Güncelleme Tarihi:
Bilimsel çalışmalarınızın sizi, “Batı’nın Helenler’e mal ettiği evrensel uygarlığı yaratanların Anadolu halkları olduğu” gibi zor bir yola yönlendirdiğini söylüyorsunuz. Sizi buna yönlendiren veriler nelerdir?
Demir Çağı’na da girilen MÖ 1200 dolaylarında, Mısır kaynaklarının bildirdiği kuzey ya da deniz halklarının acımasız istilası sonucu, Ege’nin batısında Akha Helenleri ve doğusunda Hitit gibi iki büyük uygarlığın çöküşü ardından ‘Ege Göçleri’ denen bir süreç başlar. Hellas’tan kopan bu göç dalgası eskiçağ biliminde tartışmasız olarak, Anadolu Ege kıyılarının ve önündeki adaların savaşla Helenlerin eline geçtiği biçiminde yorumlanır ve o zamandan başlayarak Batı Uygarlığı’nın kültür ve sanat adına her yaratı Helenlere mal edilir. Beni bu dogmalaşmış savın tersine yönlendiren; bir ‘Yunan-Roma arkeoloğu’ olarak bölüm kurmak amacıyla gönderildiğim Erzurum’da, Anadolu’nun -uzmanlığım dışındaki- Prehistorya ve Önasya kültürlerini de öğretmek zorunluğu oldu. Öğretmek için öğrendiğimde gördüm ki ‘Ege Göçleri ile Hellas’tan geldiğini’ sandığım her şey, Anadolu’nun kendi yaratılarıymış. Göçle gelenlerin taşıdığı sürgünden filizlenen, kökü dışarda bir Helen kültürü değil, her zamanda Batı’yı besleyen, binlerce yılın birikimi bir alaşımdan şekillenen bir yerli emek ürünü.
‘AVRUPA’NIN ANA KENTİ ATİNA DEĞİL, MİLET’
Kitabınızın giriş bölümünde ve hatta arka kapakta Milet’e özel bir yer veriyorsunuz. Bir Helen kenti değil midir o?
Miletos’un Geç Tunç Çağ Hitit metinlerde sıklıkla geçen adı Millawanda’dır; isminde okunan -nd soneki Luvice’ye işaret eder. Milet gibi, komşu kentler Priene’de, Myus’ta ve Mykale Yarımadası’nda ‘barbar bir dil’, belli ki Karca, konuşulduğunu, Helence konuşulmadığını Homeros ve Herodotos yazar. Halkının Anadoluluğu, Doğu kökenli ‘Sakallı Athena’ inancında da yansır. Miletos. A. Greaves’in de dediği gibi, ‘Ön-Sokratik düşüncenin doğduğu yer’ ise İonia ve bu düşüncenin yaratıcıları olan Thales’in babası Heksamyes ve Prieneli Bias’ın babası Teutames, adlarıyla Karialı iseler; ne oğullar Helen olabilir ve ne de bu topraklarda doğan o düşüncenin kendisi. Pontus halkı da Helen olamaz. Çünkü MÖ 8-6. yüzyıllar içinde Karadeniz kıyısı boyunca 80 kadar koloni kenti kuranlar da ticaret zengini Miletlilerdir ve bu projede Helen katılımcılar yoktur, Karialılar vardır. Bu nedenledir ki ünlü Homer bilgini Joachim Latacz’a göre ‘Milet’tir Avrupa’nın ana kenti; Atina değil’.
Bu anlattıklarınız, yazının Helence olması olgusuyla çelişmiyor mu?
‘Yazı Helence, halk da Helence konuşur’ algısını belleklerden söküp atmak, ‘atomu parçalamaktan da zor’. Anadolu’da her yerde olduğu gibi Phrygia ve Pisidia’da da Makedon İskender buyruğuyla yerli yazılar Helence’ye dönüşmüş, yüzlerce yıl sonra, Roma Dönemi’nde, Helence harflerle Phrygçe, Pisidce yazıldığına tanık olunmuştur. Ksanthos Kherei Dikmesi üzerindeki çiftdilli yazıtın özgün Lykçesi’nde Trqqas, Maliya, Pedrita ve Ertemi olarak okunan tanrısal adlar, Helence özetinde Zeus, Athena, Aphrodite ve Artemis’ tir. Helence tanrı adları, yazı Helence diyedir; halk öyle konuşuyor diye değil. Homeros’un, Herodotos’un Helence yazma nedeni de günümüz bilim dünyasında İngilizce yazma nedeni ne ise odur.
Anadolu halkları ‘Helen’ değilse, aynı topraktan kök sürdüğünü söylediğiniz Rumlar da ‘Yunan’ olamaz gibi bir sonuç çıkıyor; doğru mudur?
Konstantinopolis’in başkentliğinde binyüz yaşındaki bir büyük Anadolu Devleti kendini ‘Romalı’ olarak nitelediği için, Anadolu’yu onlardan devralan Selçuklular da, İran’dakinden ayırt edilsin diye, ‘Rum Selçukluları’ olarak tanımlanır. Ve buradan ‘Rum’ sözcüğünün Anadolu ile de özdeşleştiği sonucu çıkar. Rumlar, Anadolu’nun her karış toprağında MS. 4 yüzyıla dek çok tanrıya inanan kadim yerli halkların Hristiyan olanlarıdır. Ne halk Hellas’tan gelmiştir ve ne de yeni gökten din. Zaten bu nedenle Ege’nin öte yakasındaki halk farklı tanımlanır, “Yunan” denir. Biziz Rumları, Yunan’la aynılaştıranlar.
BİZANS ÇAKMA BİR AD
İstanbul için neden Doğu Roma değil de Bizans denilir. Bizans uydurma mıdır?
Kendi alanımla ilgili olarak çok önemsediğim bir bilimsel gerçeğe değinmek isterim. Yarım yüzyıl önce, 1968-73’te, müzenin ek bina inşaatı nedeniyle antik Byzantion’da kurtarma kazısı yapan, rahmetli Nezih Fıratlı ağabeyimiz, Sarayburnu’ndaki ‘İstanbullu’nun; sözde ‘MÖ 658’de oraya ilk ayak basan bir Megaralı Byzas’ tan, bir Helen kent kurucu mit kahramanından, en az 500 yıl öncesine iz veren bir yerleşimin arkeolojik bulgularına ulaşmıştı. İstanbul’un “bir Helen kuruluşu” olmadığını belgeleyen bu çok önemli keşif, 1973’te her ülkeden çok kişinin katıldığı X. Uluslararası Klasik Arkeoloji Kongresi’nde sunulmuş ve 1978’te basılan bildiri kitabında yayınlanmıştı. Senin “Uydurma mıdır” diye sorduğun “Bizans” işte bu -sözde- “Helen” kuruluşu Byzantion ve mitolojik kurucusu Byzas’ı çağrıştıran bir çakma ad. Amaç, bu yerleşimin -artık olmayan- “Helenliği”ni diri tutmak.