Tatlı hayaller şehri Roma
Bazı şehirler vardır, şehir olmaktan ötedir; gelir gönül tahtınıza oturur. İşte Roma benim için o şehirlerden biri... Başınızı çevirdiğiniz her noktada, döndüğünüz her köşede büyüleyici bir eser ya da antik kalıntı barındıran, bir ‘açıkhava müzesi’ni andıran bu şehir, Sophia Loren’li, Anna Magnani’li, Marcello Mastroianni’li siyah beyaz filmlerin sıcacık atmosferli dekorudur aynı zamanda...
Beyaz bir gölge geçiyor yanı başımızdan, elinde buhurdanlığıyla, hızla.. Az sonra başlayacak bir ayine yetişme telaşındaki bir rahip olmalı! Sonra bir gladyatör; kıpkırmızı pelerini, elinde kılıcı, kalkanı! Kolezyum’daki gösterilerden birine hazırlanmalı! Bir kadın sesi değiyor kulağıma, tiz: “Marcello” diye sesleniyor. Fellini’nin ‘Dolce Vita’sının, yani ‘Tatlı Hayat’ın en ‘tatlı’ sahnelerinden biri: Güzeller güzeli İsveçli aktris Anita Ekberg’in unutulmaz aşk çeşmesi: ‘Fontana di Trevi!’
Dünyanın en ünlü çeşmelerinden biri olan La Fontana di Trevi'yi (Aşk Çeşmesi) ziyaret edenler, dilek dilemek için çeşmeye arkalarını dönüp, omuzları üzerinden çeşmeye doğru para atarlar.
Ve birden...
Michelangelo'nun Davut Heykeli, sanatçının Pieta ile birlikte en iyi iki heykelinden biri ve Rönesans heykel sanatının başyapıtı olarak kabul ediliyor. 5.17 metre yüksekliğindeki mermer heykel, Floransa'nın sembolü niteliğinde.
“Dev Michelangelo elindeki ölçeri, yaşını başını almış bir ihtiyara tıpatıp benzeyen, az önce kendi elinden çıkmış Musa heykelinin dizine hızla vurur: “Konuşsana be adam! Düşünsene ustanın vardığı zirveyi.”
Roma’ya adım attığımızdan beri gerek okulda öğrendiklerinden gerekse elindeki rehber kitaptan anlattıkça anlatıyor Alessandro. Dünya mirasının üçte birini barındırdığı söylenen İtalya’nın başkentinin, İtalyanları da büyülediği bir gerçek. “Michelangelo, San Pietro in Vincoli Kilisesi’ndeki bu Musa’yı kimin için yapmış biliyor musun?” diyor. “Papa 2. Giulio’nun isteği üzerine, onun mezarı için.” Beşinci yüzyıla tarihlenen kilisenin inşa nedeni de çarpıcı: "Hz. İsa’nın Hıristiyanlığı yaymakla görevlendirdiğine inanılan ve Antakya’da dünyanın en eski kilisesini kuran Aziz Pietro’nun Romalılarca tutuklanıp da vurulduğu zinciri saklamak amacıyla kurulmuş kilise. Ve söz konusu zincir hâlâ burada korunuyor.”
Aziz Pietro bu şehrin baştacı. Vatikan’daki görkemli San Pietro Bazilikası da Roma İmparatoru Constantin’in bu aziz için yaptırdığı mezarın üzerine inşa edilmemiş miydi! Dev Michelangelo bu bazilikada çalışıp, Sistina Şapeli’ni enine boyuna bezememiş miydi!
Bir rüyada gibiyim... Bir kere kışın ortasında sapsarı bir güneş. Sonra turuncu, sarı ve yeşilin her tonuyla sıcak iklimin sıcacık, avlulu evleri; zamanında zengin ailelerin yaptırıp oturduğu ‘palazzi’leri, Türkçesiyle malikâneleri... Seçenek öyle çok ki Alessandro soruyor: “Antik Roma mı istersin, yoksa Barok mu?” Her ikisi de deyince bir sonraki adresimiz Kolezyum tabii.
Kolezyum'da imparatorlar Roma halkını eğlendirmek için gladyatör dövüşleri düzenlerdi. Bunlardan başka halk gösterileri, taklit deniz savaşları, hayvan avcılığı, infazlar, meşhur savaşların yeniden canlandırılması, klasik mitolojiye dayanan dramalar olurdu. 2007'de 'dünyanın yedi harikası'ndan biri olarak seçildi.
Kadim Roma’nın en ünlü ve en eski anıtsal yapısı, dünyanın en büyük amfitiyatrosu. Gerek tiyatro gösterilerine, gerek yarışmalara, gladyatör dövüşlerine adanan ve MS 80’e tarihlenen dev bir mekân. Bağırtısı çağırtısı, küfürü sövgüsü bol, elinde yemesi içmesi 70 bin seyirci. Başından beri Roma’nın temel taşı ki, sekizinci yüzyılın İngiliz rahip-tarihçisi dizmiş övgüyü: “Kolezyum var olduğu müddetçe Roma da var olacaktır. Kolezyum yıkıldığında Roma da yıkılacaktır. Ve Roma yıkıldığında dünya da...” Ortaçağın efsaneleriyse, yermiş durmuş ‘çoktanrılıların’ sembolünü: Kimisi ‘Cehenneme açılan kapı’ demiş, kimisi hikâyeyi daha da inceltmiş: “Eski Roma’da şeytani bir tapınaktı burası. Cadılar müritlerine, ‘O’na mı tapıyorsun?’ yani ‘Colis Eum?’ diye sorarlar ve ‘O’ndan Şeytan’ı kastederlerdi. ‘Coliseum’ adı da işte bu soruda saklıydı!”
‘1700! BİRAZ YENİ DEĞİL Mİ?’
Settimio Severo Takı
Kolezyum’un hemen yanı başında bir zafer takı, tarihi daha yeni: Milat sonrasının 315’i. Yaptıranı bize tanıdık: İstanbul’u Roma’ya kardeş edip, Doğu Roma’nın başkenti yapan İmparator I. Konstantin. Bölgedeki üç taktan en yenisi onunki. Biraz ilerideki Settimio Severo Takı 203, Tito takı ise 90’dan kalma. Sonra bir dizi tapınak: Eski Roma’nın gözde mabetlerinden biri sayılan ve devlet hazinesinin saklandığı Satürn Tapınağı mesela... Ya da Dioscuri Tapınağı. Efsaneye göre MÖ 496’da Latinlere karşı yapılan büyük Regillo Gölü savaşı sırasında Dioscuri birden görünüp, Romalıların yanında savaşmış. Üstelik bu desteğini yıllar boyu tekrarlamış.
Pantheon, Antik Roma'nın tüm tanrıları için tapınak olarak inşa edildi. Tüm Roma yapıları içinde en iyi korunmuş olanı ve muhtemelen dünyada döneminin en iyi korunmuş binasıdır.
Ya Pantheon? Paris turlarım sırasında mutlaka götürüp gösterdiğim, adını ve mimarisini Roma’dan aldığını anlattığım Pantheon’un ‘orijinali’ karşımdaki. MÖ 27’lere tarihlenen, Antik Roma’nın en iyi korunmuş eserlerinden biri. MS 609’da Hıristiyanlaştırılan mabet, iç ve dış bronz süslemelerinden arındırılmış. Yine de kubbesindeki boşluktan süzülen gün ışığıyla, İtalyan birliğini kuran kral 2. Vittorio Emanuele ile oğlu I. Umberto ve karısı kraliçe Margerita’nın, Rönesans’ın büyük ressamı Raffaello’nun mezarlarıyla bu dev silindir, Paris’in 1700’lerin sonuna tarihlenen Pantheon’una bakıp, “Sizce biraz yeni değil mi?” diyen İtalyan turistleri doğrular gibi.
Piazza del Popolo meydanı
Roma bir meydanlar şehridir aynı zamanda. Rönesans’ın ustalarının elinden çıkma, birbirinden güzel çeşmelerle, heykellerle süslü bir meydan kenti. Piazza del Popolo ya da Piazza di Spagna ya da alın size Piazza Navona. Roma’nın en karakteristik, en armoni içindeki bu meydanı bir bayram yeri adeta. Usta heykeltıraş Bernini’nin Fontana dei Fiumi’si (Nehirler Çeşmesi) ortasında bir dikilitaşla; Nil, Ganj, Tuna ve Rio della Plata nehirlerinin sembolü heykellerle süslü. Navona’da Çesme bol, bir diğeri yine Bernini çalışması Fontana del Moro, diğeri ise daha yenice; Neptün Çeşmesi, 1878 tarihli.
SOFU ROMA
Navona'daki Dört Nehir Çeşmesi (Fontana dei Quattro Fiumi).
Navona’nın çeşmelerinden akan suyun sesi, Diocleziano Hamamı’nın su seslerine karışıyor birden. Antik Roma’nın gün ışığıyla başlayıp öğleden sonra sona eren iş koşuşturmacasından çıkar çıkmaz kendini döneminin en büyük hamamına atan Romalılar gözümün önünde adeta. MS 306’daki inşaatı için onlarca evin yıkıldığı, 13 hektarlık alana yayılan hamamın kütüphanelerinden biri, 1500’lerden beri kilise: San Bernardo!
Michalengelo tarafından tasarlanan Santa Maria degli Angeli, Roma İmparatorluk hamamlarının bir parçası.
Yıllar boyu terk edilip yüzüne bakılmayan hamamsa ‘tepidarium’uyla, Papa 4. Pio’nun talebi üzerine kiliseye çevrilmiş. Böylece çoktanrılı Romalıların hamamı, Michelangelo’nun elinden çıkma görkemli bir kilise olmuş. Santa Maria degli Angeli. Kilise aynı zamanda hamam inşaatı sırasında pagan Romalılarca şehit edildiklerine inanılan Hıristiyanlara adanmış. Diocleziano Hamamı kompleksi bugün Ulusal Roma Müzesi’nin ev sahibi.
Bu şehir zaten başlı başına bir açıkhava müzesi değil mi? Siz hiç orta yerinde iki bin yıllık ata mezarı bulunan bir şehir gördünüz mü? İlk Roma imparatorlarından Augusto için, 89 metrelik çaplı bir daire şeklinde hazırlanan mozolenin içinde imparatorun yanı sıra yakınlarının da mezarı varmış. Hıristiyanlığın gelişiyle kendi haline bırakılan mekân, Ortaçağda kale, 1936’ya kadar da konser salonu olarak kullanılmış. Hemen karşısında, bu kez bir müzenin içinde yine aynı imparatorun barış anıtı: MÖ 13-9 yılları arasında İspanya’yı ve Galya’yı yenen Augusto’nun, tüm Roma dünyasında sağladığı huzur ve barış ortamını ölümsüzleştirmek için yaptırdığı bu anıt, üzerindeki heykellerle bir çizgi roman adeta: İmparator Augusto ile aile üyelerinin geçiş alayı; kurban sahneleri ve niceleri...
Santa Prassede
Derken mozaikli kiliseleri... Santa Prassede mesela, 9’uncu yüzyıl tarihli... ‘Roma’daki en iyi Bizans örneklerinden biri’ diye anılan mozaiklerin her biri, İstanbul’daki Kariye Kilisesi’nin mozaik ustalarının elinden çıkma sanki. Bir şehirde bunca kilise? Tiber Nehri üzerindeki efsanevi Sant’Angelo Köprüsü’nün hemen yanındaki Papalık mekânı Castel Sant’Angelo ile surlarla korunan bir koridorla bağlı olduğu Vatikan şehrinden değil mi Roma’nın bu sofu haletiruhiyesi?
Vittoriano
Ve Vittoriano! İtalyan birliğinin 50’nci yılı için inşa edilen yapı, birliği sağlayan 2. Vittorio Emanuele’ye ithaf edilmiş. Bugün Berlin’de aynı adlı müzede bulunan ünlü Bergama sunağından esinlenme. İçindeki meçhul asker anıtıyla ülkenin birlik ve özgürlük anıtı. Öyle ya başkentteyiz... İtalyan ana haber bültenlerinde adı sıkça anılan Cumhurbaşkanlığı sarayı Palazzo Quirinale ile başbakanlık sarayı Palazzo Chigi, Parlamento ile Senato binaları da rotamızın uğrak noktaları...
138 basamaktan oluşan Trinita dei Monti (İspanyol Merdivenleri)
Artık düzde kalmaktan sıkıldınız; genel bir Roma manzarası mı aradığınız? O halde doğruca yükseklere, Trinita dei Monti’ye doğru tırmanın. Aynı isimli kilisenin hemen önündeki meydana konuşlanmış onlarca ressam ve önünüzde rengârenk mimarisiyle Roma yeni, yepyeni hayallere kanatlanmanın esin kaynağı değil de nedir şimdi...
Trevi çeşmesinde yeniden bir kadın beliriyor şimdi: “Marcello! Gel yanıma! Acele et haydi!”
Ah Roma! Tatlı hayaller şehri!..
BUNLARI UNUTMAYIN
Roma bir müzeler şehri. Müzeler için 2 gün yeterli değil, en az 4-5 gün ayırmalısınız.
Vatikan koleksiyonlarını görmek isterseniz, sabahın çok erken saatlerinde orada olun, aksi takdtirde uzayan kuyruklarla içeri girmek gerçek bir eziyete dönüşüyor.
Roma’da pizza yemek yerine, balık lokantasına gidin. Şehirde ‘fast food’ tarzında alıp çıkabileceğiniz ‘kızarmış balık – bira’ mekânlarının yanı sıra bin bir çeşit balık ve deniz ürününü kızartıp getirdikleri harika bir zincir lokanta var: Fish market. Tıpkı bir balık pazarında olduğu gibi yemek istediğinizi tezgâhtan seçiyorsunuz. Fiyatlarsa makul.