Güncelleme Tarihi:
Avrupa Konseyi üyesi devletler için idam cezası önce 1983’te yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) ek 6 No’lu protokol, arkasından da 2002’de yürürlüğe giren 13 No’lu protokol ile yasaklandı. 6 No’lu protokol yalnızca barış dönemi, 13 No’lu protokol ise hem barış hem de savaş zamanında yasaklayarak idam cezasına mutlak bir yasaklama getirdi.
ÖCALAN’DAN SONRA KALKTI
6 No’lu Protokol’e 47 Avrupa Konseyi üyesinden 46’sı taraf. Rusya, protokolü imzaladı fakat onaylamadı. Ancak Rusya idam cezasını uygulamayacağını beyan etti. 13 No’lu protokole taraf olmayan üç devlet ise Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya.
Türkiye’nin idam cezasını kaldırması öyküsü Öcalan’ın yakalanmasıyla başlar. Öcalan’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açtığı davada, mahkeme karar verilene dek Öcalan’ın idam edilmemesini öngören bir ihtiyati tedbir kararı kabul etti. Ecevit hükümeti bu karara uyarak Öcalan’ı idam etmedi. 12 Kasım 2003 tarihinde ise AKP hükümeti 6 No’lu protokole, daha sonra 23 Şubat 2006 tarihinde 13 No’lu protokole taraf oldu. Böylelikle Türkiye barışta ya da savaşta ya da bir savaş tehdidi altında, idam cezasına mutlak bir yasak getirdi. Bununla uyumlu olarak Anayasa ve TCK’nın ilgili maddeleri değiştirildi.
AVRUPA KONSEYİ ÜYELİĞİMİZ SONA ERER
Türkiye’nin idam cezasına geri dönmesinin önünde hukuksal ve siyasal güçlükler var. Her şeyden önce 6 ve 13 No’lu protokollerle üstlendiği taahhütler buna engel. O nedenle bu protokollerden çekilmesi gerekir. Ne var ki, protokollerde fesih ile ilgili bir hüküm yok. Onun yerine, protokollerin AİHS’nin parçası olduğu ve sözleşmenin maddelerinin protokollere de uygulanacağı belirtiliyor. Böyle olunca, protokollerden çıkmak isteyen bir devletin AİHS’den çekilmesi gerekiyor. Çekilme AİHS’nin 58’inci maddesinde düzenleniyor. Buna göre, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne 6 ay önceden ihbarda bulunarak AİHS’den çekilme olanağı var. Ancak, yine bu maddeye göre, AİHS’den çekilen devletin Avrupa Konseyi Üyeliği de de sona eriyor. Başka bir deyişle, Türkiye idam cezasını geri getirmek için AİHS ve Avrupa Konseyi üyeliğini sona erdirmek zorunda.
BATI’DAN UZAKLAŞMAK DEMEK
Avrupa Konseyi, Türkiye’nin Batı ile değerler temelinde kurduğu en önemli bağ. Avrupa Konseyi’nden çıkmak Türkiye’nin demokrasi, insan hakları, hukuk devleti gibi alanlarda Batı standartlarından uzaklaşması anlamına geliyor. Ama zarar sadece Avrupa Konseyi ile olan ilişkide sınırlı kalmayacak. İdam cezasının geri getirilmesi ve AİHS ve Avrupa Konseyi üyeliğinin sona ermesi, AB ile bağların da kopmasına yol açacak.
Ancak, böylesine ağır bir bedel ödedikten sonra da idam cezası geçmişe etkili uygulanamayacağından darbe girişimine karışanları da kapsamayacak. Bütün bu nedenlerle, hükümetin popülizmin tehlikeli çekiciliğine kendini kaptırmadan, idam cezasını geri getirmenin maliyeti üzerinde soğukkanlı bir hesap yapması yararlı olur.
AİHS’nin askıya alınması
HÜKÜMET sözcüsü Numan Kurtulmuş, hükümetin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 15’inci maddesini işleterek sözleşmeyi askıya almaya karar verdiğini ve bununla ilgili olarak Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne gerekli beyanın yapıldığını bildirdi. Burada söz konusu olan AİHS’nin askıya alınması değil belirli maddelerinin askıya alınması. AİHS’ye göre yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı, kölelik, suçların ve cezaların kanuniliği ile ilgili maddeler askıya alınamaz. Geri kalan maddelerin askıya alınması (derogation) ise şu koşullara bağlı:
a. Ulusun yaşamına yönelen bir tehdidin bulunması.
b. Alınan önlemlerin tehdit ile orantılı olması.
*
AİHM önüne gelen davalarda, bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğini inceler. Gerçekleşmediğine karar verirse askıya almayı reddeder. Başka bir deyişle, sözleşme maddelerinin askıya alınması AİHM’in denetimi altında.
*
Ulusun yaşamına yönelen bir tehdidin bulunmasını incelerken AİHM ilgili devlete geniş bir takdir hakkı tanır. Tehdit azaldığı ya da ortadan kalktığı takdirde alınan önlemlerde de değişiklik yapılmasını bekler. Orantılılığı incelerken AİHM şu ölçütlere başvurur:
a. Askıya alma, tehdidi ortadan kaldırmak için zorunlu mudur?
b. Alınan önlemler tehditle orantılı mıdır?
c. Önlemler ne zamandan beri yürürlüktedir?
*
Türkiye’nin bu konuda epeyce deneyimi var. 1990’lı yıllarda Türkiye AİHS’nin bazı maddelerini askıya almıştı. Bunlardan özellikle gözaltı süresine ilişkin AİHS’in beşinci maddesini askıya alma önemliydi. Birçok davada AİHM, koşulların gerçekleşmediği gerekçesiyle Türkiye’nin askıya alma beyanlarını kabul etmedi.
*
Örneğin, Aksoy/Türkiye davasında (1996), başvurucu 14 gün gözaltında tutulmuştu ve işkence gördüğünü iddia ediyordu. AİHM kararında başvurucunun sadece terörist suçları işlediği kuşkusu nedeniyle 14 gün yargıç önüne çıkarılmadan, yakınları ve doktorlarla görüştürülmeden incommunicado (hücre hapsine çarptırılmış, kimseyle görüştürülmeyen tutuklu) tutulmasının durumun gerekleri nedeniyle haklı gösterilemeyeceğini ileri sürerek Türkiye’nin beşinci maddeyi askıya alma beyanını reddetmiştir.
Askıya almaların AİHM tarafından kabul edilmesi büyük ölçüde uygulamalara bağlıdır. Türkiye’nin yeni askıya alma uygulamalarında geçmiş deneyimleri göz önünde tutması yararlı olacaktır.