Güncelleme Tarihi:
AKP’nin, demokrasiyi araç olarak kullanarak, şeriat düzenini getirmeyi amaçladığını öne süren Başsavcı’nın şok iddiaları şöyle:
İSLAMİ TERÖR KULLANILABİLİR
Türkiye’ye giydirilmek istenen ılımlı İslam modelinin bir şeriat devletine dönüşmesi ve gerekirse bu yolda islami terörün de kullanılması uzak bir olasılık değildir. Nitekim bölgemizde kimi devletlerin daha sonra kaçınılmaz biçimde radikal bir değişikliğe uğrayarak köktendinci bir rejime dönüştüğü görülmüştür.
AKP’nin, Anayasa ile Yüksek Öğretim Kanunu’nda değişiklik içeren teklifleri Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel ilkelerini değiştirecek zemini oluşturma niteliğini ortaya koydu.
Laik hukuk düzenine aykırı eylemlerin odağı olan bir siyasi partinin üstelik çoğunluk iktidarına sahip olduğu gözetildiğinde, amaçlanan modelin (şeriat) gerçekleştirilmesi anlamında bir tehlikenin var olduğu ve tehlikenin de yetirince yakın olduğu, davalı partinin eylemlerinin öngördüğü toplum modelini oluşturmaya elverişli bulunduğu, iktidarları süresince her geçen gün riskin artığı görülmektedir.
TOPLUMU KURTARMAK İÇİN KAPATILMADIR
Kamusal alanda ve TBMM’de türbana serbestlik sağlanmasına yönelik beyanlar ile imam hatip lisesi mezunlarına uygulanan katsayı sisteminin kaldırılması girişimleri bu tehlikeyi daha somut ve yakın kılmaktadır. Davalı partinin toplumsal barışı tehlikeye düşürene ve öngördüğü modeli gerçekleştirene kadar beklenilmesi doğal olarak sözkonusu olamaz.
Davalı partiyi amacından uzaklaştıracak ve sosyal yönden de gereksinim duyulan tek ve zorunlu yöntem yalnızca kapatma yaptırımı olup, toplumu karşılaştığı bu tehlikeden başka türlü korumanın olanağı kalmamıştır. Cumhuriyetin kurulmasıyla terk edilen sistemin değerlerinin gündeme getirilmesi demokratik sistem ve toplum yönünden laik düzeninin tesisi ve korunmasında kaçınılmaz çok ağır sonuçlara neden olacaktır.
ORTADA DEMOKRATİK BİR SİSTEM KALMAZ
Eylemleriyle ve özellikle laiklik ilkesini dolaylı yoldan bertaraf edecek Anayasa’nın 10 ve 42. maddelerinin değiştirilmesi, YÖK Yasası’nın ek 17. maddesinde düşünülen değişiklik ile islami modeli gerçekleştirmeyi açıkça ortaya koyan siyasi partinin kapatılmasının zorlayıcı sosyal gereksinim ve demokratik toplum gereklerine aykırı, soyut, uzak ve gerçekleşemez olduğu ileri sürülemez. Çünkü iktidar olanaklarını kullanan bir siyasi parti için bu konuların somutlaşması demek zaten demokratik sistemin ortadan kaldırılmasıyla eş anlamlıdır. Dolasıyla şeriatın yani şiddetin somutlaşması durumunda ortada kendini korumaya çalışacak bir demokratik sistem söz konusu olmayacak.
Cumhuriyeti korumak görevim
Laik cumhuriyeti yeni bir yaşam ve devlet düzenine dönüştürme kararlığı içinde olduğu, toplumu dindar olanlar-olmayanlar diye ikiye ayırmaya başladığı, ülkenin laik hukuk yapısını aşamalı olarak yeniden biçimlendirip yönlendirmeye çalışıldığı, rejimin ve cumhuriyetin geleceğini tartışmaya açtığı belirlenmiştir.
Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez hükmü olan laiklik ilkesi zedeleniyorsa, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın rejime koruma yetki ve görevi başlayacaktır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın temel görevi, cumhuriyeti, ilkelerini ve kazanımlarını korumaktır.
Kıyaslamada faşist parti benzetmesi
Türkiye’de siyasal islamcı akımların ve davalı siyasi partinin nihai amaçlarının hukuk devleti yerine dini esaslara dayalı bir devlet sistemi (şeriat) olduğu görülmüştür. Bu amaca ulaşıncaya kadar takiyye yöntemini kullanacaklarını kendi ifadeleriyle açıklanmaktadır. Tabandan gelen baskı karşısında sabır ve itidal tavsiyeleri bunun işaretidir.
Bu bağlamda anayasadaki özgürlükçü demokratik düzenin temeli olan laiklik ilkesine bağlı olmayan anti-laik partiler yasaklanmış bu konuda kapatma benimsenmiştir. Bu yasaklama ve yaptırım laik rejim için olası tehlikeler gözetildiğinde Almanya ve Avusturya’daki Nazi Partisi’nin, İtalya’da Faşist Partisi’nin yasaklanması kadar hukuka uygundur.