Osmanlılara göre Batılı, Avrupalılara göre Doğuluydular. Batı Avrupa'dan yola çıkıp Levant'a yani Doğu'ya yerleşmişlerdi. Bu yüzden onlara Doğulu anlamında Levanten adı takıldı. Genellikle İtalyan, Fransız ve İngiliz kökenli, kozmopolit bir tüccar sınıfıydılar. Birçok dil biliyorlardı: Günlük hayatta kullanılan Rumca, okullarda öğrenilen İtalyanca veya Fransızca, özel ders alıp söktükleri İngilizce ve yaşadıkları ülkenin dili Türkçe. Esas işleri ticaret ve sanayicilikti. Ama içlerinde sanatla, zanaatla, mimariyle uğraşanlar da vardı. Osmanlı Devleti'nin onlara verdiği ticari ayrıcalıklar (kapitülasyonlar) sayesinde iki yüzyıl boyunca gül gibi geçinip, kum gibi para kazandılar. Lozan Anlaşması'ndan sonra ayrıcalıkları ellerinden alınan Levantenlerin büyük bölümü ülkelerine geri döndü. Ama içlerinde kuşaklar boyu yaşadıkları ana- vatanları Türkiye'de kalmayı tercih edenler de vardı. Aradan 80 yıl geçti. Levantenlerin sayıları hızla azalıyor. Son Levantenler İstanbul Pangaltı, İzmir Alsancak, Bornova ve Buca'da kendi hallerinde yaşıyor. Oysa onları kendi hallerine bırakmamak gerekiyor. Yaşlılara tanık oldukları tarihi, gençlere dedelerinden, büyükannelerinden dinlediklerini anlattırmak, kayda geçirmek gerekiyor. Biz de anlamak ve anlattırmak için yola çıktık. İstanbul Pangaltı'da başlayan yolculuğumuz İzmir Alsancak'ta cumbalı Levanten konaklarının önünde son buldu.19. yüzyılın Levanten semti Pangaltı'da Levantenlerden geriye kalan tek şey semtin ismi. Bu konuda da iki rivayet var. Birincisi, Pangaldi adında İtalyan uyruklu bir Levanten burada bir gazino açtı ve Pangaldi Gazinosu semte adını verdi. İkincisi, bir İtalyan Levanten bahçe içinde ‘‘Pane e Galeti’’ adında bir pastane açtı. Yaptığı kek ve pastalarla ünlenen pastanenin ismi zamanla Pangaltı'ya dönüştü ve semtin adı oldu. LEVANTENLER HAKKINDA İLK DOKTORA TEZİPangaltı röportajlarımıza ‘‘Pangaltı: 19. Yüzyılın Levanten Semti’’ adlı kitabın yazarı Rinaldo Marmara ile başlıyoruz. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün desteğiyle basılan bu kitabı Levantenlerden geriye bir belge kalması için yazan Rinaldo Marmara, 15 yıldır Fransa'da yaşıyor. Pangaltı'da doğan, evlenip Fransa'ya yerleşen Marmara, Paul Valery Montpellier III Üniversitesi'nde çalışıyor. Ocak 2003'te üniversiteye sunduğu Levantenler hakkındaki 800 sayfalık doktora tezinin bu alandaki ilk çalışma olduğunu söylüyor. Fransa'da 'Türk dostu' ilan edilen ve birkaç gazeteye bu başlıkla
haber olan Rinaldo Marmara'nın çalışması Fransa'da kitap olarak basılacak.Sahip olduğu şövalyelik nişanı ve bildiği 5 yabancı dil sayesinde Vatikan'ın Propaganda Fide Tarihsel Arşivleri, kilise ve mezarlık arşivleri ve Yunan adaları arşivlerine girerek araştırma yapan Rinaldo Marmara, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Latin topluluğunu ikiye ayırıyor. Kapitülasyonlardan faydalanan yabancı uyruklu Latinler (Levantenler) ve Osmanlı Latinler. OSMANLI DEVLETİ AB'Yİ O ZAMANLAR KURMUŞTURinaldo Marmara bu iki grubun gelişimi ve aralarındaki farkı şöyle anlatıyor: ‘10. asırdan itibaren deniz kenarındaki İtalyan sakinleri -Amalfiler, Venedikliler, Cenovalılar, Pisalılar- iki kıtanın kesiştiği yerde bulunan İstanbul'a akın etmeye başladılar. Mayıs 1082'de İmparator 1. Alexis Comnen tarafından Venediklilere Konstantinapolis'in bir mahallesi verilmesi İtalyan kolonilerin doğum belgesidir. O zamanlar Konstantinopolis'in Latin topluluğu, Haliç'in sağ kıyısında, Bizans surları çevresinde, limanın yakınlarında Bahçekapı, Balıkpazarı Kapısı ve Zindankapısı arasına yerleşmiştir. Bizans İmparatorluğu'nun Latin topluluğu, Türklerin 1453'te Konstantinopolis'i fethetmeleriyle yok olmuştur. II. Mehmet'in Galata'nın Cenovalı kolonisine verdiği 1 Haziran 1453 tarihli ferman, Latin reayası denilen Osmanlı Latin Topluluğu'nun menşeinde bulunmaktadır. Ferman Galatalı Cenovalalıların kişisel haraç ve cizye ödemelerini şart koşmuştur. Haraca tabi tutulan Cenovalılar gayrimüslim kullar ya da reayalar olmuşlardır. Böylece Osmanlı-Latinler oluşmuştur.’Rinaldo Marmara'ya göre Osmanlı-Latinleri ile Levantenler işte bu noktada ayrılıyor. Levanten diye 1839 Tanzimat Fermanı'nın getirdiği ayrıcalıklardan yararlanarak altın bir çağ yaşayan yabancı uyruklu Latinlere deniyor. Bu dönemde kiliseler kuruluyor, her türlü işle uğraşılıyor, 1867'den sonra mülk edinebiliyorlar. Cumhuriyetten sonra ise Levantenler için gerileme devri başlıyor. Marmara bu süreci şöyle anlatıyor:‘Ayrıcalıklardan o kadar çok faydalandılar ki, Cumhuriyet geldikten sonra bu böyle devam edemezdi. Lozan Antlaşması’yla kapitülasyonlar kaldırıldı. Türk hükümeti birkaç yeni kanun çıkarttı. Yabancılar her işi yapamamaya başladı. Bir tek ticaretle uğraşabiliyorlardı. Çırak, kapıcı, memur, doktor ve mühendis olamıyorlardı. Geriye doğru bir göç başladı. Geriye kalanlardan parası olanlar ticaret, parası olmayanlar aracılık yaptı.’ Osmanlı İmparatorluğu'nun Levantenlere büyük bir hoşgörüyle yaklaştığını anlatan Marmara tezini şöyle noktalıyor: ‘‘O zamanların Osmanlı İmparatorluğu bugün kurulmak istenen Avrupa'nın bir ufak bir örneğiydi. Fransızlar, İtalyanlar, İspanyollar birlikte yaşıyorlardı. O zamanlar Osmanlı'da Ortak Pazar zaten kurulmuştu. Avrupa Birliği, Türkiye'yi AB'ye almanın kararını verirken bu önemli faktörü unutmamalı.’TEZ’DEN RAKAMLAR Altın çağlarında 820 din adamı 60 tane hizmet binası vardı. Bugün 94 din adamı, 30 kadar hizmet binası kaldı. Senede 800 çocuk vaftiz oluyordu. Bugün yılda 20 çocuk vaftiz oluyor. Altın çağda yılda 500 cenaze kalkardı. Bugün yılda 50 cenaze kalkıyor. ALESSANDRO PANNUTIİstanbul’daki İtalyan kültürü yaşıyorAlessandro Pannuti 1998'den beri İstanbul'da yaşıyor.
Galatasaray Lisesi'nde İtalyanca bölümünü kurmuş. Halen Özel Beyoğlu Lisesi'nde öğretmen. Fransa doğumlu. Annesi Fransız, babası İtalyan. İlk ve orta öğrenimini İtalya'da, lise öğrenimini İngiltere'de tamamlamış. İtalya Trieste Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun olmuş. Sorbonne Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde, '20. yy.'da İstanbul'daki İtalyan Levantenler' başlıklı doktora tezine ise 2000 yılında başlamış. Tezi için 70 kişiyle yüz yüze görüşmeler yapıp, Slvio Messir, Giovanni Scagnomillo gibi Levanten yazarların eserlerini incelemiş.‘‘Sorbonne'daki hocam Jean-Charles Vegliante, ki kendisi dünyadaki göçmen İtalyan cemaatleri konusunda uzmandır, bana İstanbul'daki Levanten cemaatinden söz etti. Giovanni Scognamillo'yu aradım. Ona göre bu işin bir an önce yapılması gerekiyordu çünkü Levantenler bitmek üzereydi. Amacım İstanbul'daki İtalyan Levantenlerin, İtalyan dilini ve kültürünü sürdürdüğünü ispatlamak. Yüzlerce yıldır burada yaşayan cemaat bitmek üzere. Çünkü gençler, yurtdışına yerleşmeyi seçmiş. Son kuşak olarak, çoğunluğunu 65 yaşın üstünün oluşturduğu bir grup kalmış. Gerçekten olağanüstü olan durum, İtalyanların sayılarının giderek azalmasına rağmen asimile olmayıp, toplumla entegrasyona girmemeleri. Bu durum da cemaatin, bugüne kadar sürdürdüğü dil ve kültürle beraber yok olması sonucunu getiriyor.’İZMİRLİ TÜRK, İZMİRLİ LEVANTENLERİ YAZDIİlk belediye ve bankayı Levantenler kurdu‘Kendimi eski İzmir'de hayal ediyorum. Fransız profesör Gaston Deschamps, İngiliz konsolos Paul Rycaut, Belçikalı sanayici Charles Verbeke, İtalyan tüccar Giorgio Corsini ve Avusturyalı İtfaiye müdürü Paul Greskowich yüzlerce kez gözlerimin önünden geçiyor. Bu hayallere daldığım kısa süre içinde, İzmirli bir Rum kimliğine bürünüyorum. Punta'nın arka sokaklarındaki iki katlı evimden çıkıp, dar sokaklardan Kordon'a ulaşıyorum. Kordon her zamanki gibi kalabalık. Yol boyunca, herkesi 'bonsoir, buono sera, kalispera, iyi akşamlar' diyerek selamlıyorum. Bir randevum nedeniyle, beş dakika içinde Cafe Kraemer'de bulunmam gerektiğinden, yanımdan geçen atlı tramvaya biniyorum. Tramvay İzmir Tiyatrosu, Alhambra Birahanesi, Sporting Clup, Cafe de Paris, Avcılar Kulübü'nün önünden geçtikten sonra, Cafe Kraemer'in önünde duruyor. Telaşlı bir şekilde tramvaydan iniyorum. Avusturyalı garson, Cafe Kreamer'in kapısında beni güleryüzle karşılıyor. İtalyan misafirimle birlikte garsonun porselen bardakta sunduğu nefis 'Procop' birasını yudumluyoruz. İzmir'in o muhteşem günbatımını kaçırmamak için, burada fazla kalmıyoruz. Akşam yemeğini yiyeceğimiz Sporting Club'ın yolunu tutuyoruz. Güneş, Karşıyaka'nın arkasından batarken ortalığı kıpkızıl bir renk kaplıyor. Bir taraftan bu muhteşem manzarayı seyrederken, bir taraftan da yemeğimizi yiyip, şarabımızı yudumluyoruz. Yemekten Sonra Bella Vista'daki Nea Skene Tiyatrosu'nda güzel bir İtalyan operası izliyoruz.’İzmirli işadamı, Ege Genç İşadamları Derneği kurucu başkanı Bülent Şenocak, Levant'ın Yıldızı İzmir adlı kitabına bu cümlelerle başlıyor. Şenocak'a göre İzmir'in azınlık tarihi 1620'de Sakız Adası'ndan konsolosların İzmir'e gelmesiyle başlıyor:‘‘Bugün sayıları 100'lerle ifade edilecek kadar azalan İzmirli Levantenlerin İzmir'e sayısız katkısı oldu’ diyen Şenocak şöyle devam ediyor:‘‘İzmir'de ilk belediye Levantenlerin ve azınlıkların bir araya gelmesiyle oluştu. İzmir'deki ilk bankayı da Levantenler kurdu. (İzmir Bankası- 1847) Madenlerin büyük bir kısmını Levantenler işletti. Levantenler İzmir'de kalsaydı şehir çok farklı olurdu. Avrupa Birliği'ne girme yolunda çok büyük mesafeler kaydedebilirdik. Onlar bizlere uygar yaşamayı, çağdaş olmayı öğrettiler. Levantenler gittiği zaman insanlar uzun süre elbisesini diktirecek terzi, ayakkabısını tamir ettirecek ayakkabıcı bulamadı.’’ PANGALTI LEVANTENLERİM. GIUDICI KAYA - M. GRAZIA BOYMANTürkiye’de kendimizi hiç eksik hissetmedikOnlar iki kardeş. Rinaldo Marmara'nın kuzeni oluyorlar. Türkiye'de doğmuşlar. ‘Dedemiz İtalya'dan Türkiye'ye 1862'de gelmiş. Ticaret yapmak için. Çok başarılı olmuş. Hep Pangaltı'da oturmuş. Mülk edinebilme kanunundan sonra Pangaltı'dan ev almışlar. Biz hálá o evin yerinde yaptırılan apartmanda oturuyoruz. Hani caddede Arçelik'le Yataş var ya, işte o apartman.Arçelik ve Yataş bizim kiracımız. Çalışmıyoruz, kiralar yetiyor.’ Mirella ve Maria yaşamlarını bir çırpıda böyle özetliyorlar. Mirella bir Türk'le evli. Maria ise eş olarak kendi gibi bir Levanten'i seçmiş. İki kız kardeş Türkiye'yi çok seviyorlar. ‘Biz Fransa'ya da, Yunanistan'a da gittik. Orada yabancılara kötü davranıyorlar. Biz Türkiye'de kendimizi hiç eksik hissetmedik’ diyorlar.ANNAMARIA GENOVESIDolmabahçe Sarayı’nın kartonpiyerlerini dedem yapmış Dedem İstanbul'a 1862'de 22 yaşındayken gelmiş. Kartonpiyer ustasıymış. Türkiye'ye kartonpiyeri getirmiş ve zaten Dolmabahçe Sarayı'nın kartonpiyerini de o yapmış. Ailemiz dedemin mesleği sayesinde para kazanmış. 1935'te yabancılara bazı meslekler yasaklandı. Kartonpiyer ustası sanat işçisi sayıldığı için benim dedem İstanbul'da kaldı, 1914'te Türkiye'de öldü. Ben de Levantenlerin tarihini çok merak ediyorum. Benim kızıma anlatacağım bir şeyler olmalı. Ama bu konuda yazılmış çok az kitap var. Rinaldo Marmara'nın tezi tarihimize ışık tuttu.MELEK MARISA ELAGÖZ ALTARASİlk akıl hastanesini büyük dedem kurmuşİlk olarak Venedik'ten büyükdedem gelmiş. Doktormuş. Akıl doktoru. Osmanlı padişahını tedavi etmek için çağırılmış. Hangi padişah olduğundan emin değilim. O zamanlar ilk akıl hastanesini de benim büyükdedem kurmuş. Dedem ise mimarmış. Güzelbahçe hastanesi benim dedemin eviydi. Kendi yapmış o evi. San Antonio Kilisesi'ni de o yapmış. İsmi Julio Monceri. Venedik'te öldü. Onun hayatında her şey toz pembe değilmiş. Din ayrımı yüzünden zor günler geçirmiş. Bana gavur bile dediler, derdi. Gavur Allah'a inanmayandır. Benim oğlum asker. Yanlışlıkla kayıt formunu bana gösterdiler. Üzerinde sakıncalı gayrimüslim, yazıyordu. Bu ne demek?En ünlü Beyoğlu Levanteni / GIOVANNI SCOGNAMILLOLevantenler tarih oluyorSinema üzerine yazdığı yazı ve kitaplarla tanınan, 'Bir Levanten'in Beyoğlu Anıları' adlı kitabın yazarı Giovanni Scognamillo, 18. yüzyılda İstanbul'a göç edip yerleşen bir İtalyan ailenin üçüncü kuşak üyesi. Büyükbabası 19. yy'da Napoli'den İstanbul'a göç etmiş bir aşçı. ‘‘Levantenler Türkiye'de İstanbul, İskenderun ve İzmir'de yaşadı. Bunların büyük bir kısmı İtalyan idi. İtalyanların dışında Fransız, İngiliz ve Almanlar da vardı. Levantenler artık tarih oluyor. Yeni kuşaklar Türkiye'de kalmaktansa babalarının, atalarının memleketine dönüyor. Benim iki çocuğum var, her ikisi de Türkiye dışında yaşıyor’ diyen Giovanni Scognamillo'ya hiç İstanbul'dan ayrılmayı düşündünüz mü? diye soruyoruz. ‘Ayrılmak ihtiyacını zaman zaman duymadım değil. Ama insan bütün hayatını bir yerde geçiriyorsa, oraya entegre olur. Bazen ben diğer Levantenlere saldırıyorum, işte 'Ben entegre oldum siz olamadınız' diye, onlar da bozuluyorlar tabii. 6-7 Eylül olayları olduğunda İstiklal Caddesi'ndeydim. Bu hadiselerden etkilendim, ama Türkiye'de böyle olaylar oluyor diye İstanbul'dan kaçmak gibi bir düşüncem olmadı. Çünkü bu olaylar direkt olarak beni ve diğer Levantenleri etkilemedi.’ Türkçe, İtalyanca, Fransızca, Yunanca, İngilizce, İspanyolca bilen 74 yaşındaki Giovanni Scognamillo'nun yalnızca İtalyan pasaportu var. İZMİR LEVANTENLERİALEX BALTAZZIİzmir köftede İtalyan etkisiAlex Baltazzi, 1936'da İzmir'de doğmuş. Doğar doğmaz İkinci Dünya Savaşı çıktığı için 10 yaşına kadar Atina'da yaşamış. Şimdi İzmir'de turizmle ilgileniyor. Karavan Turizm adında 8-9 şubeli bir turizm şirketi var. Türk-İtalyan Kültür ve Dostluk Derneği Başkanı ve Ege Seyahat Acenteleri Derneği Başkanı olan Alex Baltazzi aile tarihini şöyle anlatıyor: ‘‘Ailem Venedik'ten 1746 yılında gelmiş. Büyük dedemin 11 çocuğu varmış. Ailemin bir kısmı İstanbul'a gitmiş. Banka ve finans ile ilgilenmişler. İstanbul'a ilk bankayı kurmuşlar. İzmir'de de bir kısmı finansla bir kısmı ihracatla ilgilenmiş. İzmir'de kalanlar çok geniş toprak sahibi olmuşlar. 1847'de de İzmir Bankası'nı kurmuşlar. Defalarca Osmanlı İmparatorluğu'na kredi vermişler. Osmanlı gerileme döneminde kredileri ödeyememiş. Ailenin bir kısmı ekonomik sıkıntıya girip, Avusturya'ya göç etmiş.’’ Alex Baltazzi Levanten ailelerin eskiden içlerine kapanık yaşadığını söylüyor. Fakat Levanten nüfus azaldıkça bu içe kapanıklık ortadan kalkmış. ‘‘Ben hep Alsancak'ta oturdum. Ve çok rahat yaşadım. Ben İtalyanım. Ama Türkiye'de yaşıyorum. Türkiye'yi İtalya kadar seviyorum. Arada bir farklılık görmüyorum’ diyen Alex Baltazzi Levantenlerin İzmir'i çok etkilediğini söylüyor. Ve minik bir örnek veriyor: ‘Biliyor musunuz, o çok meşhur İzmir köfte, İtalyan yemeklerindeki soslardan etkilenerek ortaya çıkmıştır.’ MAURIZIO PENETTİ - ELVIO PENETTIBirçok İzmirliden daha İzmirliyizOnlar iki kuzen. Büyükdedelerinin babası İzmir'e Napoli'den gelmiş. İzmir'de deniz levazımat işleri yapmış. Maurizio ve Elvio, Penetti ailesinin beşinci nesil üyeleri. ‘Biz birçok İzmirliden daha çok İzmirliyiz’ diyorlar. Babalarından ve dedelerinden duydukları eski günleri şöyle anlatıyorlar: ‘‘İlk zamanlar Levantenlerde yerel toplumla kaynaşmama eğilimi varmış. İhtiyaç da yokmuş. Çünkü nüfusun yüzde 90'ı gayrimüslimmiş. Eskiden Levanten aileler hep birbirleriyle evlenirlerdi. Yeni yeni Levantenler Türklerle, Türkler Levantenlerle evlenmeye başladı. Levantenlerin birçoğu çift pasaportlu. Biz hálá geçmedik, geçemedik. Geçmemizin bizim için avantajları var. Çünkü mesela yabancı olduğun zaman deniz kıyısından ev alamıyorsun. Memur olmak için çalışma izni almak gerekiyor. Bürokraside zorluklar çıkıyor. 3 günde yapılabilecek bir iş 3 ay sürebiliyor.’ Maurizio ve Elvio Penetti Türkiye'de olmaktan mutlular. Arada bir ‘Bu ne biçim memleket, iki yılda bir kriz oluyor’ diyorlar ama Türkler ne kadar yakınıyorlarsa onlar da o kadar yakınıyor. Penetti ailesi hep sanayicilikle uğraşmış: ‘‘Dedemiz ilk dizel motoru kuran ve inşa eden kişi. Dedelerimizin o zamanlar yaptıkları, bugün Afrika'nın ıssız ormanlarına gidip, üretim yapmak gibi bir şey.’ MARIKA CORSINITSK ve sokak çocukları için çalışıyorİzmir ve Levanten deyince akla ilk gelen isimlerden biri Marika Corsini. Çünkü o tam anlamıyla bir iyilik meleği. Telefonu hiç susmuyor. İş isteyen, çocuğunu ameliyat ettirecek, evini badana yaptıracak parayı bulamayan herkes onu arıyor. 76 yaşındaki Marika Corsini Türkçe, İtalyanca, Fransıza, İngilizce, Rumca, İspanyolca olmak üzere altı yabancı dil biliyor. 50 yıldır Türk Silahlı Kuvvetleri’ni Güçlendirme Vakfı, İzmir Hastaneleri'ne Yardım Derneği ve Sokak Çocukları Derneği gibi kurumlarda çalışıyor. ‘‘Ben Türk ailelerin içinde büyüdüm. Bütün reis-i cumhurlara çok yakındım. Özellikle Kenan Evren'le ve Kaya Erdem'le... Ailem İtalya'dan, Cenova'dan ve Romanya'dan gelmiş. Ben gelenleri hiç tanımadım. Çünkü büyük dedem bile İzmir'de doğmuş. İlk gelenler benzincilikle uğraşırlarmış. 1937'de Bayraklı'daki gaz depolarımız yandı ve 27 çalışanla beraber babam da öldü. Ben bankacıyım. 18 yıl bankacılık yaptım. Mesleğim gereği benim çok muhitim var. Bankacılıktan ayrıldıktan sonra vakıflarda ve derneklerde çalıştım. Hiçbir zaman İtalya'ya dönmeyi düşünmedim. İzmir'de çok mutluyum. Kocamı 1992'de kaybettim. O da İtalyan Levanten'di. İtalyan başbakanı iki ülke arasında kurduğu ilişkiden dolayı şövalye unvanı verdi.’’ELI FILIDISMüthiş bir zenginlik duyuyorumBaba tarafım Macar anne tarafım Yunanlı. Babaannemin babası tren yollarının ilk yıllarında tren yolu şefi olarak çalışmış. Annem İkinci Dünya savaşı sırasında Türkiye'ye yerleşen Yunanlılardan. Politik nedenlerle eskiden bizler kendi içimize kapalı yaşardık. Ama çok çabuk açıldık. Çünkü bizim Giritli komşularımız vardı ve bizlere çok benzerlerdi. Çok güzel dostlukların içinde büyüdük. Bana ne hissettiğimi sorarsanız müthiş bir zenginlik duyuyorum. Ben İzmir'de bir İtalyan Levantenle evlendim. Çocuklarım çok güzel büyüdüler. İzmir'i çok seviyorlar. Onlara yurtdışında okumaları için çok ısrar ettim. Bana 'Biz İzmir dışında yapamayız. Sen olmasan İzmir'de yardımımıza koşacak bir sürü insan var, sokaklar dost kaynıyor' diyorlar. Ben ressamım, sergiler açıyorum, resim dersleri veriyorum. 7 yıldır Alsancak'ta eski bir Levanten konağında oturuyorum. Burası hem atölyem hem evim. Binanın mal sahibi İzmir'in en önemli Levanten ailelerinden Arkas Denizcilik'in sahibi Lucien Arkas. Lucien Arkas bu evde doğup büyümüş. Ben hemen hemen her gün bu evde onların nasıl vakit geçirdiğini düşünüyorum. Her yer tarih kokuyor, çok mutluyum.�
button