HRANT Dink, çocukluğunu kardeşleriyle birlikte bir "yetimhanede" geçirdi.
Eşiyle de böyle bir yetimhanede tanıştı.
Daha sonra da yine eşiyle birlikte böyle bir yetimhanede çalıştı.
Bağışlayabilecek kadar çok malı olsaydı, belki de vasiyetinde mallarının bir bölümünü ya da tümünü böyle bir kuruluşa bağışlayabilirdi.
Yukarıda okuduğunuz dört cümleden sonuncusu yanlış!
Hrant Dink, bağışlayacak malı olsa da, vasiyetinde bunu yazsa da bir cemaat vakfına, yetiştiği hayır kurumuna mallarını bağışlayamazdı.
1912 yılına kadar ülkemizde gayrimüslim cemaatlere ait vakıflar, bağış ya da başka bir yolla mülk edinemiyorlardı.
O tarihte çıkarılan bir kanun, vakıfların bağış yoluyla mal edinmelerinin ve bu malların gelirleriyle yetimhane, okul, ibadethane, hastane ve huzurevlerinin yaşatılmasının yolunu açtı.
İsteyenler miraslarını bu tür vakıflara ve kurumlara bağışlayabildiler.
Hrant ve benzeri durumdaki vatandaşlarımız bu sayede yaşama tutunabildiler.
1936 yılında devlet, bu vakıfların ellerindeki taşınmazların bir listesini istedi.
1974’te Yargıtay, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan gayrimüslimlerin vakıflarının "yabancı" olduğuna karar verdi.
Böylece 1936’dan sonra mülk listelerine eklenen taşınmazlara el konuldu.
AB uyum yasaları çerçevesinde bazı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına, sırf dinleri farklı diye yapılan bu ayrımcı uygulamanın düzeltilmesi için bir kanun çıkarıldı.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, bu kanunu TBMM’ye geri gönderdi.
Bu arada AİHM, Türkiye’nin el koyduğu taşınmazları iade etmesi, etmediği takdirde de tazminat ödemesi kararını verdi.
Hrant Dink’in ardından gözü yaşlı nutuklar atanların büyük bölümü, AB üyeliği söz konusu olmasa, bu haksız uygulamaya seslerini çıkarmayacaktı.
Bugün Hrant Dink’in cenazesinin arkasından yürürken bunu da aklınızda tutun.
Müdür Bey kararını verdi bile!
İSTANBUL Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, savcıdan önce kararını verdi.
"Cinayetin herhangi bir siyasi boyutu ve örgüt bağlantısı yok. Zanlı, milliyetçi duygularla cinayeti işlemiş. Arkadaşı Yasin Hayal’le de bu konuda görüşmelerde bulunmuş" dedi.
Gerçekten ilginç bir durum!
Bir "reis" var, genç çocukları etrafına topluyor, onlarla yaylada atış talimleri yapıyor.
Sonra birisinin eline silah verip "göreve" gönderiyor.
Aynı kişi daha önce de benzer eylemlerde bulunmuş.
İçi çocuklarla dolu olan bir hamburgerciye bomba atıp altı çocuğun yaralanmasına neden olmuş!
Ve İstanbul Emniyeti’nin bir numaralı ismi, "Örgüt yok" diyor.
Suç işlemek için bir araya gelmiş bir çetenin "örgüt" sayılması için "antetli káğıt" bastırması, bir büro tutması mı gerekiyor?
Trabzon’da Rahip Santoro öldürüldüğünde, böyle "erken açıklamalar" ile soruşturma alelacele kapatılmamış olsaydı, acaba Hrant Dink cinayeti işlenebilir miydi?
Elbette bu sorunun yanıtını öğrenemeyeceğiz.
Çünkü emniyet kararını bugünden verdi: Örgüt yok, milliyetçi duygular var!
Tanrı çocuklarımızı korusun!
TÜRK Eğitim-Sen Kayseri 2 No’lu Şube Başkanı, Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından gösterilen tepkileri, "Türkiye’yi Ermeni gibi gösterme çabaları var. Sizler Hrant Dink olabilirsiniz. Kimse bir gazeteci bozuntusunu ele alarak Türkiye’ye hakaret edemez" dedi.
Hatırlayacaksınız aynı kişi, Türkiye gezisinden dönerken "Kalbim İstanbul’da kaldı" diyen Papa’ya postayla "öküz kalbi" gönderme "inceliğinde" de bulunmuştu.
Sendikanın ismine bakarsanız bu "felsefi derinlikleri olan görüşleri" ifade eden kişi bir eğitimci!
Çocuklarımıza iyiyi-kötüyü ayırt etmeyi öğretecek, hoşgörüyü ve sevgiyi aşılayacak, onları çağdaş dünyanın bir parçası haline getirecek!
Bir sendikanın şube başkanlığına kadar seçildiğine göre de "yalnız değil".
"Allah çocuklarımızın yardımcısı" olsun demekten başka bir söz bulamıyorum.