Güncelleme Tarihi:
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda şunları söyledi:
Konuşmama başlamadan önce sel felaketinden dolayı Trabzonlu kardeşlerime geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Hayatını kaybeden vatandaşımıza Allah’tan rahmet diliyorum.
Konuşmamın yine hemen başında geçen hafta idrak ettiğimiz AK Parti'nin 12. Kuruluş yıl dönümünün hayırlı olmasını diliyorum. Son nefesimize kadar alnımızın akıyla ülkemiz milletimiz ve insanlık için çalışmayı bize mukadder eylesin diye dua ediyoruz.
AK PARTİ 12 YAŞINDA
AK Parti 12 yaşına ulaştı. Bir siyasi parti için 12 yıl çok uzun bir süre değildir. 12 yaşında olsa da hareketimiz davamız meselemiz 12 yıla değil binlerce yılın devamıdır. Her fırsatta ifade ediyorum. Ak Parti Selçuklu çınarının cumhuriyet çınarının yani kökü çok derinlerde olan bir partidir. Yani Yunus’un ifade ettiği “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” düşüncesiyle AK Parti çok köklü bir davanın tezahürü olarak AK Parti ismiyle görünerek ortaya çıkmış bir harekettir.
Kendimize üç tarih belirledik. Bu tarihlerden bir tanesi cumhuriyetimizin yüzüncü yıl dönümü 2023. Bir diğeri 2053 dedik. Çünkü o da bir çağın kapatılıp bir çağın açılmasının 600. Yıl dönümü. Bir diğeri de 2071. O da bininci yıl. Alparslan’ın başlattığı hareketin bininci yılı, Malazgirt’teki büyük zaferin birinci yılı. Hedefi olmayanın başarıya kilitlenmesi mümkün değildir.
AK Parti’de tıpkı Türkiye gibi, o kadim tarihinden güç alarak eğilmeden savrulmadan fırtınalara boralara boyun eğmeden büyük bir kararlılıkla geleceğe yürümeye devam edecektir.
12 yıl önce AK Parti olarak tezahür etmiş olan kadim hareket, Türkiye ve içinde bulunduğumuz coğrafya için ibretlik bir sürecin içinden geçmiş ve bugünlere ulaşmıştır.
SABIR YOKSA ZAFER DE YOK
AK Partiyi diğerlerinden farklı kılan çok sayıda özelliği olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. AK Parti sırtını statükoya yaslamış bir parti değildir. AK Parti gücünü yetkisini mevcudiyetinin sırrını belli çevrelerden devşirmiş bir parti değildir. AK Parti dengeleri gözeterek değil, daha en başından itibaren hakka inanarak, millete inanarak, bu inançtan zerre kadar taviz vermeyerek bugünlere ulaşmış bir partidir. Şunu burada tüm teşkilatımıza tekraren hatırlatmak istiyorum. Biz bu yola çıkarken belli makamlara ulaşmak arzusuyla çıkmadık. Biz her ne olursa olsun iktidar bizim olsun anlayışıyla bu yola çıkmadık. Hiçbir zaman her yol mubah demedik. Biz zafere değil, hedefe değil. O hedefe giden yola inanmış bir kadroyuz.
Önemli olan o yolda sapmadan, tuzaklara düşmeden aldanmadan ve aldatmadan ilerleyebilmektir. Yolun önemini unutanlar, yol arkadaşlarının önemini unutanlar her neyle olursa olsun kestirmeden menzile varmak isteyenler, o mevziiye varsalar da orada tutunamazlar.
Sabır yoksa zafer de yoktur. Sabreden için zafer mukadderdir. İşte bu hareket AK Parti’nin içinden geldiği misyonunu yüklendiği hareket en başta sabrı kendisine yol azığı etmiş bir harekettir
DÜŞTÜK YİNE KALKTIK
Biz, “yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer” olduğuna gönülden iman ettik. Biz ne yapsalar boş dedik. Ardından bir şey daha ifade ettik. Göklerden gelen bir karar vardır dedik. Tarih boyunca nice engellerle karşılaştık. Nice sıkıntılar yaşadık. Nice yaralar aldık. Ama hiçbir zaman vazgeçmedik. Düştük yine kalktık. Düştük yine kalktık. Hiçbir zaman yılgınlık içinde umutsuzluk içinde olmadık. İlkelerimizden hiçbir zaman taviz vermedik. Dava kararlılığımızdan hiçbir zaman geri adım atmadık. Biz zaferin çok uzakta olduğunu görüp hakkı terk edenlerden yani eline silah alanlardan, şiddeti bir metod olarak görenlerden de hiçbir zaman olmadık. Çünkü haklı olduğumuzu biliyorduk.
Buradan öteye de yine sabırla hareket edeceğiz. Yine sabırdan tahammülden halktan yol arkadaşlığından vazgeçmeyeceğiz. Sırtını statükoya dayayan, millet dışında güç odaklarına dayayan er yada geç kaybetmeye mahkumdur.
Bizler AK Parti olarak, teşkilat olarak çok uzun bir yoldan geliyoruz. Her türlü acıyı yaşadık. Zulme baskıya zorlamaya dışlamaya maruz kaldık. Dikkatinizi çekiyorum. Zulme baskıya ötelemeye maruz kalan kadro, hareket sadece biz değildik. Bizimle birlikte temsil ettiğimiz sessiz yığınlardı.
Bu ülkede çoğunluğun halkın seçtiği hükümetler hukuksuzca alaşağı edildi. Başbakanlar hukuksuzca idam edildi. Demokrasiye darbeler vuruldu. Milletin partileri kapatıldı. Hükümetler yasalar çiğnenerek sınırlandırıldı. Elleri kolları bağlandı. Son derece karanlık işler çevirildi. Terörle faili meçhulllerle hükümetler millet korkutulmak sindirilmek istendi.
ARKASINDA İSRAİL VAR, BELGELERİ ELİMİZDE
İşte şu anda Batı demokrasi sandık değildir veya demokrasi sadece sandık değildir diye işlemeye başladılar. Ama biz diyoruz ki sandık milli iradenin ta kendisidir.
Şu anda işte Mısır’da uygulanan budur. Ne diyorlar, demokrasi sandık değildir. Arkasında neresi var İsrail var. Çünkü İsrail, elimizde belgeleri var. 2011 seçimleri öncesinde Fransa’da yapılan bir oturumda, adalet bakanı ile bir entelektüel konuşuyor. O da Yahudi. Aynen şu ifadeyi kullanıyorlar. “Mısır’da Müslüman kardeşler seçimi kazansa da onlar kazanamayacaktır. Çünkü demokrasi sandık değildir.” Aynen. Uygulama bu.
GEZİ OLAYINDA MİLLETİM GEREKEN DERSİ GEREKENLERE VERDİ
Türkiye olarak dünyaya demokrasi dersi vermeliyiz. İşte malum Gezi olaylarında benim milletim iradesine sahip çıktı ve gereken dersi, gerekenlere gerektiği şekilde verdi. Ama cam çerçeve indirerek değil, Molotof kullanarak değil. sadece yasalar içinde hukuk içerisinde meydanlarda ne söylenmesi gerekiyorsa bunu söyleyerek bu dersi verdi. Milli iradeyi çok çetin bir mücadelenin sonucunda bu noktaya taşıdık. Burayı muhafaza etmek yükseklere taşımak zorundayız.
BEN DEĞİL ARKADAŞIM BU İŞE DAHA LAYIK DİYEBİLMELİYİZ
Rehaveti asla kaybedemeyiz. Mart seçim ayımız. Biz bu seçime, ben değil biz diyerek devam edemeyiz. Öyle hazırlanacağız. Bize saldıranlar kadar bizim üzerimizden millete saldıranlar kadar, bizi birbirimize düşürmeye çalışanlara karşı da her an her saniye uyanık olacağız.
On yıllar boyunda yaptığımız gibi sabırdan tahammülden meşruiyetten asla taviz vermeyecek, ama milletin emaneti de gözümüz gibi namusumuz gibi koruyacağız.
Ben olacağım değil. Ben değil arkadaşım bu işe daha layık diyebilecek bir nezaketi göstermek bizi çok daha güçlü kılacaktır.
Bize diktatör diyenlere hodri meydan diyorum. Mart ayında seçim var. Özgür şeffaf şekilde millet sandık başına gidecek. Son sözü millet söyleyecek. Son kararı millet verecek.
DİKTATÖR DİYENİ SALLANDIRIRLAR MISIR'DA OLDUĞU GİBİ
Bir Hacı Bektaş düşmanı saldırıda bulunuyor. Ancak muhalefet milletvekilleri saldıgana etten duvar örüyorlar. Saldırganı okşuyorlar. Bu kendini bilmez kısa bir süre sorgulandıktan sonra bakıyorsunuz hemen ödüllendirilircesine salıveriliyor. Sonra utanmadan sıkılmadan diktatörlükten bahsediyorlar. Kimse kusura bakmasın. Diktatörlüğün olduğu yerde kimse diktatörlüğü ağzına alamaz. Gazeteler dergiler televizyonlar yayın yapamaz. Sallandırırlar, Mısır’da olduğu gibi.
Türkiye’de kim böyle bir şeyden bahsedebilir. Çıkacaksın meydanlarda konuşmanı yapacaksın. Kanuna aykırı olarak bunları yapacaksın. Sevsinler seni.
“CHP’DE LİDERLİK BOŞLUĞU VAR”
CHP’de zaten çok ciddi bir liderlik boşluğu var. Genel başkan boşluğu vardı. CHP genel müdürünün dahi kontrolünden çıkmış durumda. CHP şu anda sadece sokakta şiddet uygulayanlarla, cam çerçeve kıranlarla ancak gündeme gelen bir partidir. CHP’nin gündemi artık barbarlar, medya kuruluşları tarafından belirleniyor. CHP her kafadan bir ses çıktığı umutsuz bir parti haline geldi.
Bu ülkenin başbakan yardımcısı yumruklanıyor.
“SON SÖZÜ SANDIK SÖYLEYECEK”
Kürsüde kalkıp da benim başbakan yardımcımdan özür dahi dilemeyeceksin. Ve elemanların onu okşamaya başlayacaklar. Etten duvar örecekler. Ondan sonra da savcılığa kadar yanında olacaklar. Görev ifa edecekler. Siz hangi diktatörlükten bahsediyorsunuz? Sevgili milletim CHP denilen siyasi parti ne yazık ki çok talihsiz ellerdedir. Demokrasi için bu çok büyük bir talihsizliktir. CHP öfkenin şiddetin diline daha fazla sarılacaktır. Geçmişte bunu defalarca yaptılar. Hiçbir zaman kazanamayacaklarını anlayınca da şiddeti körüklediler. Ama bugün ne biz, ne de aziz millet bu bayat senaryoya asla ve asla geçit vermeyeceğiz. Son sözü sandık söyleyecek.
Mısır’daki hiçbir cemiyet diktatörlük veya buna gerekçe teşkil edecek şiddete başvurmamıştır. Mısır halkı haklı olduğunu biliyor. Meşru zeminden asla taviz vermiyordu. 60 yıl 70 yıl süren rejimin ardından demokratik rejim için kolları sıvadı. Serbest seçimler yapıldı ve halk kendisini yönetecek kadroyu iş başına taşıdı. Yüzde 52 oy ile Sayın Mursi’yi işbaşına getirdi. Değerli arkadaşlar süratle bir anayasa oylaması yapıldı. Yüzde 65 oyla bir anayasa kabulü oldu. Batı, bir yıllık süreçte Mursi halkını kucaklamadı diyor. Ne yazık ki İslam ülkelerinin birçoğunda aynı şekilde kullananlar var.
“MURSİ SİSİ’Yİ GÖREVE GETİRDİ SAVUNMA BAKANI YAPTI”
Bir şeyi sormak istiyorum. Bir yıl içerisinde bu nasıl kucaklamamak ki, mevcut kabinenin 3’te 2’si hala kabinesini oluşturuyordu. Üçte birini değiştirmişti. Kendisine bu darbeyi yapan Sisi, genelkurmay başkanlığına Sayın Mursi’nin getirdiği kişiydi. Arkasından da kendisini milli savunma bakanı yaptı. Bizim buraya da geldi. Şu anda cumhurbaşkanlığına gelen kişi, aslında Sisi’nin yönettiği bir kişidir. Onu da anayasa mahkemesi başkanlığına Sayın Mursi getirildi.
KİLİSELERİ YAKTILAR
Bu darbede 17 yaşındaki Esma vardır. Bebekler vardır. İnsanlar acımasızca öldürülmüştür. Bunların Suriye’de olduğu gibi bizim kutsal mekanlarımıza saygısı kalmamıştır. Hristiyanların da kutsal mekanlarına saygısı kalmamıştır. Müslüman Kardeşler kiliseleri korurken, bunlar kiliseleri yakmıştır. Bakın yüz bini aşkın ölü var Suriye’de.
Batı nerede? Hani insan halkları evrensel beyannamesi? Kendileriyle ilgili böyle olduğu zaman dünyayı ayağa kaldıranlar şimdi ne yapıyor? İnanın hepsi arkada gülüyorlar. Sonra da utanmadan sıkılmadan çıkıp mesaj veriyorlar. Hepsiyle bunları konuştuk.
MISIR ORDUSUNUN İNANÇLI İNSANLARI: NASIL SİLAH DOĞRULTUYORSUNUZ
Arap dünyasının içinde zenginlerinin olduğunu biliyoruz. Ama biz İslam dünyasının içinde zekata muhtaç olanları da biliyoruz. Acaba kaç tanesine ellerinizi uzattınız? Hangisinin yanına gittiniz? Aynı şekilde İslam dünyasının Uzakdoğu’ya doğru uzanalım. Oraların halini de biliyoruz. Doğru, bir kaymak takım da var. Ama orada sefaleti yaşayanlar da var.
Bunlar Victor Hugo’nun sefilleri değil, bizim sefillerimiz diyordu ya. Bunlar diktatörlere sahip çıkıyorlar. Farkları bu. Mısır halkı son derece onurlu şekilde, hem oruçlarını tuttular hem de oylarının savundular.
Ben buradan Mısır ordusunun inançlı insanlarına sesleniyorum. Siz o Müslüman kardeşlerinize nasıl silah doğrultuyorsunuz? Sizin zerre kadar inancınızda, imanınızda bir titreme yok mu? Mısır bu tecrübeyi geçmişte de yaşadı ama bu denli yaşamadı.
SAYIN BAHÇELİ MISIR'DAKİ DARBEYİ KABULLENEBİLDİNİZ Mİ?
Şimdi sayın Bahçeli çıkmış. 'Mısır’daki darbeyi kabullenemedi' diyor. Sayın Bahçeli, siz Mısır’daki darbeyi kabullenebildiniz mi? Bu darbe sizin içinize sindi mi? Hazmedebildiniz mi? Evet biz Mısır’daki darbeyi kabullenemiyoruz ve kabullenmeyeceğiz. Zira Mısır’daki darbeye sessiz kalırsak, yarın sesimizi çıkarmaya hakkımız olmaz. Yarın aynı tuzağı bize kurduklarında sesimizi çıkarmaya hakkımız olmaz. Şu anda islam dünyası adeta hazreti Yusuf’u kuyuya atanlardan farksız durumdadır.