Türkçe konuşamayan isyancılar kaldı, gidenler isyancı değildi, İsacıydı. Türkçe okuyup üflüyor.. yemede içmede Türkçeyi su gibi içiyorlardı. Türkçeyi onlardan öğrendik, böyle işte,” dediler. Aynen bunu Erivan’da sadece Türkçe konuşanlardan da duymuştum. Şaşırmadım.

Bir rastlantı... Fethiye’de şenlik tanıtı, kitap günleri etkinliğindeyim. Fakat kitap kolilerinden birisi cin çarpmış gibi ne hikmetse ortaya çıkmadı. Ya Zeus ya da Apollo el koymuştur, can sıkıcı durum, sıcak hava, özür dilemeyi bilmeyen yapımcı. Kabalık toyluktur, kibarlıksa bilgeliktir.

“Göründüğün yer senin değilse, onu değiştir” diyen, Kızılderili bilge söz o sıra çıkageldi.

“Hangi yönden girersen gir Fethiye bazı kişilere benzer, burnu büyük bir dağ görünür ilkin” dedi. Kayaköy yolu da, zihinsel izlek de böyle geldi.

O burnu büyük dağlar insana benzer, kimileri Zeus, kimileri Apollo sanır kendini. Oysa Kayaköy yoksa orada hiçbir şey yerli yerinde değildir her şey hava civadır.

Kayaköy o dağların arasında inci gibi bir gerdanlık, ya da akik kayalar üstü bir adadır.

Bu arkaik kent, şimdi turizme açılma önerisiyle gündemdedir.

Turizme açılmanın, tatil köyüne dönüşmenin şifreleri, ucuaçık açılımdır.

Aslında doğal park olmak mı olmamak mı, diye bir anket olmalıdır belki de.

Her yerde herkesin rüyası varsa, Kayaköy de düş kurabilir…

Dönüştürme retoriği ile açıkgöz inşaatçı düşü değil, o haliyle gezginlere açık bir düş.

Doğa - tarih müzesi düşleri.. Arkeolojiyi de içeren arkaik kent… Kel başa şimşir tarak değil de, külleri ile bir anıt gibi tarihle baş başa orada kalmak isteyen bir Kayaköy işte.

False