A.A.
Oluşturulma Tarihi: Ocak 12, 2008 10:45
Ankara 6. İdare Mahkemesi, Cem Vakfının, “Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi, ibadet için genel bütçeden pay ayrılması ve Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Alevi inanç önderlerine kadro tahsis edilmesi” taleplerini reddeden Başbakanlık kararının iptal istemini oy birliğiyle reddetti.
Kararda, uyuşmazlıkta “Alevilerin din ve inançlarını açıklama özgürlükleri bakımından engellendikleri veya bir başka inanç biçimini benimseme yönünde baskıya maruz kaldıklarını gösteren güncel ve somut olayları ortaya koyamadıklarına” yer verildi. Kararda, “Dinsel normla, hukuksal norm arasında kurulmaya çalışılan dengenin giderek laik devlet ilkesinden uzaklaşmaya, farklı inanç biçimlerinin törpülenmesine ve nihayet din ve inanç özgürlükleri de sınırlandırmalara yol açabilir” denildi.
Cem Vakfı avukatları, 2 bin kişi adına, “Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi, ibadet için genel bütçeden pay ayrılması ve Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Alevi inanç önderlerine kadro tahsis edilmesi taleplerini” reddeden 19 Ağustos 2005 tarihli Başbakanlık kararının iptali istemiyle Ankara 6. İdare Mahkemesi'nde dava açmıştı.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, 6. İdare Mahkemesi davayı esastan karara bağladı. Mahkeme, Başbakanlık kararının iptal istemini oy birliğiyle reddetti.
Ankara 6. İdare Mahkemesi'nin kararında, 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ve Anayasa'nın 128. maddeleri delaletiyle çıkarılan kamu görevlilerine ilişkin mevzuat hükümleri uyarınca, cami ve mescit dışında bir yerin ibadethane olarak kabul edilmesi ve Alevi inancının gereği olan ibadetin icrası için kamu görevlisi istihdam edilmesi ve bu konuda verilecek hizmetler için genel bütçeden ödenek ayrılmasının mümkün olmadığını kaydetti.
“TALEPLERİN SALT İÇ HUKUK MEVZUATINCA ÇÖZÜMLENMESİ MÜMKÜN
BULUNMAMAKTADIR”
Kararda, dava konusu taleplerin yeni yasal düzenlemeler yapılmaksızın salt iç hukukta yürürlükte olan mevzuata göre çözümlenmesinin mümkün bulunmadığı vurgulandı.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) “Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü” başlıklı 9. maddesine yer verilen kararda, genel hatlarıyla, “bir din ve inanca sahip olmak (içsel) ve bu din, inancın gereklerini tek başına veya toplu olarak kamu düzenine aykırı olmamak üzere dilediği yerde icra etmek (dışsal)” olarak tanımlanabilen din ve inanç özgürlüğünün, Anayasa'nın 10, 14. ve 24. maddelerinde düzenlendiği ve bu maddelerin uluslararası antlaşma hükümlerine paralellik içerdiği belirtildi.
Aleviliğin, AİHS'nin 9. maddesi kapsamına girdiği konusunda herhangi bir tartışma bulunmadığı ve Türkiye'deki uygulamalar bakımından bu konuda tereddüt bulunmadığı ifade edilen kararda, şunlar kaydedildi:
“Mahkeme içsel ve dışsal alan boyutunda bir din ve inanca yönelik eleştiri ve tacizlerin din ve inanç özgürlüğünü tehlikeye sokacak bir düzeye ulaşması halinde kamu güçlerinin bu duruma kayıtsız kalmasının devletin sorumluluğunu gerektirdiğini ve dışsal boyutta din ve inancını açıklama özgürlüğü sınırlandırılmalarının ise müdahalenin varlığı, yasallık, meşru amaç ve demokratik toplumda zorunluluk kriterleri bakımından incelediğini benimsemektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda devletin dinine ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. Uyuşmazlıkta Alevilerin din ve inançlarını açıklama özgürlükleri bakımından engellendikleri veya bir başka inanç biçimini benimseme yönünde baskıya maruz kaldıklarını gösteren güncel ve somut olaylar da ortaya koyulmamaktadır.”
VERGİ VE HİZMET İLİŞKİSİ
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin üyesi olmadıkları bir kilisenin dinsel faaliyetlerinin finansmanına katkıda bulunmaları konusunda, doğrudan doğruya bir kilise için toplanan verginin o kiliseye üye olmayan kişilerden alınmasını AİHS'in 9. maddesinin ihlali olarak gördüğü, ancak kilisenin seküler (ölüm, evlendirme... gibi) faaliyetlerine katkıda bulunmayı (Kurtannus-Finnlandiya) veya nerede harcanacağı belli olmaksızın genel mahiyette vergi toplanmasını ihlal niteliğinde görmediği vurgulanan kararda, şu ifadelere yer verildi:
“Türkiye Cumhuriyeti'nde de Diyanet İşleri Başkanlığına vatandaşlardan genel mahiyette toplanan vergilerden pay ayrılmaktadır ki bu haliyle mahkeme kararlarına aykırılıktan bahsedilemez. Kaldı ki aksi görüşün benimsenmesi halinde silahlanmaya, savaşa, nükleer enerjiye, teknolojiye karşı olan kişilerin bu inançları çerçevesinde ayrı ayrı vergilendirilmeleri gerekebilir ki, bu durumda vergi toplanması gerekenlerin tespiti bakımından çözümsüzlük oluşturacağı ve kamu düzeninin sağlanamayacağı aşikardır.”
“POZİTİF AYRIM TALEP EDİLİYOR”
Din ve inanç özgürlüğü bakımından esas ve ideal olanın, söz konusu özgürlüklere mümkün olduğunca müdahale etmemek olarak tanımlandığı ve bunun “devletin negatif ödevi” olduğu vurgulanan kararda, şu değerlendirme yapıldı:
“Bir başka deyişle ideal olan nötr bir devlet düzeninin varlığıdır. Bu anlamda eşitlik ilkesi ile amaçlanan, farklılıkların yok edilmesi değil, farklı gruplara tanınan imtiyazların önlenmesidir.
Oysa dava konusu uyuşmazlıkta davacılar, İslam inancına sahip olmakla birlikte İslam'ın farklı bir yorumu ve uygulamasını benimseyen Alevi topluluğu adına pozitif bazı ayırımlar talep etmekte ve Diyanet İşleri Başkanlığınca Sünnilere tanındığını iddia ettikleri ayrıcalıkların kendilerine de tanınmasını istemektedirler. Aleviliğin ciddi, tutarlı bir dini inanç ve İslam'ın bir yorumu olduğu ve geniş kitleler tarafından benimsendiği hususunda duraksama bulunmamaktadır.
Ancak, Din ve İnanca Dayalı Her Türlü Hoşgörüsüzlük ve Ayrımcılığın Kaldırılması Bildirgesi'nde belirlenen genel prensipler bakımından da olaya bakıldığında, Aleviler arasında da inanç ve uygulama biçimleri ve kendilerini tanımlamada farklılıklar bulunduğu, bu durumun davacılar tarafından da kabul edildiği gerçeği karşısında davacıların uyuşmazlığa konu olan taleplerinin tüm Aleviler tarafından benimsendiğine ilişkin somut veriler de mevcut değildir.”
TEMYİZ HAKKI VAR
Kararda, davacı Cem Vakfı'nın beklenti ve taleplerinin ayrı ayrı devlet eliyle kamu hizmeti olarak sunulması halinde bu konularda, “Diyanet İşleri Başkanlığınca kamusal alan düzenlemeleri bakımından kullanılan kamu gücü ve takdir yetkisinin farklı inanç sahibi gruplar açısından manevi anlamda ne ölçüde tatmin edici olduğu noktasında tartışmalara yol açabileceği” kaydedildi.
“Dinsel normla, hukuksal norm arasında kurulamaya çalışılan dengenin giderek laik devlet ilkesinden uzaklaşmaya, farklı inanç biçimlerinin törpülenmesine ve nihayet din ve inanç özgürlükleri de sınırlandırmalara yol açabileceği” ifade edilen kararda, davacı Cem Vakfı'nın, farklılıklarından yola çıkarak açtıkları bu davanın amaçlarıyla çelişeceği sonucuna varıldığı belirtildi.
Alevi vatandaşlara din hizmetlerinin kamu hizmeti olarak sunulması, ayrıca devlet kamu hizmetlerine atanacaklar hakkında belirlenen genel ve objektif kriterler dışında cemevlerine Alevilerce yetkinliği kabul edilen kişilerin kamu görevlisi olarak atanması, Alevilerin Diyanet İşleri Başkanlığı'nda temsil edilmesi ve genel bütçeden cemevi yapımı ve diğer hizmetler için ödenek ayrılması yolundaki istemlerin karşılanmasına ilişkin taleplerinin reddi yolundaki dava konusu işlemin mevzuata aykırı olmadığı ifade edilen kararda, davanın oy birliğiyle reddine karar verildiği kaydedildi.
Cem Vakfının kararı temyiz etmesi halinde dosya Danıştay'a gidecek.