Hepimiz Ermeni’yiz dememeliymişiz

NEDEN dememeliymişiz?

Çünkü...

"Bizler Hasan’lar, Hüseyin’lermişiz! Ahmet’ler, Mehmet’lermişiz! Ermeni olamazmışız, Hrant olamazmışız."

Bunu söyleyen 40 yıllık Milli Görüşçü Şevket Kazan...

Şevket Kazan, Müslüman Türk çocuklarının sokaklarda, "Hepimiz Ermeni’yiz, hepimiz Hrant’ız" diye bağırmalarına içerlemiş.

Herhalde "Eyvah! Gitti Türk gençliğinin imanı" falan diye kaygı duyuyor.

Oysa...

"Ermeni dölü" diye edilen hakaretlere...

Her türlü gizli açık ayrımcılığa...

"Kılıç artığı" türünden yakışıksız sözlere...

Ve hepsinden önemlisi...

Bir Ermeni gazetecinin, kafasına sıkılan üç kurşunla öldürülmesine...

"Hepimiz Ermeni’yiz" denilerek "Yeter!" denilmek isteniyor.

Kazan ve benzerlerinin, bundan gurur duymaları gerekmez mi? Açık haksızlıklar karşısında "dilsiz şeytan" olmayı tercih etmeyen bir kitle karşısında, saygıyla eğilmeleri gerekmez mi?

Ama Şevket Kazan ve benzerleri, "Çokça Müslüman" oldukları için, böyle bir gururu dile getirmek yerine, saçma bir "itikat tartışması" açmayı deniyorlar.

Keşke Hasan’ların, Hüseyin’lerin "Hrant olmaması" konusunda gösterdikleri bu itikat duyarlılığını, Hasan’ların, Hüseyin’lerin dini ve milli duygularla katil olmamaları konusunda gösterebilseydiler.

Keşke "Hepimiz Ermeni’yiz" diye bağıranların itikatları konusunda gösterdikleri hassasiyeti, "Cuma namazını kıldım, vurdum. Pişman değilim" diye ifade veren ve kendisini Türk ve Müslüman olarak gören o gence "Sen nasıl Müslümansın? Sen nereden çıktın böyle?" diye çıkışarak gösterseydiler.

Hrant Dink için dağınık notlar

DÜNKÜ cenaze töreni için "Bu bir Türkiye muhtırasıdır" desek de olur, "Bir arada yaşamak için irade beyanı" desek de. Hatta "Moralimiz biraz olsun düzeldi" bile diyebiliriz.

Tamam, ırkçı duyarlılığın kışkırtıcı ve saldırgan üslubundan şikáyetçiyiz. Ama en liberal yazarlarımızın Hrant’ın ardından yazdıkları yazılarda kullandıkları kışkırtıcı üsluba ne diyeceğiz? Bir liberal, görüşlerini yazarken "Faşist bir üslup" kullanabilir mi? Son günlerde buna kafayı takmış durumdayım.

Keşke Başbakan’ın siyasi danışmanı Ömer Çelik, "Hrant’ın tabutuna Türk bayrağı örtülmeli" gibi bir görüş ileri süreceğine, danışmanlık hizmeti verdiği Başbakan’ın cenazeye katılmasını sağlasaydı.

Nedense aklımda 1952 yılında 17 yaşında bir genç olan Hüseyin Üzmez’in, dönemin ünlü gazetecisi Ahmet Emin Yalman’a düzenlediği suikast var. Hüseyin Üzmez, yıllar sonra bu suikastı anlatırken, "O zamanlar cahil bir gençtim. Bir Sabetaisti öldürerek memleketin kurtulacağına inanıyordum" demişti. Tıpkı Ogün Samast adlı tetikçinin, "Bir Ermeni öldürerek" memlekete iyilik yaptığını sanması, düşünmesi gibi bir şey.

Hrant ile sözümüz vardı: Buluşup, Ermeni yemekleri yapan bir restorana gidecektik. "Sarı Gelin" falan söylenecekti. Ama olmadı.

Başbakan Tayyip Erdoğan cenaze törenine katılmadı ya da katılamadı. Tamam, mazereti vardı. Ama keşke o kilisedeki törene Başbakan Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, kızlarını alıp gitseydi. Orada dimdik durup, töreni izleseydi. Ne güzel olurdu değil mi?

"Samimiyet kuşkusu" iyi bir şey değildir. Kimin samimi olup, kimin olmadığını ölçebilecek bir alet yok elimizde. O nedenle hiç kimse için "Cenazeden kendisine rant sağlamak istiyor" demem. Ama yine de şeytan dürtüyor: "Art niyet" devreye giriyor: Şu üç gündür ortaya çıkan görüntülere bakarken, bazıları için ister istemez böyle düşünüyorum. Biliyorum, düşünmemem gerek! Ama elimde değil, düşünüyorum.

Bundan birkaç ay önce "Herkes Hrant’a sahip çıkıyor, oysa 301. maddeden yargılanan başka isimler var" diye bir yazı yazmıştım, Yeni Asya Gazetesi’nden bir yazarı kastederek. Sabahın köründe aramıştı Hrant. "Çifte standarttan nefret ederim ama o arkadaşın yargılandığından haberim yoktu" diye başlamıştı sözlerine. Ardından da "Ne olur o arkadaşın telefonunu ver de kendisine sahip çıkamadığım için özür dileyeyim" demişti.

Diyanet fetva vermiş: Gayrimüslimlere rahmet okunmazmış! Onlara toprağı bol olsun denmeliymiş. İnsanın içinden "Aman be kardeşim, ne kadar hassasmışsınız, ne kadar da duyarlıymışsınız böyle" diyesi geliyor.

Gelin, bir yoklama yapalım: Cumhurbaşkanı! Yok... Başbakan! Yok... Deniz Baykal! Yok... Devam etmeye gerek var mı? Peki bu durum karşısında "Toplum liderlerin önünde" diyebilir miyiz?
Yazarın Tüm Yazıları