Güncelleme Tarihi:
Türk caz sahnesinin önde gelen isimlerinden; piyanist, saksafoncu ve besteci Tuna Ötenel, son albümü Vian Köpüğü-L'Ecume De Vian'la hem Türkiye'de hem de Fransa'da adından söz ettirmeye başladı. 2K ve Superonline'ın sponsorluğuyla Aura Productions tarafından yayınlanan albümde üç caz standardı ‘‘Here's That Rainy Day’’, ‘‘I Love You’’ ve ‘‘Sadudade Do Brasil’’in yanı sıra 8 adet Ötenel bestesi bulunuyor. Paris'te kaydedilen albüm, Tuna Ötenel'in ikinci solo albümü olma özelliğini taşıyor. Uzun yıllar Türkiye ve Avrupa'da çeşitli orkestralarda çalışmış olan Ötenel; Herbie Hancock, Benny Carter, Buster Williams, Karyn Korg ve Hilton Ruiz gibi ünlü caz sanatçılarıyla da aynı sahneyi paylaşmıştı. Ötenel'e Vian Köpüğü'nde iki ünlü Fransız müzisyen; basta Miles Davis, Bud Powell, Dizzy Gillepsie gibi ünlü müzisyenlerle birlikte çalmış Pierre Michelot ile davulda, Stan Getz ve Dizzy Gillepsie ile çalışmış olan Philippe Combelle eşlik etti. Vian Köpüğü için ‘‘Hiç zorlanmadan, acaba kontrabasçı ne yapacak, davulcu iyi çalacak mı diye düşünmeden çalıştığım çok rahat bir albüm oldu. Doğrularıyla, yanlışlarıyla, rötuşsuz, canlı ve gerçek bir albüm oldu’’ diyen Ötenel'le caz ve albümü üzerine konuştuk...
- Konservatuvarda dinlediğiniz melodiyi hemen çaldığınız için arkadaşlarınız size Şeytan Kulak adını takmışlar. Şeytan Kulak'ın caza yakınlaşması nasıl oldu?
İnsan zaman içinde klasikten kurtulup enstrümanın üzerinde oynamak, cambazlıklar yapmak istiyor. Burada ustalık ortaya çıkıyor. Emprovize yapmaya başlıyorsunuz, yavaş yavaş parçaları süsleyerek, akorlar üzerinde oynayarak beste yapıyorsunuz. Bana caza en yakın olarak Bach gelmişti. Bach'tan yola çıkarak emprovize yapmaya başladım. Bunun nasıl olduğunu açıklamak çok zor, çünkü bu içten gelen bir yetenek. İşte benim caza yaklaşmam böyle oldu. Cazı ondan öğrendim diyebileceğim kişi ise 8 yıl birlikte çaldığım Metin Gürel'dir.
- Türkiye'de caza olan ilgiyi ve caz festivallerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'de caz festivalleri oluyor, herkes bir ilgi, alaka gösteriyor. Ama festival biter bitmez sanki hiçbir şey olmamış gibi geriye birşey kalmıyor. Caz festivallerine yabancı müzisyenleri getiriyorlar, Türkler tek tük sahne alıyor. Halk bizleri fazla tanımıyor. Belki de sürekli aynı insanları dinlemek istemiyorlar. Caz müzisyeninin yetişmesi zor olduğundan çok fazla insan da çıkmıyor zaten. Keşke caz festivallerinin açılış ve kapanışını TRT Hafif Müzik ve Caz Orkestrası yapsa.
AVRUPAYA AÇILMAK
- Siz son albümünüz Vian Köpüğü'nde iki yabancı caz müzisyeniyle birlikte çaldınız. Neden yabancılar?
Aslında Türkiye'de de birlikte çalmak istediğim pek çok cazcı var. Ama bu albümün Avrupa'ya açılmasını istiyordum. Özellikle Fransızların bu albüme ilgi göstereceklerini düşünüyorum. Ayrıca yabancı cazcılar arasında daha iyi tanınmam açısından da Fransızlarla çalmam iyi oldu. Doğrusu ben de bu büyük müzisyenlere kendimi beğendirmek istiyordum. Kuşadası Caz Festivali'nin organizatörü Füsun Levet, Fransız müzisyenlerince caz anası olarak biliniyor. Bu projenin gerçekleşmesinde kendisinin büyük rolü var. Füsun Hanım'ın da büyük desteğiyle Paris'in 60 km. dışında, Berneau-Soignolles'deki Studio Mesa'da üç gün içinde albümü kaydettik.
- Vian Köpüğü'nde size eşlik eden Phillippe Combelle ve Pierre Michelot'la nasıl biraraya geldiniz?
Phillippe Combelle beni Müzikorama Festivali'nde dinlemiş ve albüm yapacağımı duyunca benimle çalmak istediğini söylemiş. Birlikte jam sessions'lar yaptığımız için onu tanıyordum ve bu benim de çok hoşuma gitti. Philippe çok sevdiği bir arkadaşı olduğunu ve onun da bu albümde çalabileceğini söyledi. Meğerse o arkadaşı ünlü Pierre Michelot değil miymiş? Michelot albümün kaydedileceği sırada dolu olmasına rağmen, diğer programını iptal edip benimle çalmaya geldi. Böylece Philippe Combelle ve Michelot Baba gibi iki ünlü müzisyen, albümümde bana eşlik etmiş oldu.
- Albümdekilerin hepsi yeni parçalarınız mı?
Son 20 yıldır yaptığım bestelerden bir derleme yaptım. Albüme adını veren Vian Köpüğü bundan 20 yıl önce puslu bir günde bestelediğim bir parçaydı. Ünlü Fransız yazar ve caz müzisyeni Boris Vian'ın Günlerin Köpüğü adlı kitabından esinlenerek yaptığım bu parça albümün ismi oldu. Boris Vian için bir beste yapılmış olması da Fransızlar açısından önem taşıyordu. Bu isim onlara da sıcak geldi. Albümün pek çok açıdan Fransa koktuğu da bir gerçek...
YAĞMURLU VE HÜZÜNLÜ
- Albümde bestelerinizden başka 3 standart caz parçası yer alıyor. Bunları nasıl seçtiniz?
- Doğrusu bunlar kayıt sırasında kendiliğinden ortaya çıktı. Pier Michelot'a Vian Köpüğü adlı parçamın nasıl çalınacağını tarif ederken yağmurlu ve hüzünlü çalalım dedim. Pierre o anda içinde yağmur sözcüğü geçen ‘‘Here's That Rainy Day’’i çalalım dedi. Bu parçayı ilk çıkan orijinal tonundan çaldık. Sonra ‘‘I Love You’’ dedik ve onu çaldık. Eleştirmenler böyle albümlerde sanatçıların solo parçalar çalmalarını tercih ediyorlar. Ben de bas ve davul olmadan tek başıma ‘‘Saudade Do Brasil’’i çaldım. Böylece tek başına nasıl çalıyordur sorusuna da cevap vermiş oldum. Bu üç parça böylece albüme girmiş oldu.
- Vian Köpüğü'nde biraraya gelen bu üçlünün ilerisi için özel planları var mı?
Üçlü olarak onlarla birlikte çaldık. ODTÜ'de de bir konser verdik. İleride de birlikte festivallere katılmayı düşünüyoruz. Onlar benimle birlikte çalacakları her türlü projeye sıcak bakıyorlar. Tuşemi ve bestelerimi çok beğeniyorlar. Böyle değerli müzisyenler tarafından beğenilmek hoşuma gidiyor. Türkiye'de bir ara 'bende iş yok mu acaba?' diye düşünüyordum ki yabancı müzisyenlerin beğenisini kazandım. Burada beni arayıp soranların sayısı pek de fazla değildi ama şimdi Paris'te insanlar neredeyse üzerime atlıyorlar. Ben de bu ilgiyi değerlendirmek istiyorum.
- Peki kendiniz ve caz müziği için ileride neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Şu sıralar sanırım biraz dinlenmeye ihtiyacım var. Ankara'da oturduğum için İstanbul'dan biraz uzak kalıyorum. Arada Paris'teki caz kulüplerinde çalmaya gidiyorum. Nisan ayında Füsun Levet'le birlikte İmer Demirer'i Fransa'ya götüreceğiz. Onu da orada tanıtmak ve birlikte bir albüm yapmak istiyoruz.