Güncelleme Tarihi:
Çöp toplayanından, servis elemanına sadece kadınların olduğu bir plaj nasıl olur diye merak ettim, pılımı pırtımı toplayıp Antalya yollarına düştüm. “Sarısu Kadınlar Plajı’na nasıl giderim?” diye ilk sorduğum kişi en çok 20 yaşında bir benzin pompacısıydı. Çocuğun yüzü kızardı, suratında muzip bir gülümseme belirdi, gülümsemesine engel olmak için dudaklarını büze büze söyledi bir kilometre ileriden sola girmem gerektiğini... Sanki “Çıplaklar plajı nerede?” diye sormuştum! “Yakın zamanda bu pompacı delikanlı gibiler ne yapar eder, dağları aşar, tepelerden atlar, Kadınlar Plajı’nı gözetlemeye başlar” diye düşündüm.
Plajın yeri Konyaaltı’nda çok kolay bir yerde. Tabelaların yardımıyla kolayca buldum. Burası aynı zamanda bir sosyal tesis. İçeride kebap evi, balık evi, kır bahçesi, sahil büfe, market ve altı dükkândan oluşan bir çarşı var. Dördüncü günü olduğundan mı, sonradan değişir mi bilmem ama ben dünyanın hiçbir ülkesinde böylesine temiz bir plaj görmedim. Bal dök yala denilen şekil! Çimenler yemyeşil, çiçeklerin boyunları dimdik. Çöp toplamakla görevli kadınlar elimdeki pet şişeyi almak için son yudumumu kolluyor.
FAL BAHANE MUHABBET ŞAHANE: PLAJDAKİ TEK ERKEK DALİ!
Günlerden çarşamba olmasına rağmen çok kalabalık. Sahile yerleştirilen 300 şezlong ve 150 şemsiyenin tamamı dolu. Doğal plaj ortamıyla uyumlu ahşap soyunma kabinlerinde üzerimi değiştirerek kafeteryaya oturuyorum. Muhabbeti hararetlendireceğini düşünerek hemen bir Türk kahvesi söylüyorum. Dünya küçük gerçekten, kiminle karşılaştığımı tahmin bile edemezsiniz. Sarısu Kadınlar Plajı’ndaki kahve fincanımın üzerinden Salvador Dali bana göz kırpıyor. Allahım sen aklıma mukayyet ol!
Dali detayına takılıp delirmektense, fal kapatıp yan masadaki üç genç kıza göz kırpıyorum. Fal bahane muhabbet şahane. Biri ortaokul, ikisi lise öğrencisi kızlarımızın üçü de açık. Tesettürlü anneleri için orada bulunuyorlar. Sıkılmasına sıkılıyorlar ama biraz da evlatlık görevi onlarınki.
KOY O TELEFONU ÇANTANA!
Plajdaki genel hava tedirginlik kokuyor. Herkes ‘çıplak’ olduğu için kadınların birbirine güvenmediğini gözlemliyorum. Hiç kimse yan şezlongdakiyle sohbet etmiyor. Altı saat içinde tek bir teyze duydum yanındakine “Çay var içersen” diyen... Gerisini siz düşünün.
Daha geleli yarım saat olmuşken, fotoğraf çektiğimi gören bir teyzenin “Koy o telefonu çantana” diye çıkışmasından yine de endişeli olduklarını anlıyorum. Nedenini sorduğumda “Gazeteciler dolaşıyormuş, senin onlardan olmadığını nerden bileyim” diyor. Aynı teyzeyi iki saat sonra mayosunun üstünü tamamen indirmiş görüp gülümsüyorum.
Küçük kızını manken yapmak isteyen, Trabzonlu Neriman’la da orada tanıştım. “Bir daha gelmem, tuhaf bir havası var. Kadınların kadınlara uzak durması tedirgin etti. Baksanıza güvenlik görevlisinin belinden cop sarkıyor. Çok kavga çıkar burada” dedi. Aklıma ‘Tosun Paşa’ filminin hamam sahnesi geliyor.
Sekiz yıldır Lion’da yaşayan Özlem’le de uzun uzun konuştum. Isparta’da yaşayan kardeşi ve küçük kızıyla gelmişti. Haşemasıyla mutluydu, daha fazla soyunmaya lüzum görmemişti. “Fransızlar bile her türbanlıyı aynı tutmuyor. Onlar medeniyet bileni 10 metre öteden ayırt edebiliyor. Biz farklıyız” diyerek kendini anlattı. Gazeteci olduğumu hissetmiş olabilir mi?
“Hayatımda ilk kez mayo satın aldım, ne rahatmış mayoyla denize girmek, Allah razı olsun” diyen Kerime’den çok etkilendim. Mayosunun eteklerini sallayarak, kahkalar atarak oynuyordu dalgalarla. İlk defa gerçek bir serinleme yaşıyordu!
Yüzerken yanıma gelen Saime, “Tesettürlü müsün?” diye sordu, “Değilim” deyip nişanlımın kıskanç olduğu, bu yüzden burada denize girdiğim masalını anlatınca beni komşusu Gül’le tanıştırdı. “Bak senin gibiler de varmış, haklıymışsın” diyerek. Üç kadın denizin içinde erkekler olmadan ne kadar rahat olduğumuzu konuşuyoruz. Öyle ya oram buram açıldı mı, meme ucum çıktı mı derdi yoktu bu plajda.
Denizden çıkarken boynunda ay-yıldız kolyesi 55 yaşlarında bir kadın ilişiyor gözüme. Öğretmen, sıkı Atatürkçü, tamamen meraktan gelmiş. “Toplumun üzerinde hâkimiyet kurabilmek için kadını kullanıyorlar. Sözde demokrat partiler bunu bize yıllarca yaptı. 19 Mayıs’a kadar naylon çoraplarımızı çıkarmamız yasaktı. Zihniyet farklı ama bakış açısı aynı diye düşünüyorum. Kadınlar bu tuzağa düşmese” diyor.
Dünyanın dört bir yanında özgürlüklere özerklik tanıyan tesisler var. Çocukların alınmadığı plajları, çıplaklar kamplarını yadırgamıyoruz. Bu çerçeveden Sarısu Kadınlar Plajı’na da böyle bakabiliriz. Memleketin bir müftüsü kadın-erkek birlikte horon tepmesin deyince haliyle öyle bakamıyoruz. Dali bu tabloyu nasıl çizerdi acaba?