Güncelleme Tarihi:
İstanbul'un en eski camii depremlerde birkaç kere yıkıldı ama sonuncusunu iyi atlattı
İstanbul'un deprem açısından belki de en şanssız camilerinin başında Fatih Camii geliyor. Fatih Sultan Mehmed'in istanbul'u fethinden sonra Havariyun Kilisesi'nin yerine yaptırdığı ilk büyük külliyenin merkezini oluşturan cami İstanbul'da meydana gelen hemen hemen her depremde irili ufaklı zararlar görmüş. Gerçi her deprem sonrasında yeniden onarılmış, hatta artık onarılamaz duruma geldiğinde yıkıntıları üzerine yenisi yapılmış ve bugüne kadar ayakta kalmayı başarmış. Fatih Camii son depremde de hasar gördü ve ibadete kapatıldı.
MİNARESİZ CAMİ
Bugün bazı tahribata rağmen ayakta olsa da Fatih Camii'nin geçmişine bakıldığında her dönem bu depremdeki kadar şanslı olmadığı görülüyor.
Fatih Sultan Mehmed'in yaptırdığı ilk Fatih Camii en büyük hasarı 1509 depreminde aldı. ‘‘Küçük kıyamet’’ olarak tarihe geçen depremde caminin kubbesi zarar görmüş, minaresi de yıkılmış.
Aradan yirmi yıl geçmiş. 1529'da İngiliz seyyah Peter Coecke İstanbul'a gelerek bir gravür yapmış. Gravürde Fatih Camii'nin minaresi yok! Öyle anlaşılıyor ki, caminin minaresini onarmak o dönemde bir hayli zaman almış.
Cami ikinci büyük darbeyi 1556 yılında İstanbul'un evlerinin tamamını, surlarının da büyük bir bölümünü yerle bir eden depremde almış.
TAMAMEN YENİDEN YAPILDI
Bugünkü Fatih Camii ise 1766 depreminden sonra tamamen tahrip olunca III. Mustafa tarafından tamamiyle değişik bir biçimde yeniden yaptırılıyor. Padişah Haşim Ali Bey'i bina emini tayin ediyor. O da önce türbe ve külliye binalarını yaptırıyor. 1767'de ise yepyeni bir plan hazırlanıyor. Önce Sarım İbrahim Efendi, sonra da İzzet Mehmed Bey yönetiminde çalışmalar sürüyor. Dört yıl sonra 1771'de yeniden ibadete açılıyor.
Ancak bugün de ayakta olan en eski dönemden kalıntılar var. Örneğin avluyu takip eden ve son cemaat yerini ayıran kuzey duvarı ilk camiden kalma.
FATİH MİHRABIN ALTINDA!
Hatta külliyenin yeniden yapılması sırasında türbenin yerinin değişmesi, ilginç bir tartışmayı gündeme getirdi. İddiaya göre türbe onarım sırasında ilk yerine göre daha ileri alınmıştı. Öyle ki Fatih'in mezarı, şimdiki caminin mihrabının altında kalmıştı!
Caminin başına gelenler sadece depremlerle de sınırlı değil. 1782'deki Cibali yangınında, halkın evlerinden kurtardıkları eşyaları caminin avlusuna koymasıyla bu kez de cami avlusundaki türbe, sanduka ve içindeki tüm eşyalarla birlikte yanmış.
YIKILMADIM AYAKTAYIM
Fatih Camii son darbeyi 17 Ağustos'ta Marmara bölgesini hallaç pamuğu gibi atan 7.4 şiddetindeki son depremle yedi. Ancak cami, bu sarsıntıyı daha önceki depremlere göre daha iyi atlattı.
Geçen çarşamba İstanbul'da birçok tarihi cami, hasar nedeniyle ibadete kapatıldı. Bunlar arasında Fatih Camii de vardı. Fatih Müftüsü Ahmet Önal, camideki hasarları şöyle anlattı:
‘‘Caminin kubbesi, kasnakları ve kemerlerinde yer yer sıvalar dökülmüş. Avizelerinde kopmalar olmuş. Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün teknik heyeti iki gün boyunca camide inceleme yaptı. Caminin fiziki yapısını etkileyecek bir hasarın olmaması bizi sevindirdi. Gerekli bakım ve temizlik yapıldıktan sonra camiyi yeniden ibadete açacağız.’’
Padişah korkudan kaçtı
İstanbul'da tarihi kayıtlara geçen ilk depremin tarihi 402. Bu dönemde Bizanslılar, işledikleri günahlar nedeniyle depremle cezalandırıldıklarına inanıyorlardı. Ancak yine de aynı dönemde depremlerin doğal nedenlerden kaynaklandığını savunanlar da vardı.
Aristoteles'e göre deprem yeraltındaki rüzgarların hareketlerinnden kaynaklanırken, bir başka teoriye göre de yeraltında aşırı derecede su birikmesi bu afetin yaşanmasına neden oluyordu.
Osmanlı dönemindeki en büyük depremlerden biri 22 Ağustos 1509'da oldu. İnanılması güç, ama ardçı depremlerle birlikte tam 45 gün sürdü. Öyle ki bu depreme tarihte ‘‘kıyamet-i sugra’’ yani ‘‘küçük kıyamet’’ adı verildi.
Deprem öyle bir korku yaratmıştı ki, Padişah II. Bayezıd 10 gün kadar Topkapı Sarayı bahçesine kurulan bir çadırda yaşadıktan sonra, çareyi şehri terkedip Edirne'ye gitmekte bulmuştu. Bir süre sonra Edirne'de de deprem oldu. Padişah çok kızdı ve vezirlerini toplayarak onları şöyle azarladı:
‘‘Bu zelzeleler zulüm ve fesadınızdan mazlumlar ahının sebeb olduğu gazabı ilahidir!..’’
Bu tarihten sonraki ikinci büyük deprem ise 1556'da yaşandı. Deprem sırasında İstanbul'da bulunan bir İngiliz seyyah tarafından çizilen gravürde, evlerin, surların, camilerin ve o sırada denizde bulunan teknelerin büyük zarar gördüğü gösteriliyor.
Kaynaklara göre, deprem güneşin batmasından sonra, çok şiddetli bir rüzgarla birlikte gerçekleşmiş. Gravürde tarihi surların büyük bir bölümünde çatlakların meydana geldiği, cami minarelerinin yıkıldığı, kilise tavanlarının çöktüğü ve çok sayıda ölü ve yaralı olduğu dikkat çekiyor.
Tarihi kayıtlara göre, 10 Mayıs 1556'da gerçekleşen ve tarihi yarımadanın büyük bir bölümünün hasar görmesine neden olan depremden bir yıl sonra kent 30 Nisan 1557'de ikinci kez şiddetli bir deprem daha geçirdi. 6 Şubat 1659'daki depremde ise evlerin tamamı, hisarlarla surların ise bir bölümü yıkıldı.
Solakzade Hemdemi Mehmed Efendi, tarihinde 1509 depremini anlatırken Fatih Camii için şunları söylüyor: ‘‘Sultan Mehmed Camii'nin dört büyük sütununun başlıkları çatladı, bir rivayetde kubbesi de çöktü, sonradan tamir edildi.’’ İngiliz seyyah Peter Coecke 20 yıl sonra İstanbul'a geldiğinde yaptığı gravürde caminin minaresi yoktu.
Surlar 413’ten beri görev başında
İmparator II. Theodosius tarafından 413 yılında yaptırılan İstanbul Surları, tarihi boyunca çok deprem atlattı. Her büyük depremde birkaç burcu ya da kulesi yıkılır, hemen ardından sağlamlaştırılırdı.
Bedrettin Dalan döneminde başlatılan son tamirat, iyi bir sınav vermedi. 1987'de surları restore etmekten çok yeniden yapmayı amaçlayan onarım işe yaramadı.
Surlar, yaptırıldıktan sadece 44 yıl sonra, 447'deki büyük deprem sırasında büyük hasara uğradı, 57 burcu birden hasar gördü. İmparator Konstantinos tarafından tamir edildi
740 yılında büyük bir deprem surlarda yine büyük tahribata yol açtı. Öyle ki, İmparator III. Leon surların tamiri için özel bir vergi koyarak bir fon oluşturmak zoranda kaldı.
Surlarda en büyük yıkımı deprem değil, Bizans başkentinin Avrupalı Latin Haçlıların işgali yarattı. 60 yıl sonra 1261'de VIII. Mihail Paleologos surları önce yükseltti, sonra da boydan boya tahkim etti.
Osmanlılar İstanbul'u fethettikten sonra surların bakımı düzenli biçimde devam etti. Ancak deprem yine surların peşini bırakmıyordu. ‘‘Küçük Kıyamet’’ olarak adlandırılan ve 45 gün süren 1509 depreminde 49 kule hasar gördü. Padişah fermanıyla 8 bin işçi bir yıl çalışarak surları sağlamlaştırdı.
Surlar ancak Osmanlı'nın son döneminde kendi haline terkedildi. Bundan sonra ancak 1950'de Topkapı'daki Ulubatlı Hasan Burcu ve çevresi onarıldı.
1986 yılında Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, bunların tamiri ve restorasyonu için ilk adımı attı.
Sanki ilk kez yapılıyormuş gibi surlar yeniden inşa edildi. Öyle ki bunlara ‘‘sahte surlar’’ ismi takıldı.
İşte son büyük depremde Edirnekapı civarındaki bu sahte surlar yıkıldı.