İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, savunmasını yapan Yıldırım, 2000-2001 yılları arasında askerlik yaptığını, bir komutanıyla yaşadığı sorun nedeniyle cezaevinde kaldığını, bu olayla bağlantılı olarak GATA'dan kendisi hakkında bir rapor verildiğini söyledi.
Yıldırım, “Benim kişilik bozukluğum yok, gayet sağlıklıyım. Ama bu durumu kullanıyorlar” diye konuştu.
Kendisine kişilik bozukluğu yakıştırması yapanların, işledikleri suçların arkasında olmayanlar olduğunu öne süren Yıldırım, devletten başka gidecek bir yerinin olmadığını, devletiyle bir probleminin bulunmadığını, kimsenin vatan sevgisini sorgulayamayacağını ifade etti.
Siyasi anlamda bir suç işlemediğini savunan Osman Yıldırım, “Sauna Çetesi” davasında yargılanan Kasım Zengin ile aynı nezarette kaldığını, Zengin'in üç ay öncesinden “Danıştay'a saldırı davası kararını kendisine söylediğini, bu kişinin Ankara'daki Mahkeme Başkanı ile irtibatlı olduğunu” öne sürdü.
Kendisinin bir iş adamı olduğunu belirten Yıldırım, Antalya'da bir otelin altında ve Konya yolunda iki restoran, İstanbul'da da bir kıraathane işlettiğini belirterek, kumar oynattığını, aylık kazancının da 30-40 bin lira olduğunu söyledi.
CUMHURİYET GAZETESİNE EL BOMBASI ATILMASI“Cumhuriyet gazetesine el bombası atılması olayına nasıl ve niçin bulaştığımı da bilmiyorum” diyen Yıldırım, şöyle devam etti:
“Ancak benim, hasımlarımla ve bir iki holdinge yönelik olumsuz düşüncelerim vardı. Bu esnada ilk olarak etrafıma baktım, kendimi güçlü hissettim. Hasımlarıma yönelik kin ve intikam duygusu var bende. Cumhuriyet gazetesi işini ortakları arasında bir anlaşmazlık var diye çıkara dayalı olarak aldım. Kendi işlerimi yürütürken en son gazete işi ortaya çıktı, kabul etmek durumunda kaldım. Önce holdinge yönelik bir suç işledim ama kimse fark etmedi. Patlamayan bombaları, holdingin bahçesinden adamıma aldırttım. Pimini çektim, birini Tekin Irşi'ye, diğerini de İsmail Sağır'a vererek Cumhuriyet gazetesine attırdım.
Ancak kimsenin hayatına yönelik olmayacak, bahçeye atılacaktı, kimsenin canı yanmayacaktı. O bombalar patlamadı. Niçin patlamadığını anlayamadım. Gittiğim her yerde, bindiğim takside bu işin provokatörler tarafından yapıldığı ifade ediliyordu. Kafamdaki soru işaretlerinin yüzde 50'si netleşmişti. Bu konuda burnuma pis koku geldi. 'Bunlar kendilerini bana cimciklettiriyor. Bu şikedir' dedim. 11 Mayıs 2006'da Alparslan Arslan ile görüştüğümüzde, gidip bombayı atacağını söyledi. Ben 'olmaz' dedim, 'patlamıyor' dedim.”
Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan, türban giydirilmiş domuz karikatüründen de gazetenin bombalanmasından bir gün önce haberi olduğunu ileri süren Yıldırım, “Alparslan Arslan 'bombayı atacağım' diyor, ben de 'patlamıyor, bozuk' diyordum. 'Seni yakalarlar, avukatsın, yazık olur' dedim. Gündüz atmak istediğini söyledi. 'Gece atarsın' dedim. 'Baskıya yetişsin' dedi. 'Gidip atalım, paramızı alalım' dedi. 'Ben bu eylemleri tasvip etmiyorum. Buraya kadar' dedim. Benim suçum sadece Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasına iki kez azmettirmekle sınırlıdır, başka suçum yok” diye konuştu.
DANIŞTAY SALDIRISIKendisine bir oyun oynandığını ve bunu öğrenmeye çalıştığını öne süren Yıldırım, Cumhuriyet gazetesi olayından sonra İstanbul'dan çıkması gerektiği ve bu oyunu çözmek istemesi nedeniyle Alparslan Arslan'ın Ankara'ya gitme teklifini kabul ettiğini anlattı.
Arslan'ın, Danıştay'da bir işi olduğunu söylediğini ifade eden Yıldırım, Arslan ile o gece aynı odada kaldıklarını, ertesi sabah uyandığında Alparslan Arslan ile birlikte Ankara'ya geldikleri Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır'ın otelde olmadığını gördüğünü söyledi.
Arslan'a telefon açarak buluştuklarını, Arslan'ın kendisine Danıştay Başkanı'nın telefonunu nasıl öğreneceğini sorduğunu ifade eden Yıldırım, “(Bana bunu anlatma, gerçeği anlat. Bana bu oyunu niçin oynadınız) diyorum, cevap vermiyor. 'İki genci alıp gidiyorsun, nereye gittiğin belli değil' diyorum” dedi.
Bunun nedenini öğrenmek için Arslan'a çok ısrar ettiğini, Arslan'ın da bütün ısrarına rağmen çantasından Danıştay'ın türban yasağına ilişkin çıkan gazetedeki bir haberi gösterdiğini ifade eden Yıldırım, şöyle devam etti:
“Arslan, 'benim işim bunlarla' dedi. 'Bunları geç' dedim. 'Bu işi sana kim vermişse, bunu söyle. Çağır gelsin bir de bana teklif etsinler bakalım' dedim. 'Ben seni, inançlı ve vatanını seven bir kişi olarak görüyorum. Bu çelişkiyi sana kim vermiş, çağır gelsinler' diyorum. İşine gelmedi, cevap vermeyip odadan çıktı gitti.
Erhan ile İsmail'i odaya çağırıp, 'her ne işin peşindeyse ben yokum, ben karışmam, haberiniz olsun. Benden habersiz hareket ederseniz kimsenin sorumluluğunu taşımam' dedim. Ne Alparslan ne de başka bir kişi Danıştay olayını teklif etmedi. Etseler karşılığında cevabını alırlar. Bir teklif olmamış, ben Danıştay suikastı ile ilişkilendiriliyorum. Bu insanlar neye dayanarak konuşuyorlar.
17 Mayıs sabahı saat 12.00 ya da 14.00 gibi uyandım. Lobiye indim. Alparslan Arslan yoktu. Restoranda
yemek yerken, Alparslan'ın Danıştay suikastını yaptığını televizyondan öğrendim. Erhan ile İsmail'i aradım. Lobiye indiler. Orada kalmamızın bir anlamı yoktu. Ticari taksiyle AŞTİ'ye gittik. Onları İstanbul otobüsüne bindirdim.”
Danıştay saldırısını kınadığını ve lanetlediğini ifade eden Yıldırım, “Bu suikastı yaptıranlar alçaktır, şerefsizdir. Arkasında durmayanlar, üzerime yıktıranlar da şerefsizdir” dedi.
“İŞLEDİĞİM SUÇLAR SADECE İSTANBUL İLE İLGİLİ”Danıştay saldırısının ardından gözaltına alındığını, ancak bu suçtan sorgulanmadığını ileri süren Yıldırım, ilk önce Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasını inkar ettiğini, telefon görüşmelerinin çıkması üzerine kabul ettiğini söyledi.
İşlediği suçların sadece İstanbul ile ilgili olduğunu belirten Yıldırım, attırdığı bombalara da bir kılıf uydurduğunu ve Mardinli Ahmet'ten aldığını söylediğini kaydetti.
Alparslan Arslan'ın kendisinin ve diğer kişilerin isimlerini açıkladığını dile getiren Yıldırım, “Alparslan'a bunları verdiren de bellidir. Arslan, adeta aldığı talimatı uygularcasına beni ve çevresindekileri karşısındaki kişilere asli kalkan yapma çabasına girmiştir. Salih Kurter'i görmedim, ismini de duymadım, Arslan bu durum karşısında pişman mı olmuş, yok. Bu isimleri neden veriyor? Yaşlı, yolda yürüyemeyen insanın ismini niçin veriyor? Olmayan dini örgüt varmış gibi yaşlı adam bu iddianamenin omurgasını oluşturuyor” şeklinde konuştu.
Duruşma Alparslan Arslan'ın daha önceki ifadelerinin okunmasıyla devam ediyor.