Bahar Şahin: İstanbul’un lütfu da kahrı da güzel! Sera Kutlubey: Bu şehrin suçu yok, olay tamamen insanlar

Güncelleme Tarihi:

Bahar Şahin: İstanbul’un lütfu da kahrı da güzel Sera Kutlubey: Bu şehrin suçu yok, olay tamamen insanlar
Oluşturulma Tarihi: Eylül 07, 2019 08:00

İkisi de Ankaralı, ikisi de aynı yaşta ama tıpkı dizideki gibi, siyah ve beyaz kadar zıt karakterler. Biri sokakta yaşadığı şiddeti, “Ağza alınmayacak hakaretler duydum, tokat bile yedim” diye anlatıyor. Diğeri oyunculuk dünyasındaki hırstan korkuyor. Biri öpüşme sahnesi sonrası ağladığını cesurca söylerken, diğeri toplumun direttiği otosansürü kaldırmaya çalıştığını söylüyor. Kanal D’nin dizisi ‘Zalim İstanbul’un ikinci sezonu başlarken, iki kız kardeşi canlandıran Bahar Şahin ve Sera Kutlubey’in dünyasına girdik.

Haberin Devamı

Genç yaşta çok izlenen bir dizide iddialı roller üstleniyorsunuz. Şöhret sizi korkutuyor mu?

Sera Kutlubey: Beni korkutan sektör; sektörün içindeki yarış, hırs ve mücadele. Dürüstlük ve samimiyet beklerken bunun olamaması.

Bahar Şahin: Benim de dışarıda gördüğüm muamele hoşuma gitmiyor. Bu iş bana ün kazandırsın, dışarıdan bana ünlü gibi baksınlar türünden isteklerim yok. Çünkü ben fenomen ya da rol model olmak değil, oyuncu olmak istiyorum. Mesleğimi öğrenerek, üzerine katarak kariyerime devam etmek istiyorum.

* Bir story attınız ve “Beni görünce neden zalim, zalim kız diye bağırıyorsunuz? Ben sizi görünce halk diye bağırıyor muyum? N’aber total diyor muyum? A/B hiç demiyorum!” dediniz. Bunun sebebi anlattıklarınız mıydı?

B.Ş.: Evet, ben şimdiye kadar hep iyi karakterleri canlandırmıştım. İlk kez böyle bir karakter hayatıma girdi. Dışarıdaki tepkiler şiddete döndü. İnsanlardan sırf hayali bir dizi karakterini canlandırdığım için ağza alınmayacak hakaretler duydum, tokat bile yedim. O story’yi attığım gün de çok kötü şeyler yaşamıştım ve sonunda patladım.

* Ne oldu?

Haberin Devamı

B.Ş.: Mağazada alışveriş yaparken bir kadın geldi. Rolün o kadar etkisinde kalmış ki kolumdan tuttu ve “Seni para avcısı” dedi. Kasiyer de hırsızlık yaptım sandı. Çok üzüldüm. Bu tip şeyler uzun zamandır devam ediyordu. Bu psikolojik baskıyı artık kaldıramaz hale geldim. Tatlı bir yerden sitem edip reyting sistemindeki terimleri söyledim sadece.

Bahar Şahin: İstanbul’un lütfu da kahrı da güzel Sera Kutlubey: Bu şehrin suçu yok, olay tamamen insanlar

* Tatlı bir yerden mi?

B.Ş.: “Beni sevin, bana kötü davranmayın” diye çığlık atmak istedim. Arka arkaya çekilmiş üç videoydu o; “Ben Ceren değilim, Bahar’ım, televizyon kutusundan çıkın, gerçek hayata dönün” demek istedim ama tabii cümlelerim bambaşka şekilde kesildi biçildi ve insanların aklına bu şekilde kazındı. Çok üzgünüm.

m Sizce neden böyle oldu?

B.Ş.: Kimse kimseyi sevmek veya tebrik etmek istemiyor. İnsanlar birilerinin hatasını yakalayalım, eleştirelim, mutsuzluktan beslenelim diye bekliyorlar.

Haberin Devamı

Pişman oldunuz mu?

B.Ş.: Bu kadar yanlış yerlere çekileceğini bilsem yapmazdım. Hakaret yediğim için üzülürken şimdi de kendimi ifade edemediğim için üzülüyorum.

Bahar Şahin: İstanbul’un lütfu da kahrı da güzel Sera Kutlubey: Bu şehrin suçu yok, olay tamamen insanlar

Toplumun direttiği otosansürü kaldırmaya çalışıyorum

* Dizi Antakya’dan gelen bir ailenin hikâyesini anlatıyor. Siz de Ankara’dan İstanbul’a gelmişsiniz. Nasıl anlatırsınız bu şehri?

B.Ş.: İstanbul’un lütfu da kahrı da güzel. Trafiği ağlatsa bile, tatile gittiğimde inan iki günlüğüne de olsa İstanbul’a kaçalım, geri dönelim istiyorum. Havasını, kokusunu özlüyorum. Ve İstanbul’un her yüzünü yaşıyorum, her dalından bir bal alıyorum.

Haberin Devamı

S.K.: İstanbul benim için sorumluluklar, dinamizm ve ev huzuru demek.

* Sizce İstanbul ne kadar zalim?

B.Ş.: İstanbul dışarıdan gelene zalim, daha zor, hatta acımasız! Çünkü çok kalabalık, çok büyük ve çok karmaşık. Her şey ve herkes var. Ben Ankaralıyım, İstanbul’a 12 yaşımda geldim. İstanbul’da yaşamaya başladığımızda anneme hep “Burası çok kalabalık. Ya bir gün seni bulamazsam” derdim. Kaybolmaktan korkardım.

S.K.: İstanbul’un suçu yok bence, olay tamamen insanlar.

m Sizin İstanbul’dan gördüğünüz en büyük zalimlik ne oldu?

S.K.: İnsanların kendini bilmezliği. İnsanlar yanlış bir şeyler yaptığında bu duruma kayıtsız kalınmasına alışmış. Bir tepki geldiğinde sanki kendi yanlış bir şey yapmamış gibi savunmaya geçip saldırganlaşıyorlar. Sokakta yürüyorsunuz, bir adam size pis pis bakıyor. Kafanızı çevirip “Ne oldu” dercesine baktığınızda “Ne bakıyorsun” diye sana diklenebiliyor. Bu kendini bilmezlik, bütün zalimlikleri de beraberinde getiriyor.

Haberin Devamı

* İstanbul’da bir kadın olarak yaşamak zor mu?

S.K.: Bu sadece İstanbul’la alakalı bir yaşam savaşı olmadığı gibi, sadece kadının da değil, günümüzde insanın yaşam savaşı gerçekten zor.

* Bu duruma karşı siz ne yapıyorsunuz?

S.K.: Toplum bizi belirli kalıplarla yetiştirip büyütüyor. Sansür gelmeden otosansür yapmayı öğreniyoruz. Böyle bir kabulleniş. Kendi hayatımda toplumun direttiği otosansürü kaldırmaya çalışıyorum. Bir kadının eve geç saatte dönerken korkmadığı, ne giyeceğine beş kere düşünmeden karar verebildiği, insanlara kınayan gözlerle değil de sevgiyle bakıldığı ve kadının ötekileştirilmediği bir dünya... Kendi hayatımda bunları sağlamak için yeri geldiğinde o gözleri görmeyerek, yeri geldiğinde o gözlere inat hayatımı devam ettiriyorum.

Haberin Devamı

Bahar Şahin: İstanbul’un lütfu da kahrı da güzel Sera Kutlubey: Bu şehrin suçu yok, olay tamamen insanlar

Bahar Şahin - Sera Kutlubey

Aşk, aldığım nefes kadar güzel bir şey

* Dizinin ana ekseninde aşk var. Siz aşkı nasıl anlatırsınız?
S.K.: Aşk, mantığın devre dışı kalmasına neden olan, bir anda dibe vurduran ya da en tepeye çıkarabilecek duyguların en ulusu.
B.Ş.: Aşk her defasında daha fazlasını yaşamak ve hissetmek demek. İçtiğim su kadar ihtiyaç, aldığım nefes kadar güzel bir şey. Aşkı yaşadığımda tamamen şeffaf olup her şeyi çok yüksek yaşıyorum. Hani “Aşkı hayatın merkezine koyma” derler ya, ben tam da hayatımın merkezine oturtuyorum. Acısını da seviyorum. O kadar güzel bir acı ki bu, eğer yaşarsam “İliklerime kadar aşk acısı çekiyorum” diyorum.

* Biraz çapkın mısınız?

B.Ş.: Çok çapkın sayılmam. Hele de bir ilişki içindeyken birine tamamen bağlı hatta saplantılı olarak yaşayabilirim. Ayrıldıktan sonra bile bende bitmediği sürece ona kendi içimde âşık yaşar ve kimseyi görmem (Gülüyor).
* Çok âşık oldunuz mu?
B.Ş.: Öyle olduğumu düşünürdüm. Sonra galiba bir kere âşık olmuşum dedim. Ama şimdi anlıyorum ki aslında her ilişkinin, her insanın dinamiği birbirinden çok farklı. Her seferinde en çok âşık olduğunuz kişi ve zamanın o olduğunu düşünüyorsunuz ama bitince ya da yeni birine yeni duygular beslemeye başladığınızda demek ki her duygunun fazlası varmış diye düşünmeye başlıyorsunuz.

* Hayatınızda biri var mı?

S.K.: Evet, mutluyum.
B.Ş.: Şimdilik konuşabileceğim bir şey yok diyelim.

* Ceren karakteri bir şeyleri elde etmek için aşkı kullanıyor. Siz hayatta böyle kararlar verir misiniz?
B.Ş.: Asla samimi olmadığım bir şeyin içinde bulunamam.
S.K.: Görünen köy kılavuz istemez, böyle bir şey asla olamaz.

Öpüşme sahnesinden sonra çok ağladım, utandım

* Dizide bir öpüşme sahneniz vardı. Çok konuşuldu. Böyle bir sahnenin her şeyin önüne geçmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

S.K.: Tamamen bastırılmışlık. Nerelerde ne sahneler çekiliyor ama konuşulmuyor. Ben hikâyeye hizmet ettiğini ve yönetmenin faydalanmayacağını düşünürsem çekerim, oyuncuyum.

B.Ş.: Ben aile içinde bastırılmış olarak büyüdüm. Bu sebeple şimdiye kadar “Asla öpüşmem” diyordum. Ama işte büyük konuşmayacakmışsın.

İlk kez mi bir öpüşme sahneniz oldu?

B.Ş.: Evet. Yönetmenimiz Cevdet Mercan, baba gibidir. Sahne çekilirken “Hocam siz bakmasanız...” dedim. Kalakaldı.

Babam, ‘Kızım seni denize attık, yüzme mi diyeceğiz’ dedi

* Zor muydu o kadar?

B.Ş.: Eve gidince çok ağladım, çok utandım. Sonuçta 50 kişinin içindesin. Ama sonra da baktım, dünya yerinden oynamıyor. Bu çok normal bir şey. Sadece bunu anormalleştiriyorlar.

* Dizi çekimleri sırasında başlayan aşklara çok alışığız. Sizde durum ne? O sırada partnerinize karşı bir şey hissediyor musunuz?

B.Ş.: Bu tip şeyler abartı.

* “Bastırılmış bir çocukluk” dediniz. Nasıl bir aileniz vardı?

B.Ş.: ‘Höt höt’ bir ailem vardı. Ankaralıyım. Bir abim var. Annem de sektörden, kostümcü. Babam, dedemin maddi durumu iyi olduğu için çalışmaya ihtiyaç duymadı ve bizimle ilgilendi. Beni erkek çocuğu gibi yetiştirdi. Sadece arabalarım ve toplarım vardı.

* Şimdi babanız bu sahnelere kızmıyor mu?

B.Ş.: Babamla arkadaş gibiyiz. Öpüşme sahnesi gelince arayıp sordum, “Kızım seni denize attık, yüzme mi diyeceğiz” dedi.

Bahar’a ‘Pimi çekilmiş bomba’ diyoruz

* İki kardeş arasında güçlü bir çatışma izliyoruz. Siyah ve beyaz kadar zıtsınız. Siz karakterlerinizi nasıl anlatırsınız?

B.Ş.: Sivri, gözü kara bir kızı oynuyorum. Çok sahneye küsüp oynamak istemediğim zamanlar oldu. Mesela Nedim karakterinin üzerine çorba döküp yaktığım sahneler vardı. Orada oyuncu arkadaşım Berker’in (Güven) canını yakmaktan çok korkuyordum. Etkisinde kalıyordum. Hatta bazen Cevdet Hoca’ya “Hocam yapmasam, benim vicdanım kaldırmıyor” dedim. Ama tabii senaryoya sadık kalmak zorundayız. Berker bir gün bana “Belki de bunu bir Ceren izleyecek ve yaptığı şeyden dolayı vicdan azabı çekecek” dedi. O noktadan sonra Ceren karakterini anladım. Ama bu, haklı bulduğum anlamına gelmiyor.

S.K.: Cemre inandığı şeyin peşinden ne olursa olsun koşan, bütün zorluklarla savaşırken insanlığını kaybetmeyen bir kadın. Ben Ceren gibi bir kardeşe bu kadar bağışlayıcı olamazdım herhalde.

* Peki bu karakterler ne kadar size benziyor?

B.Ş.: Benim de hırsım var ama kimseye zarar verecek kadar değil. Zararı olursa da kendime olur. Allah’a hep “Kimsenin ağlamasına sebep olacak hırsım olmasın” diye dua ederim. Asla canlandırdığım Ceren karakteri gibi gözü kara, birine eziyet edecek kadar aciz biri değilim. Biri benim canımı yaktığında bile karşılık vermem giderim, kendi kendimi üzerim.

S.K.: Cemre güçlü, dünyada görmek istediğim bir kadın modeli. Kendini ezdirmeyen, hakkını savunan, bunu yaparken de başkasının hakkını yedirmeyen biri. Ben de inandığım şeyin sonuna kadar giderim.

* Karakterler bir yana, birbirinizle ilişkinizi nasıl anlatırsınız?

B.Ş.: Belki Ankaralılıktan olabilir ama ilk defa biriyle aramda böyle garip bir sevgi akışı var. Onu hep sinir ediyorum, uğraşıyorum, trip atıyorum ama bana kızmadığını da biliyorum. Sera bana göre ağır, sakin, olgun bir kız. Umarım bu da dizi bitince biten dostluklardan olmaz.

S.K.: Bahar’la yaşıtız ama onu sürekli koruyup kollamam gereken küçük kardeşim gibi hissediyorum. Delidolu... Bazen ona kendi aramızda “Pimi çekilmiş bomba” diyoruz.

Sera Kutlubey: Aşk, mantığın devre dışı kalmasına neden olan, bir anda dibe vurduran ya da en tepeye çıkarabilecek duyguların en ulusu.

Bahar ŞahinEski sevgilimin yeni sevgilisinin eski sevgilisini bile stalk’larım

Reynmen’in ‘Ela’ şarkısının benimle alakası yok, benim gözlerim yeşil

* Bahar Hanım, şarkısıyla bu yaza damga vuran Reynmen eski sevgiliniz. ‘Ela’ şarkısı size mi yazıldı?

B.Ş.: Uzaktan yakından benimle alakası yok. Benim gözlerim yeşil ve o benim için Yusuf.

* Tek gerçek âşık olduğunuz o muydu?

- Bilmem!

* Peki ilişki bittikten sonra zor olmadı mı? O kadar popüler oldu ve her yerde şarkıları çalıyor.

- Geçenlerde bir haber çıktı, “Yusuf’u dinlemiyorum” dediğimi yazmışlar. Asla öyle demedim. Bana “Yusuf’u açıp açıp dinliyor musun?” diye sordular, ben de “Açıp açıp dinlemiyorum” dedim. Tabii şarkılarından haberim var, mutlaka karşıma çıkıyor. Yoksa ona asla saygısızlık yapmak istemem. Yolu açık olsun.

Sera Kutlubey: Ahım şahım güzel değilim Ankara’da doğdum, ilkokula geldiğimde İstanbul’a yerleştik. Lisede okurken tiyatroya başladım ve “Evet, ben bu işi yapacağım” dedim. Sonra da konservatuvar yıllarım başladı. Kendimi ahım şahım güzel ya da çirkin bulmuyorum, olduğum gibi kabul ediyorum.

 

 

 

 

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!