AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’e yapılan saldırı, hiç kuşku yok ki bu ülkenin barışçı ve birbirini seven tüm insanlarına karşı yapıldı.
Türkiye’nin imajını sarsmak, Türkiye’nin dünya devletleri arasındaki konumunu sarsmak için yapılmış bir provokasyon olması muhtemel elbette.
Bunu söyleyerek kendimizi kandırmamız, çok sevdiğimiz komplo teorilerinin arkasına saklanmamız da mümkün.
Elbette bu saldırı, faşist, ırkçı çetelerin kışkırttığı, gözü dönmüş bir katilin de işi olabilir.
Ama sonuç değişmiyor: Hrant Dink öldürüldü.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, değerli ve hümanist bir insanı, bir alçağın kurşunlarından korumayı başaramadı.
Ciddi tehditler aldığını gazetesinde yazan bir gazeteciye koruma vermeyi akıl edemeyen bir ekip yönetiyor çünkü Türkiye’yi.
Şimdi çıkıp demeçler verecekler, nutuklar atacaklar: Kanı yerde kalmayacak, saldırganlar yakalanacak vs.
"Geliyorum" diyen bir cinayeti engellemeyi becerememiş olmanın utancı yüzlerinde olmayacak.
Bu alçakça cinayete karşı sesimizi yükseltmek zorundayız.
Hrant’ın cenazesine hep birlikte katılmalı ve Türkiye’nin katillere teslim olmamaya kararlı olduğunu göstermeliyiz.
Tanıdığım Hrant Dink, melek gibi bir insandı. Kimsenin kötülüğünü istediğini duymadım, tanık olmadım.
Toprağı bol olsun, Allah rahmet eylesin. Onu hiç unutmayacağız.
Kerkük’e akraba ilgisi
TÜRKİYE Cumhuriyeti "üniter" bir devlet. Bu şu anlama geliyor: Millet unsuru, bir üniter devlette tek ve bölünmez bir bütündür. Milleti teşkil eden insanların millet unsurunu oluşturmalarında din, dil, etnik grup ayrımları yapılamaz.
Tek tek bireyler, kendilerini "Türk", "Kürt", "Arap", "Gürcü", "Boşnak" gibi tanımlarla ifade edebilirler; ama devletin, kendi vatandaşları arasında böyle bir ayrım yapmaya hakkı yoktur.
Herkesin bildiği bu gerçekleri bir kez daha tekrarlamamın nedeni, Kerkük ile ilgili tartışmalarda hákim olan bir söyleme dikkatinizi çekmek.
Kerkük ve civarında yaşayan Irak Türkmenlerinin"akrabalarımız olduklarından" ve "akrabalarımızın durumlarına sessiz kalamayacağımızdan" söz ediliyor.
Evet, bu doğru! Irak Türkmenleri ile içimizden bazılarının akrabalıkları var. Hatta bazı vatandaşlarımızın doğum yeri bile orası.
Ama şunu da unutmamalıyız: Irak’ın o bölgesinde yaşayan Kürtler ve Araplar da bizim akrabalarımız.
Bu nedenle Kerkük ile ilgili tartışmalarda kullanmamız gereken söylem "akrabalık" ile ilgili olmamalı.
Türkiye’ye, Kerkük’te düşen görev, o bölgede yaşayan herkesin en temel insan haklarından yararlanmalarını savunmaktır.
Türkiye bunu savunur ve orada tek bir etnik grubun öteki etnik topluluklar üzerinde baskı ve tahakküm kurmasını önleyebilirse, bütün akrabalarımıza hizmet etmiş olur: Türkmen, Kürt ve Arap akrabalarımıza!
Bir dış politika başarısı!
GÖZÜNÜZ aydın, Kırgızistan da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına "vize" uygulamaya hazırlanıyor.
Bununla ilgili tasarı, Başbakan Feliks Kulov tarafından Kırgızistan meclisine gönderildi.
Haber birçok gazetemizde yer bile bulamadı.
Çünkü dünyanın bir yerlerinde adını dahi zor telaffuz ettiğimiz, yolunu bilmediğimiz ülkelere yeni bir tanesinin daha eklenmesinin "haber değeri" pek fazla değil.
Belli ki gazetelerin yazı işleri, "Ha bir tane eksik, ha bir tane fazla, ne değişiyor ki" diye düşünmüş.
Kırgızistan, bağımsızlığına kavuştuğu 1992’den beri kalış günü 30 günü geçmeyen Türk vatandaşlarından vize istemiyordu.
Türklerin "Orta Asya’da" vizesiz gidebilecekleri bir ülke kalmadı.
Bağımsızlıklarına kavuştukları ilk yıllarda "Türkiye" denilince gözleri yaşaranlar, artık ülkelerinde "başıboş Türk" görmek istemiyorlar.
"Adriyatik’ten Tanrı Dağları’na" uzanan bir coğrafyada "ağabeylik" yapma hayallerinin tabutuna son çivi de böylece çakılmış oluyor!