Öcalan sorularını beğenmedi

Güncelleme Tarihi:

Öcalan sorularını beğenmedi
Oluşturulma Tarihi: Eylül 17, 2007 11:27

Yedi yıl önce Abdullah Öcalan'ın avukatlığını yapan DTP milletvekili Hasip Kaplan, Radikal Gazetesi'nden Neşe Düzel'in sorduklarını beğenmeyince kendi istediği soruları sordurmak istedi. İşte yarım kalan söyleşi:

İŞTE CEVAPLANMAYAN SORULAR

- Öcalan'la avukatlarının yaptığı konuşmaları avukatları teybe kaydediyor mu? Buna izin veriliyor mu?

- Öcalan'ın avukatlarıyla olan konuşmaları nasıl kelimesi kelimesine internet sitelerinde yayımlanabiliyor?

- Öcalan'ın İmralı'da sadece bir radyosu olduğu, gazeteleri okumadığı, televizyonları seyredemediği söyleniyor. Ama Öcalan, avukatlarıyla konuşmalarında gazetelerdeki haberlerden, köşe yazılarından söz ediyor. Nasıl biliyor o yazıları?

-DTP milletvekilleri olarak siz, Meclis'in açılışında MHP'lilerin ellerini sıktınız ve bu çok olumlu bir hava yarattı. Ortamı yumuşattı ama Öcalan bunu eleştirdi. Siz de sertleştiniz. Çok fazla onun
etkisinde göründünüz. Öcalan böyle görünmenizi özellikle istediği için mi yapıyor o açıklamaları?

- Öcalan, DTP'nin kendi adından yararlandığından yakınıyor. AKP'nin Güneydoğu'da DTP'yi son seçimde önemli ölçüde geriletmesini Öcalan kendi yenilgisi olarak mı görüyor?

Siz Abdullah Öcalan'ın avukatlığını ne kadar süre yaptınız?

Bana göre bu sorudan girmek yanlış. Ben Türkiye'nin son otuz yılının en önemli siyasi davalarının hepsinde avukatlık yaptım. O açıdan ben basına da kızıyorum bu noktada. Sanki otuz sene boyunca ceza avukatı olarak, uluslararası hukuk uzmanı olarak tek bir davaya girmişim gibi davranıyor. Çok ciddi bir yanlış bu.

Diğer davalarınızı söyleyin, siz de... Yalnız çok alçak sesle konuşuyorsunuz. Kayıt için biraz daha yüksek sesle konuşur musunuz? 'Basına kızıyorum' dediniz.
Son otuz yıldır ceza avukatı olarak görev yaptım. Türkiye'nin 12 Eylül'den bu yana son otuz yılının en önemli davalarında avukatlık yaptım. 1999'dan sonra da girdiğim davalardan birisi hem ulusal hem uluslararası hukukta
bu davadır (Öcalan'ın davasını kastediyor). Bu açıdan ben basının bu yaklaşım tarzını biraz yanlış buluyorum.

Neyi yanlış buluyorsunuz?
Avukatlar kendi mesleki faaliyetlerini yürüttükleri zaman bağımsızdırlar. Yani çetecilerin avukatına 'çeteci avukatı', işkencecinin avukatına 'işkenceci avukatı', banka hortumlayanların avukatlarına da 'banka hortumcusu avukatı' nasıl denilemiyorsa ve özdeşleştirilemiyorsa, doğrusu en kutsal görev olan savunma görevi üstlenilen davalarda da bu noktadan bakılması gerekiyor.

Peki Abdullah Öcalan'ın avukatı olmak rahatsız mı ediyor sizi?
hayır, rahatsız etme olayı değil. Basının kullanma tarzı beni rahatsız ediyor. Ben son otuz yılın en önemli davalarına girmişim. Meclis'te komisyonda görev alıyorum. 'Bilmem kimin avukatı şu komisyonda görev aldı' deniyor. Şunu alıyorum, 'şunun avukatı şurada görev aldı' deniyor.

'Öcalan'ın avukatı' deniyor.
Bu anlayış sorgulanması gereken çok yanlış bir anlayış. Bir kere, basının bir hukukçu karşısında biraz daha duyarlı olması lazım.

Peki diğerlerini de ekleyelim. Mesela başka hangi davalara baktınız siz?
Ben 12 Eylül'den sonra Barış Derneği davası, DİSK davası, TÖB-DER davası, DEP milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi, Yeşilyurt dışkı yedirme davası, damgalı kadının davası... Sayayım mı daha? Şimdi meslek yaşamımıza o kadar çok dava sığdırdık ki... Ve Strassburg'da girdiğimiz birçok dava var. Şimdi, bu şekilde onun algılanması gerekir.

Anladım... Peki siz ne kadar süre yaptınız Öcalan'ın avukatlığını?
Biliyorsunuz ulusal hukukta birinci duruşmaya kadar, ama uluslararası hukukta da AİHM'nin (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) daire kararını aldığım ana kadar devam etti.

Üç, dört yıl sürdü değil mi o?
Dört, beş yıl sürdü.

İçerideki davada bir tek celseye mi girdiniz?
Birinci celseye kadar girdim. Ondan sonra çekildim. Uluslararası hukuk
boyutunda devam ettim. Ben uluslararası hukuk konusu boyutunda zaten özellikle görev üstlenmiştim.

Herhangi bir anlaşmazlık sonucu bırakmış değilsiniz (davayı)?
Yok, yok, hayır. Tamamen kendi kararım. Ama yani bunun bugün için bir faydası yok.

Ben başka bir şey soracağım. Ben bu soruyla söyleşiye, sizin zannettiğiniz anlamda girmedim. Başka bir açıdan girdim. Şimdi onu soracağım. Öcalan'la avukatlarının...
Bununla başlarsanız, kapatacağım. Siz gerçekten benimle söyleşi mi yapmak
istiyorsunuz? Girdiğim bir davayla ilgili, gerçekten o dava üzerinde mi söyleşi yapacağız? Sizlerle söyleşi yaptık. 1999'da hatırlarsanız, sizinle sıcağı sıcağına yaptık.

Ben size Öcalan davasını sormuyorum.
Ama yani 1999... Artık bugün 2007.

Ben size başka bir şey soruyorum. İsterseniz bir dinleyin soruyu. İstemezsiniz teybi kapatırız tabii.
Hayır yani doğru değil. Yani aynı şekilde olayı götürüp...

Siz benim neyi sorduğumu bilmiyorsunuz ki...
Ama başladık öyle gidiyor. Hoşuma gitmiyor bu yani. Bir şeye katkı sunmuyor bu tarz bir görüşme, bir röportaj.

İsterseniz teybi kapatırız. Ben zorla söyleşi yapmam.
Hayır, ciddi söylüyorum. Hayır, hayır, bu tarz hoşuma gitmiyor.

Hangi tarz olduğunu bilmiyorsunuz ki. Ben şunu soruyorum. Avukatlar Öcalan'la yaptıkları görüşmeleri teybe kaydediyor mu?
Onu bana sormayın. O süreci artık bana sormayın. Geride bıraktık. O kadar çok şey değişti ki. Eğer bunun üzerinde röportaj yapmayı düşünüyorsanız, gerçekten yapmak istemiyorum.

Yapmayalım.
Hayır yani eğer buysa ana konu. Bakın ben milletvekili olmuşum. Türkiye'nin sorunlarıyla ilgileniyorum. Bir noktaya gelmişiz. Hâlâ beş sene önceki bir davamla ilgili konuşuyoruz. Beş senede dünya değişti. Beş sene içinde çok şey değişti Neşe Hanım.

Ben size davanızla ilgili soru sormuyorum. Ben Abdullah Öcalan'ın sizin partiniz DTP'yle ilgili birtakım açıklamaları oldu. Onunla ilgili...
Onu bana sormayın. Böyle bir röportaj düşünüyorsanız yapmak istemiyorum.

Siz DTP milletvekili değil misiniz?
Ben bu tür bir röportaj yapmam.

Yapmayalım o zaman. Ben zorla hiç kimseyle röportaj yapmadım.
Türkiye'nin sorunları var.

Bir dakika beni dinleyin. Siz benim ne sorduğumu bile bilmiyorsunuz. Sorumu söyleyin. Benim size sorum neydi söyleyin. Siz benim sorumu bilmiyorsunuz ki...
Başladınız geldiniz. (Öcalan) Nasıl görüşme yapıyor?

Önemli bir soru değil mi bu? Abdullah Öcalan haftalık avukat görüşmeleriyle görüşlerini dışarıya açıklıyor. Bunların hepsi yayımlanıyor. İnternette...
Beş senedir bilmediğim bir şeyi bana soruyorsunuz.

Ben bilmiyorum, deyin o zaman.
Şimdi bu şekilde düşünüyorsanız, ben böyle bir röportaj yapmam.

Soruları bir dinleyin isterseniz...
Eğer gerçekten faydalı bir şeyler düşünüyorsanız.

Faydalı olup olmayacağına ben karar veririm. Ona tek başınıza siz karar veremezsiniz.
Bu tarz bir röportajın bu ülkeye faydasını görmüyorum.

Yayımlanan avukat görüşmelerine göre, Öcalan, Demokratik Toplum Partisi'nin performansından memnun gözükmüyor. Öcalan neden şikâyetçi tam olarak?
Eğer bunun için çağırdınızsa beni, ben böyle bir röportaj yapmam.

Yapmayın.
Çünkü bir partinin programı vardır. Bu partinin çalışması vardır. Bu partinin bilmem nesi vardır. Siz bununla ilgili mi beni çağırdınız röportaj yapmaya?

Öcalan, son günlerde DTP'yle ilgili açıklamalar yapıyor. DTP hareketi Öcalan'ın talimatıyla başlatılmadı mı? DTP'nin adını Öcalan koymadı mı?
Kapatalım. Ben bu tür bir röportaj anlayışının doğru olmadığını düşünüyorum.

Öcalan'dan tamamen bağımsız olduğunu mu söylüyorsunuz DTP'nin?
Binlerce insan var bu partide. İki milyonun üstünde insan oy veriyor. İki milyonun üstünde oy veren seçmen kitlesini, halkı algılamak lazım. Eğer algılanamıyorsa, bu partinin bir sol demokratik kitle partisi olduğu anlaşılamıyorsa, kavranamıyorsa, ben insanlara anlatmak zorunda değilim. Herkes kendine göre bir değerlendirme yapar.

Siz DTP olarak Meclis'in açılışında MHP'lilerin ellerini sıktınız ve bu çok olumlu bir hava yarattı...
Arkasından getirip onu soracaksınız. (Öcalan) Orada böyle dedi, ne diyorsunuz? Ben böyle bir röportaj yapmam.

Tamam. Konuşmayı bırakalım.
Bakın Neşe hanım...

Hayır, konuşmayı bırakalım. Ben bugüne kadar hiç şartlı konuşma yapmadım,
Bir röportajın bir şeye katkısı olur, faydası olur. Ya insan haklarına olur, ya köye dönüşe faydası olur.

Bir röportajın nasıl yapılacağını ben gayet iyi bilirim. Benim bir gazeteci olarak görevim sadece gerçeği açığa çıkarmaktır.
Bu şekilde bir röportaj anlayışıyla beni tanımanızı da ben yadırgıyorum.

Röportaj yapmayın. Ben kimseye röportaj için ısrar etmem. Sadece röportajın yarıda kaldığını açıklarım o kadar.
Neyin yarıda kaldığını... Başlamadık ki... Ben bu şekilde konuşmam. Bana böyle bir röportaj yapacağınızı söyleseydiniz...

Ben size Kürt meselesini konuşacağımızı söyledim.
Ben şu an Şırnak'tan geliyorum. Bu halimle uçaktan indim, geldim. Bu saygı çerçevesinde bu görüşmeye geldim. Ama bu soru tarzınızı ve bu yaklaşım tarzını hiçbir şekilde benimsemiyorum.

Nasıl soru sorulacağını bana siz öğretmeyeceksiniz. İsterseniz sorulara cevap verirsiniz, isterseniz vermezsiniz.
Ben sizin istediğiniz gibi yönlendireceğiniz bir politikacı değilim. Bir hukukçu da değilim. Legal siyaset kurallarıyla diğer kuralları birbirine karıştırarak hata yapacak konumda insan da değilim. Onu da söyleyeyim. Hiç kimseye faydası olmayan bu tarz röportajların yapılmaması lazım.

Bir röportajın nasıl yapılacağını siz bana öğretemezsiniz. Sizinle de daha önce yapmıştık röportaj.
Benimle en zor dönemde röportaj yaptınız evet.

Şimdi yapmak istemiyorsanız, yapmayın.
Ama bu tarz yapmam.

Yapmayın... Ben sorularımı sormadan siz bir önyargıyla davranıyorsunuz. Benim yapabileceğim bir şey yok.
Burada dürüst bir yaklaşım şu olur. Kürt sorununu sorarsınız.

Ben sizinle Kürt sorununu PKK'yı konuşmadan konuşamam. PKK Kürt sorunun bir parçası değil mi sizce?
Kapatalım. O zaman hiç gerek yok.

PKK'yı konuşmadan Kürt sorununu nasıl konuşabiliyorsunuz siz?
Neşe hanım bu şekilde bir girişle konuşamam. Konuşurdum ama bu şekilde konuşarak değil. Seçilmiş milletvekilleri var, parti programı var.

Bakın PKK sorunu, Kürt sorununun tamamı değildir ama önemli bir parçasıdır. Ben hiçbir Kürt entelektüeliyle, politikacısıyla PKK'yı konuşmadan Kürt sorununu konuşmadım bugüne kadar.
Buradaki o anlamda değil. Sorulara öyle başlamadınız.

Röportaja nasıl başlayacağımı size sormayacağım.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!