<b>Mine KILIÇ </b>
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 22, 2004 16:14
Muasır medeniyetler seviyesi... Öz kültürümüz, özümüz...
Aslımızdan uzaklaşmadan...
Hıristiyan kulübü...
Türk gençliği olarak... AB'ye girelim ama... Yasaları çıkaralım ama...
*
İşte Türk gençliğinin Avrupa Birliği ile ilgili görüşlerini beyan ederken kullandığı 'klişelerden' bazıları. Ben bunları yeni öğrendim. Tamı tamına 354 yazı okudum. Türkiye'nin dört bir yanından gönderilen yüzlerce yazı... Neredeyse yüzde 90'ında benzer kelimelerin kullanıldığı yüzlerce yazı...
*
Hürriyet Gazetesi her yıl 19 Mayıs'ta içeriğini gençlerin oluşturacağı bir gazete yayınlamaya karar verdi. Gazetenin adı 'Genç Görüş' olarak belirlendi. İlk sayısı geçtiğimiz çarşamba günü yayınlandı.
*
Bu gazetenin editörlüğünü ben yaptım. Daha doğrusu bu işe atladım. 20'li yaşların ortasına kadar 'beni kimse anlamıyor' diye ortalıklarda gezinenlerden biri olarak 'acaba ne değişmiş' diye merak ettim. Gençler Avrupa Birliği konusunda ne biliyor, bir şeyler araştırıp, okuyor mu, yoksa 'büyüklerinin' izinden mi gidiyor diye her mektubu satır satır okudum. Gençleri tanımak için bundan iyi fırsat olur muydu? Olmazdı!
*
Görsel, yazı ve proje olmak üzere üç kategorimiz vardı. Başvurular arasından kayda değer bir tane bile proje çıkmadı. Makaleleri okurken 50'nci yazıdan sonra sanki aynı yazıları okuduğumu düşünmeye başladım. Sanki yüzlerce genci aynı sınıfa toplamışsınız, bir konu vermişsiniz, hepsi birbirinden kopya çekip birbirine çok benzeyen yazılar yazmışlar.
*
Bu nasıl bir eğitim sistemidir ki, farklı bedenlerin tepesini süsleyen kafalar dünyaya aynı gözlerle bakar.
Bu ne acımasız bir eğitim sistemidir ki, farklı hamurların içine 'tek bir muhteva' koyup hamurların tüm kimyasını değiştirir ve 'prototip' ürün elde eder.
Bu ne acayip bir eğitim sistemidir ki, çocuklar okulda öğrendiklerini 'hayatın tek gerçeği' olarak algılar.
*
Elbette, yazıların içinde 'her şeye rağmen', farklı ve yaratıcı düşünmeye çalışan gençlerin eserleri de vardı. Onları okurken 'vay sizin halinize' diye düşündüm.
Alarko'nun kurucularından İshak Alaton'un yıllar önce kriz yönetimiyle ilgili bir toplantıda söyledikleri aklıma geldi: ‘‘Türkiye'yi vasatlar yönetiyor. İş dünyasında da, politika da durum böyle. Vasatlar, yanlarına kendilerinden daha vasatları alıyor. Yoksa o koltuklarda oturmayı başaramazlar.‘‘
Yani bu sistem 'vasat' yetiştirme üzerine inşa edilmiş.
Diyorlar ki, 'ya bana benzersin, ya çekip gidersin'.
*
Tek yol vasatizm! İleri değil, geriiii!
Neyse ki, sistem ara sıra arıza yapıp hamurun muhteviyatında ayarı şaşırıyor.