Güncelleme Tarihi:
Jacobs University Bremen’den uzman psikolog Özden Melis Uluğ ile Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden uzman psikolog Nevin Solak Gezi Parkı protestoları üzerine Temmuz ve Ağustos aylarında yürüttükleri çalışmalarını tamamladılar. Akademisyenler çalışmalarında değişik bulgular gözlemledi.
Araştırmaya ilişkin detaylar şöyle:
Akademisyenler çalışmalarının verilerini online anket yoluyla topladılar. Değişik gezi parkı platformlarının da verdikleri destekle kısa sürede katılımcı sayısı 1000’i geçti. Araştırmalarında çapulcu kimliği, duygular, politik güven gibi değişkenler üzerine odaklandılar ve bunların kolektif eylemleri nasıl etkilediğini anlamaya çalıştılar. Sistemi meşru ve adil algılama eğilimleri, sosyal-yeterlik gibi çok farklı değişkenleri göz önünde bulunduran akademisyenler Gezi parkı ile ilgili protestolarla ilgili çarpıcı sonuçları değerlendirdiler. Aşağıda çalışmanın bazı özet bulguları sunulmuştur.
Katılımcıların sosyodemografik yapısı
1040 kişinin katıldığı çalışmada kadın erkek oranı oldukça dengeli dağılmıştır. Katılımcıların %50,4’u kadın, %49,6’sı erkektir. Etnik grup bakımından katılımcıların %77,5’i Türk, %7,4’ü Kürt ve %1,2’si kendilerini Arap olarak ifade etmiştir. %12,2’si ise “diğer” etnik gruplardan geldiğini belirtmiştir. Sosyo ekonomik statüleri açısından katılımcılar incelendiğinde, bu değişken açısından dengeli dağıldıkları ve en düşük sosyoekonomik statüden en üst statüye kadar her sosyoekonomik statüden katılımcının mevcut olduğu görülmektedir. Meslek olarak da katılımcıların %29’u öğrenci, %21,8’i özel sektörde çalışan, %7,8’i memur, %7,5’i serbest meslek sahibi, %4,1’i işsiz, % 3,1’i iş adamı/kadını, ve % 2,3’ü esnaftır.
Ayrıca çalışmada, katılımcılara kendilerini en yakın hissettikleri parti de sorulmuştur. Burada en önemli cevap katılımcıların %50’sinin kendilerini hiçbir partiye yakın hissetmediklerini beyan etmeleridir. Diğer %50’nin ise %24,7’si kendisini CHP’ye yakın görürken, %6,4’ü BDP’ye, %4,5’i TKP’ye, %3,4’ü İşçi Parti’sine, %2’si AKP’ye ve %1,8’i MHP’ye yakın görmüştür. %7,2’si ise kendini “diğer” partilere yakın gördüğünü beyan etmiştir. Bu partiler arasında HEPAR, Yeşiller ve Sol gelecek, ÖDP, SDP ve SYKP gibi partiler yer almaktadır.
Çapulcu kimliği ve duygular
Gezi direnişinde ortaya çıkan “Çapulcu” kimliği katılımcıların çok büyük bir kısmı tarafından kabul görmüştür. Örneğin, katılımcıların %88’i “Kendimi tipik bir çapulcu olarak görürüm” ifadesine katılırken %10,1’i katılmamıştır. %1,9’u ise kararsız kalmıştır. Bu kimlik ile özdeşleşmenin Gezi Parkı protestolarına katılmayı önemli ölçüde yordadığı görülmüştür. Yani, kişinin kendisini çapulcu olarak tanımlama eğilimi arttıkça, eylemlere katılma ihtimali de artmıştır.
Aynı zamanda bu sosyal kimlikle ilgili duygular, başka bir deyişle çapulcu grup kimliğinin yarattığı duygular da araştırılmıştır. Özellikle de, çapulcu kimliği üzerinden hissedilen pozitif duyguların (örn., “Bir çapulcu olarak memnuniyet hissediyorum”, “Bir çapulcu olarak umutlu hissediyorum”, “Bir çapulcu olarak gururlu hissediyorum”) Gezi Parkı protestolarına katılımı yordamaktadır. Başka bir deyişle, söz konusu kimlikle bağdaştırılan olumlu duygular protestolara destek eğilimini de olumlu yönde etkilemektedir.
Peki bu ne anlama gelmektedir?
Sosyal psikoloji araştırmalarında, grup kimliği üzerinden hissedilen negatif duyguların kolektif eylemlere dönüştüğü gösterilmiştir.. Örneğin bir kişi bir grubun üyesi olmaktan dolayı engellenmişlik ya da diğer gruplara karşı kızgınlık hissedebilir. Bu durumda bu duygular kişiyi kolektif eylemlere yönlendirmede önemli bir araç olabilir. Bizim araştırmamızda ise çapulcu kimliğinin yaşattığı pozitif duygular kişilerin Gezi parkı protestolarına katılmalarında etkili olmuştur. Bunun bir sebebi çapulcu kimliğine sahip olanlar tarafından çapulcu kimliğinin oldukça pozitif olarak algılanmasıdır. Recep Tayyip Erdoğan’ın 2 Haziranda yaptığı konuşmasında "Çok açık net söylüyorum. Biz birkaç çapulcunun o meydana gelip halkımızı yanlış bilgilendirmek suretiyle tahrik etmesine pabuç bırakmayız. Bu millet, bize reyini verirken tarihine sahip çık diye verdi. Tabiatıma sahip çık diye verdi" dedi. Böylece, Recep Tayyip Erdoğan yeni bir kimliğe imzasını atmış, onun sayesinde Türkiye’de kolektif hareketlerle bağdaştırılan yeni bir sosyal kimlik oluşmuştur. Başbakan’ın “çapulcu” kelimesini söylerken ima ettiği şey oldukça negatif iken, kimliği sahiplenenler tarafından kimliğe yeni bir anlam ve oldukça da pozitif bir anlam atfedilmiştir. Çapulcu kelimesinin sözlük anlamı “Başkasının malını alan, yağma, talan eden kimse, talancı, yağmacı, plaçkacı” ya da “Düzene aykırı davranışlarda bulunan, düzeni bozan, plaçkacı” olmasına rağmen, Gezi Parkı protestolarında “direnişçi” gibi oldukça olumlu bir anlam yüklenmiştir. Böylece, bu kimliği sahiplenenler tarafından kelime oldukça pozitif bir sosyal kimliğe bürünmüştür. Bu da negatif bir kimliğin, kimliği sahiplenenler tarafından yeni anlamlar yüklenerek nasıl pozitif bir kimliğe dönüşebildiğini göstermesi açısından bir milat olmuştur.
Sistem ve düzen algısı ve duygular
Katılımcılar aynı zamanda Türkiye’nin düzenine, sistemine ve “yaşam tarzı”na odaklanarak bazı soruları cevaplamıştır. Buna göre, Türkiye’nin genel sistemini meşrulaştırma eğilimi azaldıkça, protestolara destek ve katılım da azalmıştır. Başka bir deyişle, Türkiye’yi adil bir ülke olarak görmek, Türkiye’de zengin ve yoksul için aynı fırsatların olduğunu düşünmek gibi genel sistemi meşrulaştıran maddeleri onaylama eğilimi arttıkça kolektif eylemlere katılım düşmüştür.
Ayrıca, katılımcıların Türkiye’nin düzen ve sistemiyle ilgili negatif duygular hissetmesi (örn., “Türkiye’nin sistem ve düzeninin bir ferdi olarak, engellenme hissediyorum”; “Türkiye’nin sistem ve düzeninin bir ferdi olarak, isyan duygusu hissediyorum”) kolektif eylemlere, yani Gezi Parkı protestolarına katılımı arttırmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, kolektif eylemlere katılımı, yukarıda da söz edildiği üzere, çapulcu grubunun üyesi olarak pozitif duygular hissetmenin yanında Türkiye’nin düzen ve sisteminin bir ferdi olarak negatif duygular hissetmek de etkilemiştir. Bu durum, sosyal protestolara katılımda duyguların çok önemli bir rol oynadığını göstermiştir. Başka bir deyişle, kişinin sadace grup kimliğinin yarattığı duygular değil, içinde yaşadığı sosyal, ekonomik ve politik sistem ve düzenin kişide yol açtığı sistem-düzeyindeki duygular da protestolara katılımda önemli belirleyicilerdir.
Politik güven, algılanan yeterlik ve eylemlere katılım ilişkisi
Katılımcılardan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetini genel olarak düşündüklerinde bu hükümeti 27 ayrı maddesi olan Politik Güven Ölçeği üzerinden değerlendirmeleri istenmiştir. Ölçek “İnsanların ihtiyaçlarına cevap veremiyorlar”, “Bize karşı niyetleri açık değil”, “Yeterli eğitim seviyeleri yok” gibi maddeler içermektedir. Sonuçlar, katılımcıların politik güveni azaldıkça Gezi Parkı eylemlerine katılım eğilimlerinin arttığını göstermiştir. Bu durum, hükümete karşı güvensizlik ve adaletsizlik algılamanın kolektif eylemde önemli bir belirleyici olduğuna işaret etmiştir.
Bunun yanı sıra, protestolara katılımda diğer önemli bir değişken de katılımcıların mevcut durumu değiştirebileceğine ilişkin inançlarıdır. Örneğin, katılımcıların hükümetin kararlarını değiştirebileceğine, kendi hakları için hükümete karşı durabileceklerine, Gezi Parkı’nın park olarak kalmasını sağlayabileceklerine yönelik yeterlik algıları güçlendikçe kolektif eylemlere de katılımları da artmıştır. Dolayısıyla, mevcut düzene ve gidişe “dur” diyebileceğine ve bunu değiştirebileceğine inanma kolektif eylemlerin önemli bir belirleyicisidir.
Özetle, Gezi Parkı eylemleri sosyal psikolojik bir perspektiften incelendiğinde, hükümete karşı politik güveni düşük ama çoğunlukla bir partiyle özdeşim kurmayan, kendini “çapulcu” olarak tanımlama eğilimi yüksek ve söz konusu grup kimliğinden ötürü olumlu duygular hisseden, Türkiye’deki genel sistemi meşrulaştırmayan ve Türkiye’nin sistem ve düzeninden ötürü olumsuz duygular hisseden, protestoların da etkili sonuçlar vereceğine inanan kişilerin Gezi Parkı eylemlerini daha fazla destekleme ve bu eylemlere katılma eğiliminde oldukları görülmüştür. Kuşkusuz, Gezi Parkı olgusu, mevcut çalışmada ölçüldüğünden, çok daha karmaşık ve çok boyutlu bir olgudur. Ancak bu çalışmanın Gezi parkı eylemlerinin sosyal psikolojik arka planının -kısmen de olsa- anlaşılmasına ışık tutacağı kanısındayız.