Yarına ne bırakacaksınız

Güncelleme Tarihi:

Yarına ne bırakacaksınız
Oluşturulma Tarihi: Eylül 19, 2007 00:00

İyiliklerini reklam aracı yapanlar, küçük menfaat peşinde koşan müflis tüccarlara benzerler. Neden "müflis, iflas etmiş tüccar" dedim? Çünkü bunun karşılığında, ahirette ona herhangi bir sevap dönmeyecektir.

Ramazan ayının en belirgin özelliklerinden birisi de, yardım ayı olmasıdır. Fakirlere, borçlulara, muhtaçlara yardımın herhangi bir zaman dilimiyle sınırlı olmayacağı çok iyi bilinir. Ama bazı zaman ve mekánlar vardır ki, oralarda yapılan her iyilik kat kat sevaplandırılır.

Bunun içindir ki Hz. Aişe (ra) "Peygamberimiz çok cömertti ama Ramazan ayındaki cömertliği kat kat artardı" demiştir.

İyilik ve bağış denilince akla sadece fıtır sadakası gelmemelidir. Onlar zaten yapmakla yükümlü olduğumuz görevlerimiz. Önemli olan, bunların ötesinde ne yapabildiğimiz.

Hangi iyilik, bağış ve güzellikte önder olabiliyoruz? Hangi hayırlı adımda önde yürüyebiliyoruz?

Bütün bunları yaparken de görüntü, reklam ve gösterişten uzak durabiliyor muyuz? Çünkü iyiliklerini reklam aracı yapanlar, küçük menfaat peşinde koşan müflis tüccarlara benzerler. Neden "müflis, iflas etmiş tüccar" dedim? Çünkü bunun karşılığında, ahirette ona herhangi bir sevap dönmeyecektir.

Hz. Ali (ra) "Fakirlere sadaka dağıtırken sağ elin verdiğini sol el görmemelidir!" sözünü işte bu gösteriş hastalığından kurtulabilmek için söylemiştir. Yapılan yardımları göstermek ve ilan etmek, sadece ve sadece başkalarını da aynı işe teşvik etmek amacı taşıyınca dinen kabul görebilir. Onun da ölçüleri zaten bellidir.

Bu mantıktan dolayıdır ki, Hz. Ali dağıtacağı dört altının birini gece, birini gündüz, birini gizli, birini açık verirdi. Hem ders vermiş olur, hem de ruh álemini rahatlatırdı. Ama ne yazık ki, birçok işimiz gibi iyiliklerimiz de bu nazik dengenin çok dışındadır.

Hz. Peygamber (sav) dönemine ait aktaracağımız bir hadise fakirlik ve çaresizlik karşısında ne kadar hassas olmamız gerektiğini gösteren önemli mesajlar içeriyor.

Münzir bin Cerir (ra) anlatıyor:

Günün ilk saatlerinde Hz. Peygamber’in yanında idik. Resulullah’ın (sav) yanına üstü başı olmayan, ayakları çıplak, sadece kaplan derisi gibi çizgili bir çaputa sarılmış, kılıçları boyunlarına asılı bir grup insan çıkageldi. Bunların hepsi Mudar kabilesine aittiler. Hepsi fakir ve sefil bir görüntü çiziyordu.

Bunların perişan halini gören Hz. Peygamber’in (sav) yüzü bir anda değişti. Odasına girdi ve sonra geri çıktı. Hz. Bilal-i Habeşi’ye ezan okumasını emretti. Bilal de (ra) ezan okudu.

Namaz için kamet getirildi, eda edildi. Peygamberimiz namazdan sonra cemaate hitap etti ve "Ey İnsanlar! Sizi tek bir nefisten yaratıp, ondan eşini lutfeden ve ikisinden de pek çok erkek ile kadın var eden Rabbimiz’den korkun. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir!" (Nisa: 1) áyetini okudu.

Hemen bunun peşinden de Haşr Sûresi, 18. áyeti ekledi:

"Ey İnsanlar! Allah’tan korkun. Herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır!"

Áyetleri okuduktan sonra Peygamberimiz sözlerine şöyle devam etti:

"Kişi, dinarından, dirheminden (altın ve gümüş para), giyeceğinden, bir ölçek buğdayından, bir ölçek hurmasından yardımda bulunsun. Elinde hiçbir şeyi bulunmayan, yarım hurmayla da olsa mutlaka bir bağışta bulunmaya gayret etsin!"

Peygamberimiz’in bu sözlerinden sonra Medineli bir Müslüman neredeyse taşıyamayacağı kadar ağır bir bohça ile geldi, Peygamberimiz’in önüne yığdı. Sonra herkes peşisıra onu takip etti. Herkes bir şey getirmeye çabalıyordu. Öylesine ki, biraz sonra giyecek ve yiyeceklerden oluşan bir yığın meydana geldi.

Peygamberimiz son derece sevinçliydi. Yüzüne baktım, sanki yaldızlanmış gibi parlıyordu. Şöyle buyurdu:

"İslám’da kim ki hayırlı bir yol açarsa, ona bu hayrın sevabı ile kendisinden sonra bu sevabı işleyenlerin mükáfatı eksiksizce verilir. Kim ki kötü bir yol açarsa, ona bunun günahı ile kendinden sonra onu işleyenlerin günahı aynen verilir. Ve onların günahından hiçbir şey eksiltmez."

* * *

Yeryüzüne hakim olan bağnazlık, aymazlık ve savaşlar; lüks ve israf bize bu mirası getirdi. Bir tarafta yiyecek bulamadığı için eti kemiğine yapışmış Afrikalı aç çocuklar; öte tarafta sınırsız ve anlamsız bir tüketim...

Ne dersiniz, aç kalan mama bulamadığı için kıvranan veya ilaç bulamadığı için hayatını kaybeden her çocuğun günahından bizim hissemize düşeni kaldırabilecek durumda mıyız?

Kulaklarımda Hz. Peygamber’in hayat veren kelimeleri...

"Yarım hurma ile de olsa ateşten korunun!"

"Dünya hayatının rahatına dalarak eğlenceyi ve geçici zevkleri dinleri haline getiren kimseleri, kendi haline bırak; ama bu durumda hatırlat ki ahirette her insan yaptığı yanlışlardan dolayı rehin tutulacak ve kendisini ne Allah’a karşı koruyacak, ne de kayırıp kollayacak birini bulamayacaktır..." (Enam: 70)

Peygamber Efendimiz buyurmuşlardır ki:

"Zulümden sakınıp kaçınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde zalime zifiri karanlık olacaktır. Cimrilikten de sakınınız. Çünkü cimrilik sizden önceki ümmetleri helak etmiş, onları birbirlerinin haksız yere kanlarını dökmeye, haramlarını helal saymaya sevk etmiştir."
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!