Güncelleme Tarihi:
“17 Aralık meselesi sadece bir telefon dinleme meselesi değil. 17 Aralık’ta başlayan, 25 Aralık’ta biraz daha güçlenen bugün de artçılarla kuvvetlenen adeta bir savaşın içindeyiz. Böyle bir şey beklemiyordum. Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ben 1976’da tanımış ve sözlerinden etkilenip takip etmiş bir insandım. Önce dershaneler konusuyla başladı. Hükümet bu konuda eleştirildi. Eleştiri dozları arttı adeta husumet noktasına geldi. Başbakan ‘Dershaneler üzerinden beni, hükümetimi tehdit ettiler. Elimizde kasetler var, piyasaya süreriz, hükümetini yıkarız’ dediler. ‘Ben de restini gördüm. Sonunda bu alçaklığı da yapacak mıydınız? diye onlara söyledim’ dedi. Sonra dershane konusunda her şey sona erdi derken, bombalar patlamaya başladı. Demek ki başbakanımız haklıymış. Demek ki mesele dershaneden ibaret değilmiş, aynen Gezi’deki gibi.
"EŞİMİN SÖZLERİNE YÜREĞİM PARÇALANDI"
Başbakan Erdoğan'ın Devlet Bahçeli ve Fethullah Gülen'in çocuklarının olmamasıyla ilgili sözleri sorulan Arınç, şunları anlattı:
"Biraz yaramı deştiniz. Burada samimi olarak size bir şey söyleyeceğim. Bir defa sayın Başbakan birkaç seneden beri çok çocuk sahibi olmayı teşvik ediyor. Bunu belki samimi bir üslup ve şaka yollu yapıyor ama her nikah töreninde 'En az üç çocuğunuz olmalı, bunu daha sonra dörde beşe çıkarıyor.' Ben kendisine sordum. Bizim ölçümüzde neslin devamı için önemli ama bunu çok sık söylüyorsunuz sebebi ne? 'Türkiye'nin nüfus artma oranıyla devam edersek biz de 20 yıl sonra Avrupa gibi olacağız. Almanya, Fransa, İngiltere yaşlı. Bugünkü oranı bir katı artırabilirsek, bugünkü durumu koruyabileceğiz' dedi.
Fakat sonra Başbakan bunu her yerde tekrar edince eşim beni ikaz etti. Eşimi çok sever, güvenirim. 'Çocuk sayısını söylemese de 'Cenabı hak hayırlı evlatlar verse' dese. Biz hanımlar birbirimize eşimizi, çocuklarımızı sorarız. Ben şaşırıyorum, bir çocuğumuz vefat etti. Üç desem bir çocuğum öldü, iki desem ölen çocuğumu unutmuş gibi olacağım'. Yüreğim parçalandı. Bir milletvekili eşi bir toplantıda feryat etmiş, 'Niye soruyorsunuz ikide bir'. Dönüp odadan gelip 'Benim çocuğum olmadı. Israrla sorduğunuz zaman ben yerin dibine geçiyorum. Eşimin ya da benim bir kusurumuz olabilir.' Ben bunu Başbakana bir Bakanlar Kurulu'nda söyledim. Söylüyorsun söylüyorsun da bizim hanım da böyle diyor' dedim. 'Senin Hanım da haklı ama ben de haklıyım' dedi.
SÖYLENECEK BİR ÇİFT SÖZÜM YOK
(17 Aralık tahliyeleri) Bir bakanın oğlunun para karşılığı iş yapan adamlarla iş yapıyorsa. Dünyanın en aşağılık işidir. Bu dünyanın her yerinde de böyledir. Dünyanın her yerinde vardır ama milyonlarca insan da bunu lanetli bir iş olarak görür. Ağa Camii’nin açılışını yaptık, çıkışta Süleyman Aslan’ın tahliye olduğunu söylediler. Bu konuda söylenecek bir çift sözüm bile yok. ‘Diğerlerinin tutuklulukları şu kadar sürdü’ denildi. Uzun tutuklulukla ilgili söylediklerim ortada. Bu vicdanları yaralamıştır. Aynen ötekilerin vicdanları yaraladığı gibi Ama şu gözle bakmıyorum, ‘Kalsınlar içeride, şöyle olsun, böyle olsun. Bu bir işadamıysa kamuyu ne kadar etkilediğini ben bu dosyada görmek istiyorum. Çok farklı şeyler çıkabilir. Benim avukatlık hayatım böyle şeyleri görmekle geçti.
MAHCUBİYETTEN CEVAP VEREMEM
(İşadamı Reza Zarrab’ın Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a 700 bin liralık saat hediye ettiği iddiası) Kolundaki saati ve çocuğunun parasını sorarsanız bana ben mahcubiyetten cevap veremem. Yolsuzlukların üzerine örtmemiz mümkün değil. Sayın Başbakan 17 Aralık’ta bu olduysa, 18 Aralık’ta bir araya geldik. Kayıtlarda vardır, ben o toplantıdan çıkarak bir basın toplantısı yaptım. Ben iki şey doğru olur dedim. Bir, siyaseten bu arkadaşlarımızın derhal görevlerini bırakması. İkincisi ahlaken de bu soruşturmaların bitip yargılamaların yapılması. O arkadaşların dördü oradaydı ikisi, ‘Hemen istifa edelim’ dediler. Diğer ikisi menfi bir şey takınmadı. Başbakanımız ‘Ben sizlerle ayrıca görüşeceğim’ dedi. Yargılamaların üstünün örtülmesi mümkün değli. Başbakanımız bu konuda çok hassastır. Biz tam bunları konuşurken, kanunsuz dinlemelerin, 14 aylık soruşturmaları yapanların asıl niyetlerinin yolsuzluk olmadığı, hükümeti düşürmek olduğu ortaya çıktı. Bu kanaat bende var bugün. Ben bu operasyonun Zarrab’la doğrudan ilgili olmadığını, bunların kullanıldığını, hem de dışarıdaki bazı olayların paralelinde Türkiye’yi yıpratma operasyonu olarak gördü.”
AK PARTİ İLE GÜLEN CEMAATİ İLİŞKİSİ
AK Parti ile Gülen Cemaati'nin ilişkisini de yorumlayan ve "ilişki koptu mu?" sorusunu yanıtlayan Arınç, şöyle devam etti:
"Başta cemaat ve başındaki Fethullah Gülen Hocaefendi. Ben çok üzüldüğüm için meseleyi şöyle lokalize etmek istedim, Başbakanımıza söyledim. Bu cemaat Türkiye'de tek değil. 40 yıldır siyasetin içindeyim, dindarlarla ilişkim var. Hiçbirine mensup değilim, dostluğum var. 50 tane böyle camia varsa bir tanesi de Gülen Cemaati'dir. Belki daha güçlüdür ama tek değildir. Bu insanlar haksızlık yapmış olabilir, bunun başındaki Hocaefendi var, onu bir kenara, bu camiada binlerce, milyonlarca insan var, öğretmenler, ticaret hayatında, siyaset, bürokrasi hayatında insanlar var. Bu insanların yapılandan haberi olmadığını düşünüyorum. Gücünü cemaatten alıp bulunduğu yerde kanunsuz işler yapanlar yargıda, bürokraside, istihbaratta, TİB'de varsa, bilerek isteyerek hükümeti devirmek isteyenler varsa, bunları deşifre edelim, hücumu bunlara yapalım dedim. Başbakanımız bunlara hayır demedi. İlk baştaki konuşmalarında bunları söyledi. Ama şimdi her şey birbirine karıştı.
Hocaefendi ile ilişkimiz var. Beni anlayacaklarını düşünerek, 'Ortada fitne var, fitne ateşi büyüyor' dedim. Ve onlara çok bildikleri bir hadisi söyledim. Yani herkesi sükunete davet eden bir hadisi şerif. Bunu söylediğim zaman, 'biz susalım, onlar da susarlar' diye düşündüm. O camiadan çok geveze insanlar benim bu sözümü, kendi üstlerine alındılar, 'Biz fitne çıkarmıyoruz. Dershaneleri savunmak fitnecilik mi?' dediler.
"SENİN LİDERİNE 'FETOŞ' DİYE HAKARET EDİYORLARDI"
Bülent Arınç 'şirk koşuyor' dediler. Senin liderine 'Fetoş' diye hakaret ediyorlardı. F Tipi örgütlenmeydiniz siz. Sizi devletin en üst organları düşman olarak görüyordu. Hocaefendinize örgüt lideri deniyordu. 11 seneden beri bu var mı?
"Fethullah Gülen Türkiye'ye gelirse bir olumsuzlukla karşılaşmaz"
Fethullah Gülen ile geçen Mayıs ayında Başbakanımızla ABD'ye gittiğimizde görüşmüştüm, Kasım'da görüşmedim. Bugünlere ait şu kadar şey görmüş olsam gam yemeyeceğim. Bütün camiamızı hükümetimizin başarısı için duaya çağırdığını anlattım. Benim sözümün bir başka türlüsünü anlatmış bir insan. Çevresindekiler ne söylüyor bilmiyorum ama onu bir kenara koymak istiyorum. Az mı söyledim? Hüzünlü gurbet bitsin artık muhterem hocam. Ben görebildiğim kadar çok vatansever bir insan. Odasında kaseler içerisinde Anadolu'nun her tarafından gelmiş topraklar bulunuyor. Türkiye'ye gelip gelmemeyi kendisi bilir. Gelmesi halinde de hiçbir olumsuzlukla karşılaşmaz. 'Aldanmışız' dedik. Aldanmak değil aldatmak kötü bir şeydir.
"NE HÜKÜMET NE PARLAMENTO KALIRDI"
Başbakan Erdoğan'ın Fethullah Gülen'e "örgüt lideri" demesi hatırlatılan Arınç, şöyle devam etti:
Sayın Başbakanın bu sözleri bir gerçek. Sayın Başbakan karşılaştığı sözlerin etkisinde. Aldığı tehditlerin, hakaretlerin, aile mahremiyete girilmesinin karşısında bu tabirleri kullanıyor. Onun bildiği konular böyle bir tanımlama yapmak için yeterli olabilir. Eğer 17 Aralık'ta, 25 Aralık'ta muvaffak olsalardı... 7 bin civarında kanunsuz dinleme tespit edildiğini söyledim. Yine yeni usulsüz dinlemeler tespit edildi. ÖYM'ler kalkıyor, ileride de eğer alel acele imha edilmeyen elimize geçerse, millet kimin ne yaptığını görecek. Eğer bunlara karşı HSYK'da, Emniyet'te, İdarede bir şey yapılmamış olsaydı bugün Türkiye tam bir kaosun içinde kalırdı. Bugün Türkiye'de ne hükümet, ne parlamento kalırdı. Çok şükür hükümet duruma hakim oldu. Yapacaklarını yaptı. Daha yapacakları var. Ama, bir hukuk devletiyiz biz. Her şey adli idari soruşturmalarla ortaya çıkacak. Bir üst akıl bunları planlamış. Ama bu üst akılın kim olduğunu söylemem. Ergenekon davası 5 yıl sürdü. Birinci sıradaki isim kim diye bir şey yazıldı mı? Biz de biliyoruz günü gelince yazar, söyleriz.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ
Öyle bir zaman sürecinden bahsediyoruz ki, yarınımızdan emin değiliz. Kim kazanacaksa onunla çıkarız. Biz bugün her şeyimizle biliyoruz ki, çok başarılı bir başbakanlık döneminden sonra Cumhurbaşkanlığına da karar verirse biz her şeyimizle çalışıyoruz. Ama buna kendisinin karar vermesi lazım. Sonucu kendisi, parti, cumhurbaşkanlığı açısından nasıl görürse öyle karar verecektir. 'Üç dönem' Allah'ın emri değil. Bu güzel bir ilke. Buna hiç kimse sahip çıkmadı.
"YAYINLANAN SES KAYDINA İNANIYOR MU?"
Grup toplantısında Başbakanımızı dinliyoruz. Arkadaşımız telefondan bana Devlet Bahçeli'yi dinletiyorlar. Kendisinden hiç beklenmeyecek bir konuşma yapıyor. "Abdullah Öcalan terörist değildir, Türkiye Cumhuriyeti bir terörist devlettir' diyor. Güldüm geçtim. Ama bunları yapabiliyorlar, başka şeyler de olduğu gibi. Arkadaşım Kemal Kılıçdaroğlu'nun başbakanı çok öven bir konuşmasını getirdi. Bu da montaj. Bu ne kadar gerçekse, o da o kadar gerçek diyebiliriz."
Savcılığın '17 Aralık'la ilgili delilleri yok edin' talimatı
Öyle bir talimatın gerçek olup olmadığını bilmiyorum. Bozdağ ile ilgili bu konu tartışıldığında, Bozdağ bunu reddetti. Bununla ilgili bir belge ortaya konulursa öyle konuşalım. Bir yazı ve talimat varsa da mahiyetini bilmemiz lazım.
TEK ADAM ELEŞTİRİSİ?
Biz kendi içimizde özeleştirimizi yapıyoruz, dışarıdan da eleştiri üzerine eleştiri geliyor, hakaret de geliyor. Ağzı olan konuşuyor. İyi niyetli olanlarını seçeriz, biz bunlardan yararlanmak isteriz.
Sırf bu hükümeti yıkmak için çıkarılan gazeteler, TV'ler var. Biz bunların konjonktürel olarak niçin çıktıklarını biliriz, buradan çıkan karşı tarafa koşar. Dünyanın her yerinde böyledir. Biz bu konuda çok tahammüllüyüz. Eleştirsinler, yeter ki hakaret olmasın.
'Basın özgür değil' diyenler bazen 49, bazen 63 kişi içeride diyor. Bunların yüzde 80'i Terörle Mücadele Kanunu'ndan (TMK) içeride. TMK bugün için gerekli mi? Çözüm süreci bittiğinde de 'Hadi artık koyun sepete' diyeceğiz. 'Senin son kullanma tarihin bitti TMK hadi bakalım, koy sepete' diyeceğiz.