Güncelleme Tarihi:
14 Temmuz 1987 günü, saat 17.00’de sıkıyönetim kalkacak ve yerine resmi adıyla “Olağanüstü Hal Bölge Valiliği” kurulacaktı. O gün Diyarbakır Valisi olan Hayri Kozakçıoğlu da Türkiye’nin ilk OHAL Valisi ya da gazetecilerin taktığı adla “Süper Vali” olacaktı.
O gün Diyarbakır’daydık Cüneyt Arcayürek’le ve Türkiye’nin ilk OHAL Valisiyle röportaj yapan ilk gazeteciler olmak istedik.
“Olur” dedi Kozakçıoğlu: “Saat 17.00’de kararnamem açıklanacak. 17.01’den sonra burada olun.”
“Kürt” demenin yasak olduğu yıllarda OHAL Valisi olan Kozakçıoğlu bölgeyi çok iyi biliyordu ve hiç abartmadan ama görevi gereği bildiği gerçekleri de açıklamadan işini yapmaya çalışıyordu. Bu yüzden olsa gerek OHAL Valisi olarak ilk demecini verirken “Ne kadar et verirlerse o kadar yemek yaparım” yaklaşımındaydı.
ÖZAL, KENAN EVREN'İN AKRABASI KOZAKÇIOĞLU'NU ATAYARAK ASKERİ İKNA ETTİ
Gazeteci Celal Başlangıç, Kozakçıoğlu'nu anlattı |
“Yazılmamak kaydıyla” çok özel görüşmelerim, bana yaptığı çok özel açıklamaları oldu Kozakçıoğlu’nun. Bugüne kadar meslek ilkelerim gereği bunları yazmadım, ama artık yazabilirim.
KÜRT PARTİSİ KURULMALI DEMİŞTİ
Kürtçe konuşmanın bile kanunla yasaklandığı yıllarda OHAL Valisi olarak özel sohbetlerimizde bana “Sorunun çözümü için Kürtçe serbest bırakılmalı, ayrıca bir Kürt Partisi kurulmalı” demişti.
O yıllarda bu demeç var ya, yalnızca Cumhuriyet’e manşet olmaz, Türkiye’yi sallardı. Ama “yazma” demişti, bugüne kadar da yazmadım.
MESLEK İLKELERİMLE İNSANLIĞIMIN ÇATIŞTIĞI OLAY
Bir keresinde randevu alıp odasına gittim. Elimde bazı belgeler vardı. Bunlardan biri de Diyarbakır’ın bir köyünde köylülere ağır işkence yapan, erkekleri köyün meydanında anadan doğma soyup penislerine ip bağlayarak köyün kadınlarına çektiren bir yüzbaşıyla ilgiliydi.
Şikâyet dilekçeleri, görgü tanıklarının anlatımı, köylülerin fotoğrafları…
“Bunu haber yapacağım, bir açıklamanız var mı?” diye sordum.
Masasının en alt çekmecesine eğilip yeşil bir dosya çıkardı Kozakçıoğlu. O dosyada benim elimdeki belgelerin bir adım ilerisi vardı. Komutanın üstlerinin ve altlarının olayla ilgili verdiği ifadeler… Hepsi de olayı tüm çıplaklığıyla anlatmıştı.
“Bak” dedi ve ekledi: “Bu dosya askerden geldi. Şimdi ben bu yüzbaşının görevden alınması için Özel Kolordu Komutanlığına bir yazı yazacağım. Ama bu haber Cumhuriyet’te çıkarsa iş inatlaşmaya biner ve asker o yüzbaşıyı görevden almaz. Hatta erken terfi bile ettirebilir. Sadece o köylüler diğer diğerleri de aynı muameleye maruz kalır. Ama yazmazsan belki görevden aldırabilirim.”
Meslek ilkelerimle insanlığımın bu kadar çatıştığı olay az başıma gelmiştir. Yazmadım. Ama takip ettim. 15 gün sonra o yüzbaşının tayini çıkmıştı.
HAYATIMI KURTARDI
Hayatımı da kurtarmıştı Kozakçıoğlu.
18 Haziran 1988'de büyük bir trafik kazası geçirdik Şanlıurfa’nın Suruç İlçesi'nde. Bir tankerin altına girmişti Cumhuriyet’in aracı. Gazetenin Güney İlleri İdare Müdürü Cebrail Demir ile şoför Kadir Kağnı hayatını kaybetmişti. Tek sağ çıkan bendim araçtan. Ama yaşama şansım yüzde 5’ti. Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Hasan Cemal’in araması üzerine askeri bir helikopter gönderdi Kozakçıoğlu. Beni Diyarbakır’a, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kaldırdılar. Hayatım kurtulmuştu.
Yaklaşık altı ay sonra iyileşip ayağa kalkınca arkadaşım Cengiz Mumay'la birlikte ilk yaptığımız haber Cizre’nin Yeşilyurt köylülerine bir binbaşının “dışkı yedirme”si olmuştu. Öyle olmadığımı bildiği halde dönemin Özel Kolordu Komutanı Hulusi Sayın ile birlikte düzenlediği basın toplantısında adımı vermeden “Bu haberi yazanlar PKK’nın lehine haber yapıyor” gibisinden bir açıklama yapmıştı. Eminim bu sözünün doğru olmadığını söylerken de biliyordu Kozakçıoğlu.
Hemen arkasından toplanan OHAL Valileri toplantısında “Adamın hayatını kurtardık, hala aleyhimizde yazıyor” dediğini duydum.
Allah için doğruydu, hayatımı kurtarmıştı ve ben aleyhinde yazmıştım.
Bugün öğrendim ki, hayatımı kurtaran adam intihar etmiş.
Ne diyeyim, toprağı bol olsun.