Güncelleme Tarihi:
Karanlık,kasvet kokan,kimsesiz sokaklarında…
Şeyhmus geldi koşarak yanıma
10 yaşında bir adamdı Şeyhmus
üstü başı perperişan,elleri simsiyah,pantolonunun paçasından sarkan ipler ayağına dolanır…
yüzünde parmaklarının siyah izleri,gözlerinde işyerinin siyah çapakları…
görüntüsü kirli,yüreği pir_ü pak Şeyhmus…
o dar sokakta saklı kilisenin içini gezebilelim diye bir o tarafa bir bu tarafa çırpınıp durdu
-sahibi buradadır abla,ben gideyim çağırayım?
Koşarak sokağın başına gidip ortalığı ayağa kaldırmaya başladı
Zeki Abeeeeeeeeee!,Zeki Abeeeeeeeee!...
-gitmiş abla Zeki abe ama bi tene daha var onun sahibide annesidir a,oraya götüreyim sizi?
Götürdü bizi daracık sokağın orta yerinde küçücük bir demir kapının önüne kadar
İçeri girebilelim diye kapıyı kıracakmışcasına tekmelemeye başladı
Bunu yapmak zorundaymış gibi…
yüreğim Şeyhmus’da kaldı…
kocaman gözlerinden fışkıran sevgi dolu ve masum bakışlarında…
okula gitmiyordu,sakızı seviyordu Şeyhmus…
en önemlisi bizim çocuğumuzdu Şeyhmus…
ama o dar sokakta,o fakirlikte ve kimsesizlikte gidebileceği yön belliydi Şeyhmus’un
“nerede bu devlet” diye haykırasım geldi o an sadece…
o çocuk niçin kocaman bir adamdı…
böylesine zor ve acımasız bir yaşam tarzını hak edecek ne yapmıştı ki?
Bizim çocuğumuz Şeyhmus…
Kaybetmeden önce kazanmamız gerekenlerden yani…