Güncelleme Tarihi:
Türkiye'nin en kıdemli polis-adliye gazetecisi Ünal İnanç, Güvenlik ve Yargı Muhabirleri Derneğini kuran, gazeteciliğin her dalında çalışmasının ardından Parlamento Muhabirliği de yapan, 45 yıldır gazetecilik mesleğine emek veren bir isim olarak bilinen İnanç, ‘Aykırı Haber’ adlı internet sitesinde gözaltına alınacağının ipuçlarını vermişti.
İnanç, sitede ‘Vay canına ben de Ergenekoncuymuşum’ başlığı ile yazdığı yazıda, ATO Başkanı Sinan Aygün’le, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’la ve 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon’la defalarca konuştuğunu anlattı. Şehit ve gazi ailelerine yönelik olarak düzenlediği mitingi de anlattığı yazısında, ülke çıkarlarını düşünme suçunu defalarca işlediğini belirten İnanç, yazısını ‘pes vallahi’ diyerek bitiriyor.
İnanç, üç gün önce köşesinde korktuğunu şu sözlerle dile getirmişti:
"Bu davada her yurttaş kadar ilgimi çekiyor. Ama bildiklerim beni fevkalade rahatsız ediyor. Özellikle tutuklu sanıklar için bir yurttaş olarak, bir insan olarak üzülüyorum ve korkuyorum. Kuddusi Okkır diye bir tutuklu ihmalden de öte hapishanede öldü. Bir başka ülkede böyle bir olay olsa yer yerinden oynardı. Ergün Poyraz diye bir tutuklunun günlerce kalp ve şeker ilaçları verilmedi avukatının çabalarıyla her gün kullanmak zorunda olduğu ilaçlar verildi. İnsanın aklına başka şeyler geliyor. Cezaevlerinin yetkilileri kendiliklerinden bu tür ihmalleri ve edimleri yapmazlar ve yapamazlar. Gelelim şu Tuncay Güney’e; 1997 yılında Milli İstihbarat Teşkilatı Tuncay Güney’i İran dönüşünde gözaltına alıp sorguladı mı sorgulamadı mı? İran gizli servisiyle ilgili anlatımları oldu mu? O ülkede kendisine tattırılan hazlardan bahsetti mi bahsetmedi mi? Gerçi gevezelikleri sırasında Türkiye’deki bir İran gizli servis görevlisinden bahsediyor. Son iki soru İran masası Tuncay Güney’i ülkeye haber getirip götüren faydalı bir insan olarak mı izliyordu yoksa karşı tarafa angaje bir adam olarak mı? Ve bu adam sormadan anlatan bir insan olarak 1997'de Ergenekon’dan bahsetmiş miydi? Yürütme bu davanın en tepesinde görülüyor. Adam gibi bir adam diye tanıdığım, betimlediğim eski bir ordu komutanı onbeş kilo vermiş, Hurşit Tolon. Dostluğuyla onur duyduğum, üstlendiği görevleriyle gururlandığım, ailece tanıdığım bir insandır. Onun sağlık problemleri kendisine gazeteciyim diyen bir takım kişilere dert oluyor. Ne diyeyim, nasıl üzülmeyeyim, nasıl korkmayayım…"
İnanç'ın 4 Temmuz 2008 tarihinde sitede yayınlanan sözkonusu yazısı şöyle:
"Vay canına ben de Ergenekoncuymuşum?.
28 Ekim 2006 tarihinde Ankara Tandoğan Meydanı’nda yapılan ve birileri tarafından engellenmeye çalışılan mitingi düzenledim. Bu mitinge Türkiye’nin dört bir tarafından gelen şehit ve gazi aileleri katıldı. Önce Anıtkabir’i ziyaret ettik. Miting katılanların on katı bayrak asılan ilk mitingdi. Mitinge ilgi oldukça sönüktü. Mitingimizi o dönemde de provakasyonla özdeşleştirenler olmuştu.
29 Ekim günü Bilkent İlkokulunda bir etkinliğe katıldıktan sonra Cumhurbaşkanlığı Resepsiyonu’na gittim. Amacım Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a yakınmalarımızı iletmekti. Ergenekon davasında gözaltına alınanlardan Sayın Tolon ve Sayın Aygün’le defalarca konuştum. Sayın Balbay’la da temasım vardı. Öte yandan ulusal çıkarlar konusunda dünyada ne düşünülüyor ve bu konuda bir meslektaşımdan aldığım dersi bana hatırlatan yardımcım Deniz Bilgen Çakır oldu. İki sene önce Aykırıhaber’de kullanmışız. Aynı haberi yan tarafa kutu yapıp koymalarını istedim.
İşin vehameti 24 Mayıs’da Sayın Tolon’a sivil toplum örgütleriyle olan örnek çalışmalarından dolayı Yurttaşlık Ödülü vermiştik. Aynı şekilde Sayın Mustafa Balbay’a da televizyon programlarından ve yazılarından dolayı Yurttaşlık Ödülü verdik. Ülkesinin çıkarlarını düşünmek suçsa hayatım boyunca ben bu suçu işledim. Her ne kadar ulusalcı terör diye bir kavram değerli 2000 yılı Türk medya ve polislerinin sayesinde icat olduysa da buna gülmek dahi içimden gelmiyor. Ancak ne günlere kaldık Ya Rab diyebiliyorum.
Şu Ergenekon davasıyla ilgili yandaş diye adlandırılan bir medya var. Neler yazıyorlar?. Bir darbe hazırlığını ortaya çıkartan, Türkiye’nin dört bir köşesinden sanıkları kuş gibi avlayan güç, yasalarla kendi namusuna tevdi edilmiş belgelerin nasıl servis edildiğini bir türlü ortaya çıkaramadı. Daha dün yürütme erkinin başındaki Sayın Başbakan demiyor muydu “çelik çomak oynuyorlar.”
Bir erkan-ı harp, harp akademisi, yüksek kumanda akademisi mezunu çelik çomak oynayanlarla darbe yapacakmış! Bu adam Jandarma Genel Komutanlığı da yaptı. Bir insanın el yazısının parmak izi kadar önemli olduğunu bilmiyor mu? Helal olsun vallahi. Emrinde kriminal laboratuarlar olduğunu bilen bir kişi, kendi el yazısıyla harekatın planlarını yazmış, ileride polis arama falan yaparsa gelsin bulsunlar diye de odasına koymuş.
Medyadan edindiğim bilgiye göre, olay 7 Temmuz’da başlayacakmış. Rütbe ve tutuklama sırasına göre harekatın iki numaralı adamı olarak görünen Sayın Tolon da yurtdışına kaçacakmış. Hayret, yıllarca beraber çalıştığı Eruygur’a “Paşam el yazınla tuttuğun notları bari bir kibritle yak” diyemez miydi?
Düşünüyorum 2500 sayfalık bir iddianame. Geçmişteki davaları düşünüyorum. Cumhuriyet tarihinde sivil yargının sayfa açısından en büyük çalışması. Bu medyaya yansıyanlar doğruysa Şemdinli olayında bomba atıp dünya sürat rekoru kıran bombacıyı da egale eden rekorlara sahip bir SAV grubuyla karşı karşıyayız.
Güzel konuşmasını, yazmasını beceremem. Süslü kelimeler bulamıyorum. Aklıma gelen “helal olsun vallahi, pes be birader”den öteye gitmiyor."