Güncelleme Tarihi:
Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
Ulu bir çınarın gölgesinde 34. olağan kurultayımızı yapıyoruz. Bu ulu çınarın adı CHP'dir.
Kendini yenileyen, tarihin derinliklerinden gücünü alan, geleceğe umutla bakan bir çınarın mensuplarıyız biz. CHP'liyiz. Köklerimizle, tarihimizle her zaman, her yerde onur duyduk, onur duymaya devam edeceğiz.
Bu çınar her kurultayında filizler verir. Bu çınar, filiz verdiği ölçüde büyür.
Geleceğe daha kararlı, daha onurlu bir bakışla yürüyeceğiz ve yürümeye devam edeceğiz.
Milli mücadele kahramanımız başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün genel başkanlarımızı şükranla anıyorum. Ebediyete intikal edenlere rahmetle anıyorum. Onların aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Onlar bugünün Türkiye'sini, çağdaş Türkiye'yi kurmak için yola çıkmışlardır.
CHP'nin tarihi, emperyalizmle mücadelenin tarihidir, bağımsızlığımızın tarihidir, Kuvay-i milliyecilerin tarihidir.
Bütün yurttaşlarımız bilsinler ki, tam bağımsızlıkçı anti emperyalizm duruşumuzda ne şimdi, ne gelecekte, bir milimlik sapma bile yapmayacaktır CHP.
CHP kadroları zamanın ruhunu en iyi okuyan kadrolardır. Cumhuriyeti kurarken de, çok partili yaşama geçerken de, sosyal demokrasiyi bu ülkeye getirirken de bunu yaptılar.
CHP'liler ilkesiz ulusal siyaset yapmazlar. Bunlar halkın çıkarları, toplumun çıkarları üzerine inşa edilmiştir. Eğer siz politikalarınızı kişilere endeksli yaparsanız, başarısızsıznızdır demektir.
"SOSYAL DEMOKRASİNİN TEMELİNDE DEĞİŞİM, DEĞİŞİM DEĞİŞİM VAR"
Sosyal demokrasinin temelinde ilerleme ve değişim vardır. Rant yok, insan vardır. İnsan merkezlidir sosyal demokrasi. Toplumda var olan eşitsizlikleri, haksızlıkları, mağduriyetleri gidermek için yola çıkmışlardır.
Onun için diyoruz ki, sosyal demokrasinin temelinde değişim, değişim, değişim vardır.
Nedir değişim? Çağdaş uygarlık düzeyini yakalama ve aşma onu aşma güdüsüdür. Eğer siz çağdaş uygarlığı yakalar, aşma azmini gösterirseniz, bundan kazançlı çıkan ülkedir. haktır.
Bizim değişim anlayışımız, ATA'nın işaret ettiği çağdaş uygarlık hedefidir.
Değişimden herkes memnun olur mu? Değişimden her bireyin, her siyasal partinin memnun olmadığını da bilmeniz gerekir. Unutmayın; sistemden beslenenler değişimden memnun olmaz, değişime karşı çıkarlar.
Değişimden yana olanlar ilerlemeciler ve devrimcilerdir.
Değişime karış olanlar statükoculardır. Onlar bazen istikrar bozulmasın diye değişime karşı çaba harcarlar. Ancak biz onların çıkarlarının üzerine kurulacak bir değişim için yola çıktık.
SOSYAL DEMOKRASİNİN 3 TEMEL ÖZELLİĞİ
Sosyal demokrasinin üç temel özelliği vardır;
1- İnsan merkezlidir
2- Evrenseldir
3- Katılımcılığı öngörünün.
İnsan merkezlidir, çünkü insana onurlu bir geleceği vermek için yola çıkmıştır. Evrensellik CHP'liler, laik, aydınlanmacı idealleri ile evrenselliği benimsemişledir. Bu bağlamda yola çıktık, bu bağlamda çalıştık.
Katılımcılık; özgürlükler geliştikçe, çok önemli bir durum olarak önümüzdedir. Siyasal karar mekanizmalarına halkın daha fazla katılmasını sağlamak, CHP'lilerin temel hedefi ve amacıdır.
Eskiden sosyal demokratlar sadece adil hakça bölüşümden bahsederlerdi. Şimdi biz diyoruz ki, işçisiyle, çiftçisiyle, sanayicisiyle önce üreteceğiz, sonra gönenci bölüşeceğiz.
CHP olarak önceliğimiz yoksulluğu paylaşmak olmadı, yoksulluğu bir övünç alanı olarak görmeyeceğiz.
Halkın zenginleşmesini sağlayacağız ve gönenci toplumun tüm kesimlerine yayacağız. Hedefimiz bu olacak.
Zamanın ruhunu iyi okuyacaksanız, geçmişi de, içinde bulunduğunuz koşulları da geleceği de çok iyi tahlil etmeniz gerekiyor. 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra dünya i
Birinci dalga, avcılıktan tarım toplumuna geçiş. İkinci büyük dalga, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş dalgası gelmiş ve tüm dünyayı sarmış. Üçüncü dalga sanayiden bilgi toplumuna geçiş sürecinin başlamasıdır. Bugünkü yüzyılda, zenginliğin ve refahın temelleri artık değişmiştir. Artık bilgi toplumuna endekslenmiştir.
ÖZGÜRLÜK VURGUSU
Siyasetçinin, toplumu değiştirmek isteyen siyasetçinin bu olguları görmezden gelmesi mümkün değildir. Bu süreçte devletin görevi sosyal piyasa ekonomisinin sağlıklı işlemesini sağlamaktır.
Bir ülkenin zenginleşmesi tasarrufa, yatırıma bağlıdır. Onun için diyoruz ki; 20 büyük ekonomi içindeyiz. Ama tasarruflarımız, yatırımlarımız yetersiz.
Tüketime endeksli bir toplum, gelecekte güçlü bir toplum olmaz.
Bilgi toplumunun, bilgi ekonomisinin kaynağı üniversitelerdir. Üniversiteler toplumu ileriye götüren temel eğitim kurumlarıdır. Üniversiteler özgür değilse, bilim insanı da özgür değilse, bilgi üretemez, bilgi toplumuna katkı veremez. CHP olarak biz, üniversiteler özerk olmalı, bilim insanları özgür olmalıdır diyoruz.
Bilgi toplumu, entellektüel birikimi yüksek olan bir toplumdur. Entellektüellerin çabasıyla gelişir serpilir. Ama malesef, geldiğimiz süreçte entellektüellerin aşağılandığı, onların hapislere atıldığı bir süreci yaşıyoruz.
Gelişmiş ülke, kişi başına gelirin en yüksek olduğu ülke değildir. Öyle öyle olsaydı, petro dolarları olan ülkeler, en gelişmiş ülke kabul edilirdi. Gelişmiş ülke, bilgi toplumunu benimseyen, onu geliştiren ülkedir. Üniversiteye bakış açımızı yeniden şekilledirmek, toplumun önüne getirmek isteriz.
CHP'nin neden bilgi ekonomisine önem verdiğinin yüce milletimizin takdirine sunmak isterim. Üniversiteleri ayakta olan bir ülke, üreten ülkedir, dünyada söz sahibi olan bir ülkedir, saygın bir ülkedir, demokrasisi gelişmiş ülkedir, dünyaya marka olan bir ülkedir.
Peki bizim suskun üniversitelerimiz, ortaçağın medreselerine dönüştürülen üniversitelerimiz? Bunu CHP olarak kabul etmiyoruz. Özerk üniversite, özgür bilim adamı diyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiçbir döneminde eğitimle ilgili bir yasal düzenleme üniversiteler devredışı bırakılarak, siyasal partiler, eğitimciler devredışı bırakılarak, bir düzenleme TBMM'ye gelmemiştir. 4+4+4 Bakanlar Kurulu'nda, MEB'de görüşülmeden, üniversitelerde görüşülmeden TBMM'ye gelmiş. Kanun teklifini verenlerin de hiçbirisi eğitimci değildir. Buna karşı direnen tek bir siyasal parti var, o CHP'dir.
Aklın özgürleşmesinin önündeki engeller kaldırılmadığı sürece, Türkiye bilgi toplumuna dönüştürülemez. Eğitim, bütün çağdaş ülkeler için stratejik bir alandır. Tartışılır konuşulur ve ondan sonra yasalaştırılır. denenir, ondan sonra uygulamaya konulur. CHP olarak biz seçim programımıza koyduk; şunu söyledik, her yıl 10 bin üniversite öğrencisi yurtdışına doktoraya gönderilecek. 5 yılda 50 bin bilim adamını düşünün. Türkiye'yi bilim toplumu yapacaktır. Tren hala kaçmış değil; hala söylüyoruz; eğitime özen gösterin.
Yeni gelişen dört trendi bilginize sunmak isterim;
Çin ve Hindistan ekonomilerinin yarattığı yeni bir küresel iş bölümü var.
Enerji giderek pahalılaşıyor
İklim değişikliğinin yarattığı yeni bir ekonomik gerçek
İnovasyon toplumu yaratmak
"HIZLI BALIK YAVAŞ BALIĞI YUTUYOR"
Büyük balık, küçük balığı yutar. Dünya değişti, artık hızlı balık yavaş balığı yutuyor. İşin özü budur, Türkiye hızlı olmak, güçlü olmak, üretmek, gönenç toplumu olmak zorundadır.
Bu stratejinin en önemli silahı hızlı yetenek inşasıdır. Bunun yolu çağdaş eğitimle olur. Türkiye'nin elindeki en önemli silah ne bor madeni, ne toryum madenidir. En güçlü silah, genç ve başarıya aç insan potansiyelidir. Bunu harekete geçirmemiz gerekiyor.
Üreten Türkiye diyoruz. Nasıl olacak?
Türkiye'nin üretebilmesi için, dört politikanın bilinmesi ve yürütülmesi gerekiyor.
Vergi politikanızı, para potilikanızı, bütçe politikanızı ve teşvik politikanızı buna göre yapılandırmanız gerekiyor.
"EN BÜYÜK SORUN İŞSİZLİK"
Üretmeyen Türkiye'nin en ciddi sorunlarından birisi işsizliktir. Her dört gencimizden biri işssiz. Kadınlar büyük ölçüde çalışma yaşamının altına itildi. Şu anda sosyal toplum bu halde;
1- Genç boşanmalar çığ gibi artıyor
2- İş kazalarında Avrupa birincisi, dünya üçüncüsüyüz.Son 10 yılda 10723 kişi iş kazasında öldü. Terörden daha fazla
3- Kadına şiddet yüzde 1400 arttı
4- Hapishaneler tıka basa doldu.
5- İcra dairelerinde dosya sayılarında ciddi patlama var.
İşsizlik bütün kötülüklerin anasıdır. İşsizlik, sağlıklı, geleceğe güvenle bakan bir toplumun en büyük tehlikesidir. Bu tehlikeyi görmemiz gerekir.
Neden üreten Türkiye diyoruz? Üreten Türkiye, işsizliği engelleyen bir Türkiye'dir.
Tüketen Türkiye, finans sektörünü ön plana çıkaran bir Türkiye'dir. Son 10 yılda ödediğimiz faiz 328 milyar dolar, bu ülkenin insanları faiz ödedi. 10 tane GAP yapıyor.
2003/10 arasında ithal ettiğimiz gıdaya 70 milyar 449 milyar dolar ödedik. Nasıl oluyor da son 10 yılda Türkiye bu hale geliyor?
Biz neden üreten Türkiye diyoruz?
Bunun ilk hedefini koyan ülkemizde Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Bu partinin kurucu genel başkanı MKA'ır. O diyor ki, çalışın, üretin. Onun için diyoruz; ''önce üreteceğiz, çalışacağız, sonra gönenci, toplumun her kesimine hakça dağıtacağız...''
"BAKIN BÖYLE BURNUNUZU SÜRTERLER"
Dış politikada Türkiye tarihinin en büyük kırılmasını yaşıyoruz. Batının egemenlerinin Ortadoğu'da taşeronluğunu üstlenirseniz, bakın böyle burnunuzu sürterler.
Unutmayın, egemen güçler ateşi elleriyle tutmazlar, ateşi tutacak maşalar ararlar. Onun için diyoruz, taşeronluğa soyunmayın, ateşi tutacak maşa olmayın. Onurlu olun, dik durun. Burası Mustafa Kemal'in ülkesidir.
Ne diyorduk? Yurtta barış, dünyada barış diyorduk. İşte Mustafa Kemal'in duymak istediği bu, halkımızın duymak istediği bu. Yurtta da barış istiyoruz, dünyada da barış istiyoruz.
Uçağımız düştü, 25 gündür nasıl düştüğünü bilmiyoruz. Bunlar saygın bir devlet mi, yoksa Türkiye Cumhuriyeti bir aşiret devlet mi? Kendi uçağının nasıl düştüğünü bilmeyen bir yönetim anlayışı olur mu?
Ne diyorlardı sıfır sorun; Tam bir sorunlar batağına sürüklenen Türkiye.
"SURİYE'DEKİ KATLİAMLARA KARŞIYIZ"
Suriye'deki olaylar dolayısıyla soruyorlar? Niye savaş istemiyorsun? Yoksa Esad'ı mı destekliyorsun?
Suriye'deki katliamlara, orantısız güce her zaman karşı olduk. Kınıyoruz. Kınamaya da devam ediyoruz.
Değil ülkemizde, değil Suriye'de, bütün dünyada hiçbir insanın burnunun kanamasını istemeyiz. Çünkü bizim yüreğimizde insan sevgisi var.
Elbette ki, Suriye'ye barışın, özgürlüklerin gelmesini istiyoruz. Bizim görüşümüz, uluslararası hukuk neyi öngörüyorsa, biz de onu öngörüyouz. BMGK nasıl karar alırsa, biz de o karara uyarız. Ona destek veririz.
Savaş istemiyoruz. Bölgemizde de savaş istemiyoruz. Mustafa Kemal Atatürk'ün söylediği, "zorunlu olmadıkça, savaş bir cinayettir". Biz ulusal kurtuluşu savaşını 7 düvele karşı verdik. Topraklarımız işgal altındaydı, onun için savaştık. Kıbrıs'ta insanlarımız katlediliyordu. Onun için, yine bir sosyal demokrat lider, Bülent Ecevit Kıbrıs'a gitti. Barış harekatını gerçekleştirdi.
Tam bir yıl önce hükümete çağrıda bulunduk; ulusaraası bir Suriye konferansı düzenleyin, İran'ı, Rusya'yı, AB'yi, Suriye'de iktidar ve muhalefet temsilcilerini çağırın. Ellerinin tersiyle ittiler bizim önerimizi. Tam bir yıl sonra Rusya bizim önerimizi sahiplendi. Lavrov, uluslararası Suriye konferansını Rusya'da toplandı. Kimin saygınlığı arttı? Savaş kışkırtıcılığı yapan mı, sorun çözen mi? İşte CHP budur.
"PEKİ MALATYA'YA O FÜZE KALKANINI NİYE KURDUN"
Suriye'de katliam var deyip, sabah akşam savaş tamtamları çalacaksın, öte yandan bir katil olan, katliamlar yapan Ömer El Beşir'i de Türkiye Cumhuriyeti'ne çağırıp, 'merhaba' diyeceksin. Türkiye Cumhuriyeti'nin katillerle işi yoktur. Uluslararası mahkemelerin mahkum ettiği bir katili sen hangi yüzle, hangi insan hakları anlayışıyla Türkiye'ye davet ediyorsun?
İç politikada manevra yapıyorlar; İsrail bizim düşmanımız. İsraille kavga ediyorlar. Peki sormazlar mı? Malatya Kürecik'e o füze kalkanını niye kurdun? İsrail'i korumak için değil mi?
Rusya ve İran, bir sıcak çatışma anında Kürecik'i vuracaklarını ilan ettiler. TC'nin dış politikası bu mudur? Düşman üretmeye dayalı dış politika olur mu?
Kasr-ı Şirin'den beri İran'la hiçbir sorun çıkmadı.İlk kez İran Kürecik'i vuracağını söyledi. İlk kez bir komşuyla hasım oluyoruz.
Güney Kıbrıs Rum Kesimi, doğu Akdeniz'de zengin doğalaz yatakları buldular. Bizimkiler yine celalllendiler; Yapamazsın. Yaparsan, donanmayı göndeririz. Biz ne yaptık Piri reisi
Ağrıma giden birşey var; Bir Rum Bakan çıkıp, "unlar konuşurlar, birşey yapamazlar". Ağrıma gidiyor; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, ana muhalefet lideri olarak ağrıma gidiyor.
Celallenmek istediler, bir telefon geldi; Aramayı yapan gemi bizim ülkemizin gemisidir. Yelkenlerini indirdiler, koltuklarına oturdular ve seslerini kestiler. Onurlu, dik duran bir Türkiye Cumhuriyeti istiyoruz. Bu iktidar onurlu Türkiye'ye yakışmıyor. Aynı telefon rahmetli Ecevit'e de gelmişti; "afyonu Türk köylüsü ekmeyecek" dediler. Ne yaptı Ecevit; "Benim halkım kazanacak" dedi.
Türkiye, enerji açısından Rusya'ya yüzde 60 oranında bağlı. Dış politikada da, ekonomide de bütün yumurtalar aynı sepete konmaz. Rusya'ya bağımlı hale geldik enerjide.
Allahlık bir Dışişleri Bakanımız var. Ne diyor? Biz Rusya'yı izole edeceğiz. Ne söyleyeyim,
Büyük savaşlar her zaman enerji kaynakları üzerine çıkmıştır.
Doğu Akdeniz'de tökezledik, Suriye, İran, Irak, Rusya ile halimiz belli. ve siz 280 milyar dolarlık enerji yatırımı yapacaksınız. Güney akım için karşılığında hiçbir şey almadık. Ne dedi Putin? Türkler bize yılbaşı hindisi armağan ettiler.
Gidersiniz, Kaddafi'nin elinden ödül alırsın, sonra Kaddafi linç edilirken alkışlarsın. Sonra bavul dolusu çantayla, dolarlarla oraya gidersin. Acaba Libya'dan bana birşey gelecek mi diye. Libya'dan sana birşey gelmedi. Egemen güçler onu zaten paylaştıar .Sen onların taşeonluğunu yapıyorsun. Taşeronlara birşey düşmez.
Bizim Başbakanımız Kaddafi'nin linç edilmesine neden alkış tuttu. Vefa denen birşey var.
AB sürecinde geldiğimiz nokta; sıfıra sıfır, elde var sıfır.
YARGIYA GÜVEN SARSILDI
Gittikçe otoriterleşen, özgürlükleri askıya alan bir yönetim anlayışı var. Demokrasi lütuf değildir. İnsanların ağır bedeller ödeyerek kazandıkları bir haktır. Bu haktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Demokrasi yolsuzlukları, ahlaki çöküntüleri kabul etmez. Temel bir kural vardır; yöneticiler halka hesap verirler.
Yasama yürütme yargı arasındaki denge tümüyle iflas etmiştir. Eğer siz Danıştay'a, Yargıtay'a militan yargıç seçerseniz, Türkiye'de tuz kokar. Zaten tuzun kokusu da her insanın burnunda.
Yargıya güven sarsılmıştır. Halkın oylarıyla seçilen vekillerin hapiste olduğu bir ülkede demokrasi yoktur. Silivri toplama kampını bütün dünyaya anlattık. Orada yargıçların sanıkları hasım olarak görme alışkanlıkları vardır. Orada adalet değil, adaletsizlik dağıtılır. Orada kan davası görülür.
Deniz Feneri davası. Haksızlıkları soruşturan yargıçlara savcılara, neden soruşturdunuz diye suçlanıyorlar.
AKP adaleti budur. Bu adalete karşıyız. Böyle adalet olmaz. Bunu adalet olmaz. Siyasallaşan yargı, yargı değildir. İktidarın tetikçiliğini yapan yargıdır. Onları birer demokrasiye kurşun sıkan tetikçi olarak algılamamız gerekiyor.
“ORTADA BİR CENAZE DURUYOR”
Adamına göre mahkeme bir Silivri toplama kampının mahkemeleri, bir de AKP'nin özel yetkili mahkemeleri.
Ortada bir cenaze duruyor. 30-35 yıldır bu cenaze duruyor. Kaldırılması gerekiyor. Kimse cesaret edemiyor. CHP olarak biz bu sorunu çözmeye, ülkeye barışı getirmeye kararlıyız.
Siyaset, sorunlardan nemalanma değil, çözüm üretme sanatıdır. Çözülmeyen sorunun bedelini bizim insanlarımız, canlarıyla ödüyor.
Tutturmuşuz, "analar ağlasın", Lafla peynir gemisi yürümez. Analar ağlamayacaksa, yolunu yordamını bulacaksın. Halk sana oy verdi.
sorunlar çözülmezse, derinleşir, Türkiye otoriter yapıya kayar. Geldiğimiz nokta budur. Sanatçıya yazma, heykeltıraşa yapma. Yazacağız, çizeceğiz, dirençli ve yürekli olacağız
Halkın iktidarını kuralım, Türkiye'yi anaların ağlamayacağı bir barış cennetine dönüştürelim. Sorunun zor olduğunu da, çözümün de zor olduğunu biliyorum.
“BİZ ATATÜRK'ÜN GELENEĞİNDEN GELİYORUZ”
Ama biz siyasetçiyiz. Bir sorun varsa, o sorunu çözeceğiz. Çünkü biz Mustafa Kemal Atatürk'ün geleneğinden geliyoruz. Sorun varsa, çözüm de vardı.
Son olarak anayasa konusuna değinmek istiyorum. özgürlükleri askıya alan, medya üzerinde baskı kuran, yargıyı siyasi iradenin emrine veren, üniversiteleri susturan, laikliğin ve sosyal devletin için boşaltan, özel yaşamın gizliliğine en büyük darbeyi vuran, Atatürk'ün mirası Türk dil kurumu'nu, tarih kurumunu kapatan bu Anayasa'ya karşıyız, karşıyız, karşı olacağız.
Biz ülkemizde ceza kanunu gibi bir anayasa istemiyoruz. Barışı, özgürlüğü, demokrasiyi, insan haklarını, kadın erkek eşitliğini öngören bir Anayasa istiyoruz. Bunun için oturduk, bunun için masadan kalkmayacağız. Ta ki, bu ülke özgür ve eşitlikçi bir anayasaya sahip olana kadar.
“MASAYA OTURDUK, AKP’NİN MASKESİNİ DÜŞÜRDÜK”
Direne direne kazanacağız, çağdaş ve demokratik bir anayasayı direne direne hayata geçireceğiz.
AKP ile nasıl masaya oturuyorsun diyoruz? Nasıl yapacağız anayasayı. Biz masaya oturduk, AKP'nin maskesini düşürdük, yüzünü görmeye başladınız. Medya için yaptıkları öneriyi görmeye başladınız. CHP Anayasayı her zaman önemsemiştir. 1980'den bu yana askeri yönetim tarafından yapılan anayasaya her toplantıda karşı çıkmıştır. Karşı çıkacağız. Çağdaş ve demokratik bir anayasa istiyoruz.
“LAİKLİK TOPLUMUN ÇİMENTOSUDUR”
AKP şöyle bir izlenim yaratıyor; Laiklik sanki utanılacak bir şeymiş gibi bir algı yaratmak istiyor. Laiklik toplumun çimentosudur, bizi bir arada tutan olgudur. Kazanarak elde edilmiştir. Biz de bu mücadeleden geldik, anayasamıza koyduk. Değiştirilemez bir maddedir. TC, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Nokta.
İki yılda çok şey yaptık; her kurultay bizi biraz daha değiştirdi. Her kurultayda yeni adım attık. Değişeceğiz, dönüşeceğiz, yenileşeceğiz.
İlk kez bu kurultayda kadın delege sayısı geçmiş kurultaylara göre dört kat fazla oldu.
“HANGİ SORUN VARSA, BİZİM ÇÖZÜMÜMÜZ VARDIR”
Artık hiç kimse, CHP sadece eleştirir, çözüm üretmez diyemiyor. Sağcısı da diyemiyor, solcusu da diyemiyor. Hangi sorun varsa, bizim çözümümüz vardır. Biz çözüm üreten, güven veren partiyiz.
13 kişi yandı. Sadece biri mahkum bunlar.
Samsun; dere yatağına ev yaparsın. Vatandaş yaparsa, dersin ki niye yaptın? Devlet yaparsa ne yapacaksın. Bakan diyor ki, sorumluluk bizde. Sorumluluk sendeyse, gereğini yap. Demokrasilerde istifa gibi bir onurlu adım vardır.
“KORKAKLARDAN AYDIN OLUNMAZ”
Bu ülkede korkaklardan aydın olunmaz. İstediği kadar okusun, yazsın, konuşsun. Göğsünde yürek taşımıyorsa, ben ona aydın demem. Aydın, elinde meşalesi olan, topluma önderlik yapan kişidir. "Beni hapse atarlar". Hapse girmekten korkuyorsan, önce kalemini bırakacaksın. Bir köşeye, inzivaya çekileceksin. Sana aydın demeyeceğiz.
Türkü söylemekten korkuyorlar. Türkü bizim bağımsızlığımız, köklerimiz, kültürümüzdür. Türkücüyü, sanatçıyı cezalandıracaksın. Konserini iptal edeceksin. Başın göğe mi erecek? Hayır efendim. Tarihin önünde bir suçlu olarak başın hep önde olacak.
Hoca Nazım ne söylüyor? "Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa"...
Aydın konuşacak ki, halk çaresiz olmadığını görecek. Demokrasiyi, özgürlükleri, kadın erkek eşitliğini aydınlar sayesinde kazandık. Aydının TC tarihinde de büyük rolü vardır. Onlara ağır bedeller ödettik, hapse attık, sürgüne yolladık. Ama onlar yılmadılar, onlar bizim yüreğimizde. Bütün aydınları saygıyla anıyoruz.
“SAYIN BAŞBAKAN, GEL BERABER ULUDERE'YE GİDELİM”
Aydınlık bir Türkiye'yi ellerimizle kuracağız. Bir kişi bile olsak yılmayacağız. Kararlılığımızdan ödün vermeyeceğiz.
“Sivas’tan doğuya gidemezler” dediler. Biz Türkiye coğrafyasının her yerine gittik.
Sayın Başbakan, gel beraber Uludere'ye gidelim. Yine çağrımı yineliyorum. Gelebilir mi? hayır.
Demek ki neymiş? çalışırsanız, alın teri dökerseniz, kararlı durursanız, Türkiye'nin bütün coğrafyasına sevgi ve hoşgörü ile gidersiniz, herkesi kucaklarsınız.
Özgürlüğün şafağı CHP iktidarında doğacaktır. ...