Güncelleme Tarihi:
Eski Başbakan Mesut Yılmaz ile eski Devlet Bakanı Güneş Taner'in Yüce Divan'da yargılandığı davaya devam edildi. Davanın bugünkü duruşmasına Mesut Yılmaz ile avukatları Uğur Alacakaptan, Aydın Metin ve Güneş Taner'in avukatı Ömer Lütfü Avşar katıldı.
Duruşmada, müdahil Türkbank Munzam, Sosyal, Güvenlik ve Yardımlaşma Vakfı avukatı İsmail Pilavcı, esas hakkında iddialarını okudu. Pilavcı, İsmail Pilavcı, eski Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel ile dönemin Hazine Müsteşarlığı yetkilileri hakkında “ihaleye fesat karıştırmaktan” suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Pilavcı, Türkbank ihalesinden doğan 485 milyon ABD doları zararın da sanıklardan tahsil edilmesini talep etti.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok ise Yılmaz ile eski Taner hakkındaki görüşünü bildirdi. Başsavcı Ok, sanıkların, koalisyonun bir kanadının Türkbank ihalesinin iptaline ilişkin kararına rağmen hiçbir girişimde bulunmadıklarının belirlendiğini kaydederek, “İhalenin iptalinde sanıkların hür iradesi değil, hükümetin bir kanadının baskısı ve kasetin kamuoyuna açıklanması etkili olmuştur” dedi. Ok, suçun yeni TCK'ya göre, “ihaleye fesat karıştırma” değil, ”görevi kötüye kullanma” olduğunu ve bu suç için aranan 5 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğunu belirterek, bu nedenle davanın düşürülmesini talep etti.
MÜDAHİL: BAŞBAKAN'IN KORKMAZ YİĞİT'LE GÖRÜŞMESBİ UYGUN DEĞİL
Duruşmada, ilk olarak müdahil Türkbank Munzam, Sosyal, Güvenlik ve Yardımlaşma Vakfı avukatı İsmail Pilavcı, esas hakkında iddialarını okudu. Pilavcı, “sanık Mesut Yılmaz ile Güneş Taner'in Korkmaz Yiğit ile organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı arasındaki ilişkiyi bildiklerini”, bunun dönemin İçişleri Bakanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun tanık beyanlarından da anlaşıldığını ifade etti.
Pilavcı, “Bir Başbakanın ihaleye fesat karıştıracağı bilinen ve organize suç örgütü lideriyle ilişkisi olan Korkmaz Yiğit ile saatlerce görüşmesi hayatın olağan akışına uygun değildir” diye konuştu.
Mesut Yılmaz'ın, “görevini kötüye kullandığı kanısında olduklarını” belirten Pilavcı, “Mesut Yılmaz'ın, Korkmaz Yiğit'in Çakıcı ilişkisini bilmesine rağmen ihaleye girmesine engel olmadığını ve ihaleyi iptal etmediğini” savundu.
Güneş Taner'in de “Türkbank'ın sermayesini artırarak Korkmaz Yiğit'e menfaat sağladığını” öne süren Pilavcı, “bankaya fon sağlanarak bankanın Korkmaz Yiğit'e nasıl bedavaya verildiğinin açıkça belli olduğunu” iddia etti.
Güneş Taner'in, “keyfi talimatıyla bankaya fon aktarıldığını, ihalenin Devlet İhale Kanunu hükümlerine göre yapılmadığını” söyleyen Pilavcı, sanık Taner'in ihaledeki fiyat oluşumuna etki ettiğini ve ”ihaleye fesat karıştırdığını” öne sürdü.
Dönemin Hazine Müsteşarı Yener Dinçmen ve Yardımcısı Osman Tunaboylu'nun ihaleye iştirakten yargılanmalarını isteyen Pilavcı, sanıkların eylemleri sonucu Türk Ticaret Bankası'nın ticari itibarının ortadan kalktığını, bankanın tasfiye sürecine sokulduğunu ve diğer bankaların batma sürecinin de böylelikle başladığını savundu. Pilavcı, sanıkların eylemleri nedeniyle aileleriyle birlikte 50 bin Türkbank çalışanlarının da mağdur edildiğini ifade etti.
İsmail Pilavcı, eski Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel ile dönemin Hazine Müsteşarlığı yetkilileri hakkında “ihaleye fesat karıştırmaktan” suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Pilavcı, Türkbank ihalesinden doğan 485 milyon ABD doları zararın da sanıklardan tahsil edilmesini talep etti.
BAŞSAVCI'NIN GÖRÜŞÜ
İddia makamında bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Ok, esas hakkındaki görüşünün “hukuki değerlendirme” başlıklı bölümünde, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlükten kalkan 765 sayılı TCK ile aynı tarihte yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'daki “ihaleye fesat karıştırma” suçlarının irdelemesini yaptı.
765 sayılı TCK'daki “ihaleye fesat karıştırma” suçunun oluşması için zararın ortaya çıkması gerektiğini anlatan Başsavcı Ok, bu maddenin ceza miktarı yönünden sanıkların aleyhine olduğuna işaret etti.
Esas hakkında görüşünü bildiren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok da, Mesut Yılmaz ve Güneş Taner'in Başbakan ve Bakan oldukları dönemde “Türkbank ihalesine fesat karıştırmak ve güdümlerinde bir medya düzeni kurarak siyasi rant amaçladıklarının” iddia edildiğini anımsattı.
Kamuran Çörtük'e ihaleye aracılık ettiği için Genç TV'nin ücretsiz verildiğinin iddia edildiğini de anımsatan Ok, Türkbank'ın TMSF'ye devredilen hisselerinin satışı için açılan ihalenin 4 Ağustos 1998'de yapıldığını, 600 milyon dolar teklif veren Korkmaz Yiğit'e verildiğini anlattı.
KORKMAZ YİĞİT - ALAATTİN ÇAKICI
“Korkmaz Yiğit'in ihalede kendisine ciddi rakip olabileceğini düşündüğü kişilerin baskı altına alınması için Alaattin Çakıcı ile görüştüğünün emniyetin yazılarından belli olduğunu” ifade eden Ok, ”Korkmaz Yiğit'in Sedat Peker'i de telefonla arayarak ihaleye girmeyi düşünen diğer kişiler hakkında bilgi topladığının belirlendiğini” kaydetti.
Başsavcı Ok, “Alaattin Çakıcı'nın ihaleye girenlerin bazılarına baskı yaptığı, adı geçenin ihaleye girmek isteyenleri doğrudan tehdit ettiği, dosya ve delillerden anlaşılmaktadır” dedi.
Çakıcı ve Korkmaz Yiğit'in yaptıkları telefon konuşmalarının kaydedildiğini anımsatan Başsavcı Ok, “dönemin İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu'nun, Yiğit ve Çakıcı arasındaki dinlemeden haberdar olduğunu, bilgileri Başbakan Mesut Yılmaz ile paylaştığını” tanık ifadesinde söylediğini aktardı. Başsavcı Ok, “Yılmaz'ın ve Taner'in bu bant kayıtlarından haberdar olmadığı düşünülemez” dedi.
TBMM'DE YILMAZ İLE GÖRÜŞME
Yılmaz ve Taner'in bant kayıtlarına ilişkin istihbarat raporlarının ihaleyi iptal ettirecek ağırlıkta bilgiler olmadığını söylediklerini anımsatan Başsavcı Ok, dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun'un ise organize suç örgütlerine yönelik yaptıkları bir operasyonda bu bilgilere ulaştıklarını ve konuyu Mesut Yılmaz'a ilettiklerini tanıklığında söylediğini hatırlattı.
Ok, bu beyanlar karşısında “Korkmaz Yiğit-Çakıcı ilişkisinin başından beri bilindiğinin” anlaşıldığını söyledi.
Başsavcı Ok, esas hakkındaki görüşünde sanıklar ile Kamuran Çörtük, Korkmaz Yiğit ve Çakıcı arasındaki ilişkileri de irdeledi. Ok, Çörtük'ün Yılmaz'a yakın olduğunu, Taner ile bir yakınlığının olmadığını söyledi.
Ok, “Korkmaz Yiğit'in ihaleye girmek için Çörtük'ün aracı olmasını istediğinin ve bu aracılık sayesinde Yılmaz ile ihaleden önce TBMM'de görüşerek ihale için ön izin aldığının anlaşıldığını” söyledi.
Başsavcı Ok, ihaleye Korkmaz Yiğit'in 600, Ahmet Nazif Zorlu'nun 595, Avrupa-Amerika Holding'in ise 585 milyon dolar teklif verdiğini anımsatarak, “Korkmaz Yiğit'in mali açıdan yetersiz olduğu bilinmesine rağmen ihalenin verildiği” kaydetti.
“Çakıcı-Korkmaz Yiğit ilişkisi bilinmesine ve Korkmaz Yiğit'in ihaleye fesat karıştıracağına dair bilgi olmasına karşın” Mesut Yılmaz'ın Hazine yetkililerine, “MİT'ten bilgi aldım, endişe edecek bir şey yok” dediğinin anlaşıldığını da savunan Başsavcı Ok, tüm bunlara rağmen ihale için verilen diğer iki teklifin değerlendirilmesi gerekirken, ihalenin Yiğit'te kalmasının devlete 585-595 milyon dolar ABD dolarının girişini engellediğini, böylece “devletin zarara uğratıldığını” söyledi.
“KASET AÇIKLANMASA İHALE İPTAL OLMAYACAKTI”
Dönemin hükümet ortaklarından DSP'nin, Korkmaz Yiğit hakkında araştırmaya giriştiği, Bülent Ecevit'in bir toplantı yaparak emniyet ve MİT'ten Yiğit hakkında bilgi aldığının öğrenildiğini ifade etti. Ok, bu toplantının ardından ihalenin iptali kararına varıldığının ve bu konunun iletilmesi görevinin Hüsamettin Özkan'a verildiğinin anlaşıldığını anlattı.
Çakıcı-Yiğit telefon görüşmesi bantlarının da bu sırada Fikri Sağlar'a ulaştırıldığını, Fikri Sağlar kaseti 13 Ekim 1998'de kamuoyuna açıkladıktan sonra Güneş Taner'in ihaleyi durdurma talimatı verdiğinin tanık ifadelerinden belirlendiğini bildirdi.
Başsavcı Ok, “kasetin açıklanmaması halinde ihalenin iptal edilmeyeceğinin anlaşıldığını” belirterek, “Sanıklar, koalisyonun bir kanadının ihalenin iptaline ilişkin kararına rağmen hiçbir girişimde bulunmamışlar, kaset açılana kadar sessiz kalmışlardır. İhalenin iptalinde sanıkların özgür iradesi değil, hükümetin bir kanadının baskısı ve kasetin kamuoyuna açıklanması etkili olmuştur” diye konuştu.
TEHDİT VE ETKİLEME İŞİ
İddialar ve dinlenilen tanıkların ifadelerinin ardından tespit edilen vakaları özetleyen Başsavcı Ok, Türkbank'ın satış sürecinin başlamasıyla birlikte Korkmaz Yiğit ile Çakıcı'nın bağlantı kurdukları ve Çakıcı'nın ihaleye katılma ihtimali olan ve katılan firmaları tehdit ve etkileme işine başladıklarının anlaşıldığını söyledi. ”Alaattin Çakıcı'nın ihaleye fesat karıştırılması faaliyetlerinden başlangıcından itibaren haberdar olunması” nedeniyle Korkmaz Yiğit'in ihaleye katılmamasının kararlaştırıldığını belirten Başsavcı Ok, ”ihaleye iştirak etmemesi kararlaştırılan Korkmaz Yiğit'in çeşitli yollardan aracılar yardımıyla TBMM'de Mesut Yılmaz ile yaptığı kısa görüşme sonrasında, ihale ön iznini aldığının anlaşıldığını” bildirdi.
“Korkmaz Yiğit ile bağlantıyı Kamuran Çörtük'ün sağladığının da belirlendiğini” kaydeden Ok, “Korkmaz Yiğit'in Türkbank'ı alacak mali gücünün olmadığının önceden bilindiğinin, ihaleye fesat karıştırıldığına dair bilgi ve belgeler ile Hazine bürokratlarının ısrarlı uyarılarına rağmen Korkmaz Yiğit'in ihaleyi aldığının belirlendiğini” ifade etti.
“İhale şartnamesi imkan verdiği halde en yüksek fiyat verenlerin değerlendirmeye alınmayarak devletin önemli oranda zarara uğratıldığının” da anlaşıldığını söyleyen Ok, bu şekildeki bir hareket tarzına, Korkmaz Yiğit'in kurmakta olduğu medya gücünden siyasi alanda yararlanmak düşüncesinin etken olduğunun belirlendiğini bildirdi.
YENİ TCK SANIKLARIN LEHİNE
Eski Ceza Kanunu'na göre sanıkların “ihaleye fesat karıştırma” suçunun oluştuğunu, devletin zarara uğratıldığını savunan Başsavcı Ok, ancak yeni TCK'daki “ihaleye fesat karıştırma” suçunu düzenleyen 235. maddede 5 yıldan 12 yıla kadar ceza öngörüldüğünü, bunun da sanıkların lehine olduğunu anımsattı.
Yeni TCK'nın 235. maddesine göre suçun oluşabilmesi için “hile unsuru”nun da arandığını, bu durumun sanıkların lehine olduğuna dikkati çeken Ok, bu anlamda bakıldığında işadamı Korkmaz Yiğit'in Türkbank ihalesine girmesi için ön izin verilmesinde ve açık artırmaya katılmasında bir etki yapıldığı ve güç oluşturulduğu, yani hilenin varlığının tespit edilemediğini vurguladı. Ok, dolayısıyla yeni TCK'daki “ihaleye fesat karıştırma” suçunun oluşmadığını kaydetti.
SANIKLAR GÖRİEVİ KÖTÜYE KULLANDI
Sanıkların eylemlerinin eski ve yeni TCK'ya göre genel anlamda ”görevi kötüye kullanma” suçunu oluşturduğunu ifade eden Ok, bu suçlar için eski TCK'ya göre öngörülen zaman aşımı süresinin daha lehe olduğunu anımsattı.
Asli zaman aşımı süresinin eski TCK'ya göre 5 yıl olduğunu, bu süreyi kesecek bir düzenleme bulunmadığını anlatan Başsavcı Ok, Türkbank'ın satışına ilişkin hisse devrinin yapıldığı 04.09.1998 tarihinden sanıkların Yüce Divan'a sevk edildiği 12.07.2004 tarihine kadar asli zaman aşımı süresi olan 5 yılın dolduğunu belirtti.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Ok, Anayasa'nın 83. maddesine göre milletvekilleri hakkında iddialar varsa, milletvekili oldukları sürede zaman aşımının durduğunu ancak Anayasa'nın 100. maddesine göre Başbakan ve bakanlar için böyle bir düzenlemenin bulunmadığını belirtti.
Başsavcı Ok, sanıklarla ilgili 5 yıllık asli dava zaman aşımı süresinin dolduğunu kaydederek, davanın düşürülmesini talep etti. Ok, ayrıca davaya müdahil olarak katılan Türkbank Munzam Vakfı'nın doğduğunu iddia ettikleri zararla ilgili hukuk mahkemelerinde dava açabileceğini bildirdi.
YILMAZ: MAHKEME KARARINI BEKLEYECEĞİM
Yüce Divan heyeti, suç faslındaki olası değişmeyi de dikkate alarak, sanıkların ve avukatlarının ek savunma ve esas hakkındaki savunmalarını yapabilmeleri için duruşmayı 20 Nisan 2006 tarihine bıraktı.
Duruşmanın ardından salondan ayrılan Mesut Yılmaz, gazetecilerin soruları üzerine, “Başsavcılığın görüşü üzerine açıklama yapmayacağını, mahkeme kararını bekleyeceğini” söyledi.
Sanık Yılmaz'ın avukatı Uğur Alacakaptan da, “Her şeyi mahkemede söyleyeceğiz” dedi.
SUÇLAMA VE YÜCE DİVAN'A SEVK
Yılmaz ve Güneş'in Yüce Divan'a sevkine TBMM karar verdi.
Meclis, Yılmaz ve Güneş'in, Türkbank ihalesi sürecinde ihalenin yapımında ve fiyat oluşumunda fesat karıştırmak suretiyle güdümlerinde bir medya düzeni kurmak için tüm organizasyonları gerçekleştirdikleri, böylece siyasi rant amaçladıkları, ayrıca Türkbank ihalesi ile doğrudan ilişkisi bulunmayan üçüncü şahıs konumundaki Kamuran Çörkük’e ihalede üstlendiği aracılık misyonunun karşılığı olarak Genç TV’nin bedelsiz olarak verilmesini sağladıkları ve bu eylemlerine uyan Türk Ceza Kanununun 64 üncü maddesinin birinci fıkrası delaletiyle, aynı Kanunun 205, 219/1, 4 ve 33. maddelerine göre yargılanmalarını istedi.