Kent ozanları birleşti

Güncelleme Tarihi:

Kent ozanları birleşti
Oluşturulma Tarihi: Eylül 03, 1998 00:00

Haberin Devamı

Göçler oldu. İnsanlar şehirlere yerleşti. Büyük metropoller bunun sonucunda her geçen gün sayıları milyonlarla ölçülen yoğunluğa ulaştı. Sosyal ve ekonomik yapıda büyük çatlaklar oluştu. İnsanlar yarınlarının ne olacağını bilmeden gününü yaşamaya çalışırken her alanda bu gözlendi. Kentleşme süreci içinde müzik adına bakıldığı zaman da bundan farklı bir yapı gözlenmedi. Şehre yerleşen insanın müziği bir türlü oluşamadı. Temel olarak bakıldığında Arabesk ve fantazi gibi ne olduğu otoriteler tarafından tam olarak açıklanamayan müzikler kitlelere hitap ederken içinde kentsel öğelerden çok göçün doğal sonucu yaşanan acıları dile getirdi. Bugünden yarına devam edebilecek bir müzik türü bir türlü gelişemedi. Sürekli taklit ederek, yaratıcılıktan uzak gerçekleştirilen yapımlar günü birlik ihtiyaçları karşılar oldu. Bunun altında da müziğimizi bilmemek yatıyordu kuşkusuz. Kent kökenli müziğin kalıpları da bu süreç içinde bir türlü oluşamadı. Sadece belli müzisyenlerin, belli dönemlerin ürünleri oluştu. Bugünkü müzik endüstrisi içinde Arabesk söyleyen biri yarın pop söyleyebiliyor.

Türkiye geneline baktığımız zaman böylesi karamsar bir yapı çıkıyor karşımıza. Dolayısıyla müzik yapmak isteyen bir kişi de sürekli olarak kendi yolunu bulmakta zorlanıyor. Kendini müzik yapımcılarının eline bıraktığı zaman ise ya pop yapıyor ya fantazi. Bununla birlikte kendi içinde, para kazanmaktan çok idealindeki müziği yapmaya çalışan kent kökenli müzisyenler çalışmalarını bildikleri yolda, ünlü olma sevdasından uzak her dönemde sürdürdüler. Son yıllarda sessizliklerini bozan bu müzisyenler artık kent sorunlarına ağırlık vererek kentin müziğini yaymaya başladılar. Adlarına da ‘‘Kent Ozanları’’ denildi. Yaptıkları müziklerle, kullandıkları enstrümanlarla, kent yaşamını gözlemleyen, sorunları dile getiren bu yeni ozanlar aynı zamanda modern çağa müzikleriyle imzalarını atıyorlar.

70’lerden günümüze

Ada Müzik bu amaçla, günümüzde şehrinin türkülerini yazan ozanları bir albümde buluşturdu. 70'li yıllarda bu fikre zemin hazırlayan 68 kuşağından usta isimlerin yanı sıra genç müzisyenleri bir araya getiren firma, müzikseverlere halen gruplarıyla çalışmalarına devam eden sanatçıları ilk defa tek başına dinleme şansını yarattı. Akustik aletlere ağırlık verilen ‘‘Kent Ozanları 1’’ albümü böylece geç de olsa 90'lı yılların sonunda bir ilke imza atmış oldu.

Ustalarla gençler buluştu

İster 68 kuşağının temsilcilerinden Feridun Hürel, Taner Öngür, Mehmet Güreli ve Vedat Sakman gibi ustalar, isterse bugünün gençleri olsun on beş kişiden pek çoğu ilk kez bu albümle birbirleriyle tanışma fırsatı yakaladılar. Hüreller ve Moğollar 30 yıla yakın süredir bu piyasada kendi müziklerini yaparken karşılaşıp konuştukları süreleri neredeyse iki ve üçle sınırlıyorlar. Kaldı ki gençlerle hiç tanışmamışlar bile. Bu proje ile bir kapak altında toplanırken birbirlerinden habersiz yaptıkları parçalarda büyük benzerlikler gösteriyorlar.

Eko TV'de ‘‘Kent Ozanları’’ adı altında bir program yapan Güven Erkin Erkal tarafından tasarlanan proje, zaman içinde uzun bir aşamadan geçerek günümüze geldi. Feridun Hürel, Hümeyra, Mehmet Güreli, Vedat Sakman, Taner Öngür, Murat Hasarı, Tibet Ağırtan, Cenk Taner, Teoman, Umay Umay, Nejat Yavaşoğulları, Kudret Kurtcebe, Serdar Keskin, Murat Yılmazyıldırım ve Erdinç Ünlü gibi on beş müzisyenin solo olarak seslendirdikleri parçalardan oluşan albüm, kent müziğinin seçkin birer örneğini içinde barındırması yönünden de özel bir nitelik kazanıyor.

‘‘Bulutsuzluk Özlemi’’ grubunun solisti ve gitaristi Nejat Yavaşoğulları, kent yaşamının kendi ağırlığını hissettirmesiyle bu tür projelerin ortaya çıkmasının doğal bir süreç olduğunu söylerken aslında kendisinin bireysel olarak çok önceden kendisini kent ozanı olarak hissettiğini söylüyor; ‘‘Barış Manço ‘Kuyu başına vardım Zeynebim bekler’ diye sanal bir şey yaratmış kendine. Halbuki hiçbirimiz kuyu başına gidip birini beklemedik. Ben de PTT'nin önünde Taksim'de diyorum. Aradaki fark aslında bu. Sonuçta kentte büyüyen insanlar kendi müziklerini ortaya koymaya başlayınca bir anda çoğaldılar. Bu, kentin kendi kültürünü yaratması anlamına geliyor ve ürünler haline dönüşüyor’’ diyerek kent ozanını anlatıyor.

Sorunlar şarkılarda

Moğollar gurubunun elemanlarından Taner Öngür de bu gelişmenin kentleşmeyle doğru orantılı olduğunu düşünüyor. Kentte yetişmiş insanlar olmalarına rağmen çoğu zaman kırsal sözler yazdıklarını söyleyen Öngür, bunu o zamanlar daha kentleşmenin oturmamış olmasına bağlıyor. Zaman içinde Türkiye'nin yaşadığı sorunları ele alıp onları sosyal bir içerikle şarkılarına konu edenler bugün köyden kente göçenlerin oluşturduğu kozmopolitlik içinde kentin bir parçası olmayı acılarla, hüzünlerle ve çelişkilerle birlikte yaşamasını öğreniyor.

Sonuç olarak tamamen özgün, alıntı, çalıntı olmayan, taklit olmayan parçalarla bu projeye giren bu kişiler olumlu sinyaller veriyorlar. Feridun Hürel yıllardan beri özgün olma adına savaş verdiklerini söylerken yapılacak işlerde en önemli unsurun yaratıcılık olduğunu savunuyor. Bir parçanın iyi olması için üç unsurun çok önemli olduğunu söyleyen Hürel ‘‘Bu projede herkes kendi beyni içinde birtakım şeyleri kotardı. Ama pek çok ortak özellik var. İlk dinleyişte açıkçası yapılan bu projenin Türkiye'nin bugünkü müzik ortamında pek yerini bulamadım. Sonra hoca olduğum için gençlere dinlettim. Hepsi çok olumlu yaklaştı. Demek ki böyle bir kitle de var. Yıllarca ısrarla bir tek şey söylüyoruz: ‘‘Yaratıcılık’’. Bugünkü gençlerin hepsi benden çok daha iyi gitar çalıyor. Bu işin bir parçası. Ama işin bir de estetik ve yaratıcılk yönü var. Bunları unutmamak lazım. Üç Hürel ya da Moğollar ille de Anadolu'dan motif alsın ille de köylü olsun diye bir şey yok. Önemli olan ille de özgün ve yaratıcı olması. Altına atacağınız imzanın sizin olması lazım’’ diyor.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!