Güncelleme Tarihi:
“Olayın neden gerçekleştiği o an poliste şüphe uyandırıyorsa, neden-sonuç bağlantısı yoksa o bir şüpheli ölümdür.”
Son zamanlarda bu tanım, kadın cinayetleriyle birlikte daha sık anılır oldu. Eskiden de birçok kadın cinayeti, ‘intihar’ ya da ‘şüpheli ölüm’ olarak kayıtlara geçiyordu. Ancak artık kimi hukukçuların mücadelesi, ailelerin ısrarı ve kamuoyu desteğiyle bu tür kayıtlarla başlayan davalar ‘cinayet’ olarak tamamlanıyor... Buna rağmen adliye, emniyet raflarında yüzlerce ‘intihar’ ve ‘şüpheli ölüm’ dosyası çözülmeyi bekliyor.
1 YILDA 131 ŞÜPHELİ ÖLÜM
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) basına yansıyan olaylarla hazırladığı rapora göre 2018’de 440 kadın öldürüldü, bunlardan 131’i ‘şüpheli ölüm’dü. Geçen ocak ayında ise 43 kadın katledilirken, 10 olay ‘şüpheli cinayet’ti.
ETKİN SORUŞTURMA ŞART
Platformun Genel Sekreteri Fidan Ataselim, verileri şöyle değerlendiriyor: “Kadına karşı şiddet biçim değiştiriyor. Şüpheli ölümler ve faili meçhul kadın cinayetleri artıyor. Çoğunun üstü örtülüyor. Dosyalar, ‘intihar’ denilerek kapatılınca benzer olaylar için örnek teşkil ediyor. Devlet kurumlarının kadınların yanında yer alması ve mevzuatın eksiksiz uygulanması gerekiyor. Bütünlüklü politikalar yürütülmeli. Yol kenarında kadın bedeni bulunduğunda veya yüksekten düşme olduğunda etkin soruşturma yapılsın. Polisin delilleri titizlikle toplaması şart. Çelişkilerin üzerine gidilmiyor. Adli tıp, ‘Bilinemez’ deyince konu kapanmamalı. Başka yollarla da bilimsel sonuca ulaşılabilir. Şüpheli ölümleri ne kadar çok açığa çıkarırsak o kadar azalırlar.”
Platformun hukukçularından avukat Leyla Süren’in değerlendirmeleri de şöyle: “Kadın cinayetlerinde katilin kimliğini öğrenmemiz giderek zorlaşıyor. Bunun sebebi dosyalara gereken ciddiyetin verilmemesi. Türkiye’de mağdur kadınsa, adil bir soruşturma yapılmıyor. Bununla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden çıkan cezalar var. Türkiye’de 30 yılı aşkın süredir devam eden kadın hakları mücadelesinde tam bir yerlere gelinmişken, töre cinayetleri çok azalmışken yeniden yükselen bir erkek şiddeti var. İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı 2011’de kadına şiddet son yılların en düşük orandaydı. Söylem değişti; 2000’den bugüne kadına şiddet yüzde 1400 arttı.
TWITTER’DA HAK ARAMAK
Cezasızlık algısı yeni Aysunlar ve Şuleler yaratıyor. Şule Çet, Aysun Yıldırım gibi ölümler, şüpheli ölüm olarak kaldıkça yeni şüpheli ölümler yaratıyor. Hukukta yeterli yasalarımız var ama hukukçu olarak uygulamada zorlanıyoruz. İnsan bariyerini geçemiyoruz. Kişilerin kendi önyargıları ve bakış açısı bizi zorluyor. Eskiden bu tür dosyalar, duyulmasın ki kadın daha da mağdur olmasın denerek kamuoyuyla paylaşılmazdı. Şimdiyse aileler daha çok duyulsun istiyor çünkü kamuoyu önemli. Şule Çet dosyası kadın hareketi ve kamuoyunun baskısı sonucunda bu hale geldi. İnsanlar Twitter’dan adalet ister hale geldi. Adalete erişebilmek için sosyal medyada paylaşıyorlar. Ancak bu yapılırken, linç kültürüne de yol açmamalıyız. Kamuoyunun takip ettiği dosyalarda iyi hal yüzde 83’e yakın engelleniyor. Aileler ancak etkin soruşturma yapıldığına ikna olduktan sonra rahatlayabiliyor. Şüpheli ölümler ölümün de ötesidir. Mahkemede yargılaması biten dosyadan sonra aileler, ‘Şimdi evimize gidip yasımızı tutmaya başlayacağız’ diyorlar.”
AİLE PEŞİNİ BIRAKMADI GERÇEK ORTAYA ÇIKTI
Esin Güneş iki çocuk annesiydi. Siirt’te sınıf öğretmeniydi. Şiddet gördüğü için boşanma davası açmıştı. 24 Ağustos 2010’da eşi Güven Güneş’le birlikte taksiyle gittiği Kale’de, uçurumun dibinde ölü bulundu. Güven Güneş ‘hava almak için pikniğe gittiklerini, Esin’in ayağının takıldığını ve düştüğünü’ söyledi. Dosya ‘kaza’ denilerek kapatıldı. Ailenin Güven Güneş’ten şüphelenip itiraz etmesi üzerine yeni delillerle dosya yeniden açıldı. Adli Tıp kurumu “Düşmenin itme veya düşme sebebiyle tespit etmek tıbben mümkün değil” dedi. Güven Güneş ve taksici, üç yıl tutuksuz yargılandır. 10. duruşmada ODTÜ Fizik Bölümü’nden gelen raporla Esin’in dış ekti olmadan ikinci zeminden üçüncü zemine atlamasının imkansız olduğu belirlendi. Güven Güneş, müebbet hapis aldı.
ÖLÜRSE ÖLSÜN KAYGISIZLIĞI...
35 yaşındaki Hatice Çelik, 12 Nisan 2016 gecesi evinin balkonundan ‘düştü’. Boşanma aşamasında olduğu Mehmet Çelik gözaltına alındı. Tartıştıklarını ve kadını bıçakla tehdit ettiğini kabul etti ancak Çelik’in sigara içerken aşağıya düştüğünü öne sürdü. Savcılık, ‘kasten öldürmek’ suçlaması yöneltti. İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davada “sanığın bıçakla kovalaması sonucu maktulün öldürüleceği korkusuyla evin balkonundan 6 metre yükseklikten bahçeye atladığı, sanığın kastının ‘ölürse ölsün’ şeklinde tezahür eden bir kaygısızlık hali olduğu... belirtildi. Sanığa önce müebbet verildi bu ceza suçun olası kastla işlenmesi, ‘haksız tahrik’ ve ‘iyi hal’ indirimleriyle 15 yıla kadar düştü.
AİLENİN İSYANI: KIZIMIZ ÖLDÜRÜLDÜ
Aysun Yıldırım, 28 yaşındaydı. Bir gümrük müşavirliği şirketinde çalışıyordu. 28 Şubat 2018 akşamında işyerinde olduğu ve mesaiye kalacağını bildirdi. Gecenin ilerleyen saatlerinde işyerinin yakınında ‘düşmüş’ olarak bulundu. Hastaneye kaldırıldı ama kurtarılamadı. Polis tutanağına ‘şüpheli ölüm’ olarak geçti. Savcılık ‘intihar’ diyerek dosyayı kapattı. Aile mahkemeye itiraz etti. Avukatları, çelişkili ifadeler olduğu ve derin soruşturma yapılmadığı gerekçesiyle itiraz etti. Aile, “Davanın kapanmasıyla kızımızı ikinci kez kaybettik. Aysun tekrar öldü gibi geldi” diye isyan ediyor.
KADINLAR TAKİP EDECEK
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav, “Ölümden ötesi yoktur diyoruz ama ölümden ötesi şüphesi ölümlerdir. Cezasızlığa karşı alarma geçmeliyiz” diyor ve şöyle devam ediyor: “Kadın cinayeti gerçeğini ortaya çıkarmak için mücadele ediyoruz. Şule Çet davası buna örnekti. Eskiden de şüpheli ölümler belli oranda olurdu ama bu kadar değildi. Raporumuzdaki 43 kadından 10’unun ölümü şüpheli görünüyor ama bu sadece bizim raporlayabildiğimiz. Gerçekte oranın çok daha yüksek olduğunu düşünüyoruz. Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü tespit edilmedikçe; adil yargılama yapılmayıp şüpheli, sanık ve katiller caydırıcı cezalar almadıkça, önleyici tedbirler uygulanmadıkça şiddet boyut değiştirerek sürmeye devam ediyor. Pencerede parmak izi olmamasına, parmak içi ve vücut içi karşılaştırmalı DNA testi yapılmamasına, çelişkili ifadelere ve HTS kayıtları olmamasına rağmen Aysun Yıldırım’ın ölümü önce kayıtlara şüpheli ölüm, sonra kovuşturmaya yer olmadığı gerekçesiyle intihar olarak geçti. Ailesi karara itiraz etmesine rağmen, itiraz reddedildi. Etkin kovuşturma yapılmadığı için Kadın Meclisleri davayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıyarak davanın takipçisi olacak.”
POLİS ŞÜPHESİ OLAYI ÇÖZDÜ
Şanlıurfa’da 2 aylık hamile Esma Kurt’un geçen ocak ayında intihar ettiği öne sürüldü. Üstelik, eşarpla kendi boğazını sıkarak intihar ettiği iddia ediliyordu. Kurt’un ölümünü şüpheli bulan cinayet büro ekipleri, detaylı soruşturma başlattı. Kadının eşi Mahmut Kurt, bir gün önce arkadaşlarının yanında olduğu için eve gelmediğini belirtti. Polis, genç kadının intihar etme olasılığının düşük olduğunu ve öldürülmüş olabileceği ihtimali üzerinde durup, şüpheli davranışlarda bulunan Mahmut Kurt’u gözaltına aldı. Çelişkili ifadeler veren Kurt sonunda cinayeti itiraf etti. Kurt, ‘kasten öldürmek’ten tutuklandı.
İNTİHAR MI FAİLİ BELLİ CİNAYET Mİ
“1995 yılındaki intiharlar ile 1999 ve 2000 yıllarındaki intiharlar arasındaki artış yüzde 250 civarında olmuştur...” 2001’de Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu raporunda böyle deniliyordu Batman’daki kadın intiharlarıyla ilgili. O dönem Batman’dan neredeyse her gün kadın intiharları haberleri geliyor, bu kadınların neden intihar ettiği sorgulanmıyor, üçüncü sayfa haberi olarak uçup gidiyordu. Sonra sonra anlaşıldı; bu kadınların çoğu intihara sürükleniyor, mecbur bırakılıyor ve en önemlisi cinayetlere ‘intihar süsü’ veriliyordu.
Yıl 2019...
Bugün sayfaya taşıdığımız veriler, aslında fazla bir şeyin değişmediğini gösteriyor. Ancak önemli bir fark var, kamuoyu, aileler, hukukçular artık dosyaların kapanmamasının mücadelesini veriyor. ‘İntihar’, ‘şüpheli ölüm’ diye okuduklarınıza bakıp geçmeyin... Ses verin... Çünkü en küçük bir ipucu kayıtlara ‘intihar’ diye geçen bir olayın ‘gerçek failini’ ortaya çıkarabiliyor.