İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda görülen davanın 26'ncı duruşmasında, Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün tarafından savunmasını yapacağı kürsüye çağrılan Veli Küçük'e yasal hakları hatırlatıldı. Daha sonra savunmasına başlayan Veli Küçük, uzun zamandan beri planlı bir şekilde üzerine gelindiğini ve bu planın icra safhasına konulması sonucu gözaltına alındığını söyledi. Küçük, gözaltına alınmadan bir gece önce rahatsızlığı nedeniyle geceyi hastanede geçirdiğini, ertesi gün de hastaneye gitmesi gerekirken emniyete götürülmesine itiraz dahi etmediğini anlattı. Küçük, “Çünkü hayatım boyunca hiç hata yapmadım, yasaların dışına çıkmadım. 'Veli Küçük korktu' dememeleri için hastalığımı sakladım. Ancak devletin komplo kuracağını hiç düşünmemiştim” diye konuştu. “Evinde arama yapılırken, cezaevi firarisi ya da PKK'lı militanlar aranıyormuş gibi evinin kuşatıldığını” ileri süren Küçük, bu görüntülerle polisin darbe yaptığının düşünülebileceğini savundu. Gözaltına alındığını ilgili askeri birime bildirdiğini, ancak bunun “yardım isteniyormuş” şeklinde kamuoyuna yansıtıldığını dile getiren Küçük, kimseden yardım istemediğini, yardıma da ihtiyacı olmadığını belirtti. Bu olayın kendisini topluma tanıtması açısından bir fırsat olduğunu dile getiren Küçük, “iddianamenin yüce Türk milletine karşı hazırlandığını” öne sürdü.“İddianamede 'terör örgütü' deyiminin, Türk'ün Kabe'si olan Ergenekon ile birlikte kullanıldığını” ifade eden Küçük, “İki kelimeyi birlikte kullanmasının kendisinin ayıbı olmadığını, bu yüzden de yüce Türk milletinden özür dilediğini” söyledi. Küçük, “iddianame ile Atatürk'ün Cumhuriyeti'nin yargılanmak istendiğini, rejimin, dinin değiştirilmek istendiğini” savundu. “Ergenekon Davası” kapsamında yargılanan tutuklu sanık emekli Tuğgeneral Veli Küçük, iddianamede Susurluk Araştırma Komisyonu'na ifade vermek üzere gitmediği yönünde iddialar bulunduğunu belirterek, “Susurluk Araştırma Komisyonu'na çağrılmadım” dedi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada savunmasına devam eden tutuklu sanıklardan emekli Tuğgeneral Veli Küçük, “Sizlere sanal Veli Küçük'ü değil, gerçek Veli Küçük'ü anlatacağım ve hakkımdaki trajikomik iddialara cevap vereceğim” dedi. Meslek hayatı boyunca 19 atama geçirdiğini, 6 yıl sınırda, 8 yıl şark görevinde bulunduğunu, toplam 16 yılının sınır bölgelerinde geçtiğini anlatan Küçük, görev süresi boyunca övünülecek başarılar elde ettiğini söyledi. Meslek yaşantısına ilişkin bilgiler veren Küçük, “Mensubu olmaktan gurur duyduğum peygamber ocağı Türk Silahlı Kuvvetleri'nden 8 yıl önce emekli oldum” dedi. Emekli olduktan sonra, terör örgütlerinin hedefinde bulunması ve Bilecik'teki köyüne yaptırdığı evi dışında başka bir evininin olmaması nedeniyle bir süre lojmanda kaldığını kaydeden Küçük, lojmandan, belirlenen süre dolduğu için diğer personelle birlikte ayrıldığını kaydetti. Küçük, “gayriyasal davranışları nedeniyle lojmandan çıkarıldığı ya da bu konuda kendisine uyarılarda bulunulduğu yönündeki iddiaların doğru olmadığını” ileri sürdü. “VELİ KÜÇÜK OLMAK ÇOK ZOR” Bazı özel nedenlerden İstanbul'da kalması gerektiğinden, lojmandan ayrıldıktan sonra ev kiraladığını belirten Küçük, “Sayın Başkanım; Veli Küçük olmak çok zor. Arkasında 4 korumayla dolaşan Veli Küçük'ü gördüklerinde insanlar evlerini kiralamak istemiyorlar. Tabii haklılar. Emlakçi ile anlaşıyorsunuz, ev sahibi sizi görünce kiralamaktan vazgeçiyor. En sonunda yol seviyesinin altında, perdeleri hiç açılmayan bir ev kiraladım” diye konuştu.Daha sonra ilgilendiği işlerle ilgili bilgi veren Veli Küçük, önce Seyfi Çapan'ın aracılığıyla bir şirkette çalıştığını, buradan ayrıldıktan sonra da İlhan Yazgan ve eski emniyet müdürü Nihat Kubuş'un teklifleri üzerine, Erol Çakır'ın da dahil olmasıyla bir güvenlik şirketi kurduklarını anlattı.Bilecik'teki köyünde kalmadığı zamanlarda özellikle Türk dünyası ile ilgili çalışmalara katıldığını, buralarda zaman zaman konuşmalar yaptığını söyleyen Küçük, “Doğu sorunu” ile ilgili yaptığı konuşmanın metnini avukatının mahkemeye sunacağını ifade etti. Bu konuşmasında, “Kürt ve Türk'ün kardeş olduğunu, Doğu sorununun Kürt sorunu olmadığını” anlattığını kaydeden Küçük, Kinsay Kartal'ın risalelerini ve Mehmet Şükrü Sekman'ın Kürt sorunu ile ilgili kitaplarını kendi imkanlarıyla çoğaltarak bölgede dağıttığını anlattı.“Doğu sorununun bir Kürt sorunu değil, Ermeni sorunu olduğunu anlattığını” söyleyen Küçük, “Bunlar bazılarının hoşuna gitmedi ve buradayım” dedi.Ermenilere zulüm yaptığı iddiasıyla yargılanarak idam edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in bir heykelinin yapılması çalışmalarına katıldığını, bu heykelin KKTC'nin Birinci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş tarafından açıldığını, hatta Kaymakam Kemal Bey asıldığı sırada 4 yaşında olan kızı Müşerref Hanım'ın da törene gelmesini sağladığını anlatan Küçük, “Bunların hepsi görünmeyen, biriken suçlarım oldu” diye konuştu.Emekli olduktan sonra 8 yıl boyunca katıldığı etkinlikler konusunda bilgi veren Küçük, sadece avcılar ve atıcılar derneğine üye olduğunu, ayrıca uluslararası olarak da Dünya Azerileri Kongresi üyesi olduğunu kaydetti. Bu kongrenin Almanya'da yapılan toplantılarına zaman zaman katıldığını, son toplantıda başkan seçildiğini ifade eden Küçük, “Kongrenin Türkiye'den katılan tek üyesi olmam nedeniyle başkanlık yapmamda güçlükler yaşanabileceğini düşünerek, bu görevi Londra Üniversitesi'nde çalışan Profesör Gulam Rıza Sabri Tebrizi'ye devrettim. Bu isim bile iddianamede şifre olarak kabul edildi” ifadesini kullandı.Hayatı boyunca gayriyasal hiçbir eylemde bulunmadığını savunan Veli Küçük, hakkında basında yer alan bazı haberlerden örnekler vererek eleştirilerde bulundu. FAİLİ MEÇHUL CİNAYET İDDİALARI Kocaeli'de faili meçhul cinayetler meydana geldiği yönünde basında sık sık haber yapıldığını anımsatan Veli Küçük, şunları söyledi:“Benim bölgemde faili meçhul olmaz. Ben ortaya çıkartırım. Benim avukatım da görev yaptığım süre içinde faili meçhul cinayet olup olmadığının araştırılması için mahkemeye dilekçe verdi. Bu, ertesi gün basında 'mahkeme faili meçhulleri araştırıyor' diye çıktı. Ama benim avukatımın bu konuda dilekçe verdiği yazılmadı. Öyle komik şeyler oldu ki bir defterime not aldığım turşu yapımı ile ilgili tarif, bomba yapımıyla karşılaştırılarak gazetelerde yer aldı.”Bir yazarın köşe yazısında, “Ziverbey Köşkü'nde işkence gördüğü sırada gözündeki bandın zaman zaman açıldığını, bunlardan birinde kendisini gördüğünü” yazdığını anlatan Küçük, “Sene 1972. Ben Şırnak Jandarma Komutanı'yım. O zaman Şırnak'ta yol yok, elektrik yok, su yok, radyo dahi yok ve ben Ziverbey'e gelip sorguya katılıyorum. Yazar İlhan Selçuk benim suç ortağım. O da oradaydı. Onu da mı ben sorguladım?” diye sordu.“Görev yaptığı bölgede gayriyasal bir faaliyet yürütülmesi ya da faili meçhul olmasını bırakın, en kanlı terör örgütü PKK'nın bile faaliyet gösteremediğini” savunan Küçük, Ağrı'da kendisinin görev yaptığı döneme ait olarak Şemdin Sakık'ın, bölgedeki şartların güçlüğünü anlatan yazdıklarını okudu.Küçük, “Ben Ağrı'da görev yaparken, Mehmet Fikri Karadağ da Erzincan'dan zaman zaman bana destek vermek için geliyordu. O da şimdi cezasını çekiyor” diye konuştu. DERNEKLER VE “ALTERNATİF ORDU” KONUSU İddianamede, “örgüt kararları çerçevesinde birçok dernekler kurulmasını sağladığı ve faaliyetlerde bulunduğu” yönünde iddialar olduğunu hatırlatan Küçük, savcıları bu iddialarını ispata davet ettiğini söyledi. Küçük, “Savcının Osman'ından bu kanaate varıldıysa doğru değil” dedi.“Alternatif bir ordu kurmaya çalıştığı yönünde iddialar bulunduğunu” söyleyen Küçük, eğer böyle bir çalışması olsa idi buna emekli olmadan önce teşebbüs etmesi gerektiğini anlattı.Bu alternatif ordu konusunda özel güvenlik şirketiyle ilgili bir bağlantı kuruluyorsa bunun da doğru olamayacağını ifade eden Küçük, şöyle konuştu:“(Benim Yeşildirek'te 10 bin adet kalpak siparişi verdiğim, ancak yeterli param olmaması nedeniyle bu siparişten vazgeçtiğim, aynı siparişi Azerbaycan'a verdiğim -sanki orada bedava yapılıyor da- sonra Ankara'da 10 bin kişiyi toplayacağım, başına emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve başka emekli orgeneralleri geçireceğim, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne yürüteceğim, kalpakları dağıtarak takmalarını sağlayacağım, bu kalpaklı grubu gören meclisteki askerlerin kenara çekilecekleri ve meclisi işgal edeceğim) yönünde bir iddia bulunmaktadır.Bu iddianın gizli tanık beyanında ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Ancak bir başka gizli tanığın ifadesi bu beyanla çelişmektedir. Bu iddialar, iddianameye saçmalık olsun diye mi konulmuş anlamış değilim.”“Yurt dışında örgütsel toplantılara katıldığının iddia edildiğini” belirten Küçük, iddianamede adı geçen şahısların yurt dışına giriş-çıkışları kontrol edildiğinde bu kişilerle yurt dışına gidip gelmediğinin ortaya çıkacağını anlattı. JİTEM KONUSU İstihbarat görevinde çalışmış olmasının iddianamede suç gibi aktarıldığını savunan Küçük, kısa bir süre için Jandarma Genel Komutanlığı istihbarat gruplarında görev yaptığını söyledi. Söz konusu birimin resmi bir birim olduğunu ifade eden Küçük, şöyle dedi:“İddianameye ısrarla JİTEM adı konulmuştur. Jandarma Genel Komutanlığı'nın hiçbir zaman böyle bir birimi olmamıştır. Bu isim konularak sanki gizemli, gayriyasal bir oluşum varmış izlenimi yaratılmaktadır.Jandarma Genel Komutanlığı'nın istihbarı grupları gayri yasal bir faaliyette bulunmamıştır. JİTEM, TSK'ya yapılan bir saldırıdır” dedi. SEDAT PEKER VE SAMİ HOŞTAN “Çıkar amaçlı suç örgütü liderleri ile yoğun görüşmelerinin olduğunun” iddia edildiğini belirten Veli Küçük, “Görüşme yoğunluğundan kast edilenin açıklanması gerektiğini” söyledi.Çıkar amaçlı suç örgütü lideri olarak bahsedilen görüştüğü kişilerin Sedat Peker ve Sami Hoştan olduğunu kaydeden Veli Küçük, “Sedat Peker ve Sami Hoştan'ın çıkar amaçlı suç örgütü lideri olduklarını kabul etmiyorum” dedi. SUSURLUK “Susurluk'un merkezinde olduğu” yönünde iddialar bulunduğunu belirten Küçük, kazanın olduğu gün kendisine Sami Hoştan'ın haber verdiğini, onun nereden haber aldığını ise bilmediğini söyledi.Hüseyin Kocadağ ve Sedat Bucak'ı tanıyor olması nedeniyle Hoştan'ın kendisine de haber verdiğini belirten Küçük, bunun üzerine kazanın meydana geldiği yerdeki emniyet müdürünü arayarak bilgi aldığını, bu sırada Mehmet Özbay isimli kişinin de öldüğünü öğrendiğini söyledi.Veli Küçük, olaydan yaklaşık 1 ay önce Abdullah Çatlı'nın “Mehmet Özbay” sahte kimliği ile dolaştığına dair bazı resmi makamlara başvuruların olduğunun duyulduğunu anlatarak, bu konuda emniyet müdürünü uyardığını dile getirdi.Kazanın ardından kendisi ile ilgili basında yayınlar yapıldığını belirten Küçük, bunun üzerine hakkındaki iddiaların soruşturulması için talepte bulunduğunu söyledi.Jandarma Genel Komutanlığı'nca görevlendirilen 3 general tarafından yapılan inceleme sonucunda iddiaların doğru olmadığı sonucuna varıldığını kaydeden Küçük, söz konusu iddiaların orduyu yıpratma faaliyetleri çerçevesinde olduğu kanaatine varıldığını söyledi.Bunun üzerine 22 Temmuz 1997'de Jandarma Genel Komutanlığı'nca bir basın bülteni hazırlandığını anlatan Küçük, söz konusu basın bültenini okudu.Küçük, basın bülteninde, “Hanefi Avcı'nın, Tuğgeneral Veli Küçük ve bir kısım jandarma personelinin yasa dışı olaylar içerisinde bulunduğu şeklindeki iddialarının öğrenilmesi üzerine, Jandarma Genel Komutanlığı'nca kurulan heyetler marifetiyle, derhal idari tahkikat başlatıldığının, ancak sonuçta iddia ve ithamlar hakkında herhangi bir delil tespit edilmediğinin” bildirdiğini söyledi.İddianamede ayrıca Susurluk Araştırmada Komisyonu'na ifade vermek üzere gitmediği yönünde iddiaların bulunduğunu anımsatan Veli Küçük, “Susurluk Araştırma Komisyonu'na çağrılmadım. Bu durum, Fikri Sağlar tarafından da bazı medya kuruluşlarına yaptığı açıklamalarda dile getirilmiştir. Anadolu'da bir laf vardır 'Çağrılmayan yere simitçi ile leblebici gider” dedi. TUNCAY GÜNEY Tuncay Güney ile kendisinden yaşça büyük emekli bir asker tarafından tanıştırıldığını belirten Küçük, Giresun'da görev yaptığı süre içerisinde Güney'in zaman zaman kendisine gelerek doyurucu olmayan, doğruluğu tartışılır bilgiler verdiğini anlattı.“Bu bilgileri, Güney'in kendisi ile olan irtibatını kesmemek için verdiğini” düşündüğünü belirten Küçük, “Güney ile yapılan ve mülakat adı verilen görüşmeden bu kişinin ne derece güvenilir olduğunun ve bugünlere hazırlık yapıldığının açıkça anlaşıldığını” söyledi.Tuncay Güney ile yapılan bu görüşmeden örnekler okuyan Küçük, sorguyu yapan kişinin Güney'i ısrarla yönlendirdiğini, hatta daha önceden yazılan senaryoyu zaman zaman hatırlattığını savundu.Tuncay Güney'in kendisinin adını kullanarak dolandırıcılık yaptığını daha önceden öğrendiğini söyleyen Veli Küçük, davanın sanıklarından Semih Tufan Gülaltay'ın ifadelerinden de Gülaltay'ı cezaevinde kendisinin adını kullanarak ziyaret ettiğini, istihbaratçı bir subay olduğunu söylediğini öğrendiğini anlattı.Küçük, “Güney'in kendisinin adını kullanarak başka şeylere de karışmış olmasına şaşırmayacağını” ifade ederek, “Güney'i Gülaltay'ın ziyaretine kimlerin gönderdiğinin araştırılması gerektiğini” belirtti.Tuncay Güney'i kendisinden uzak tutmaya çalıştığını belirten Veli Küçük, Güney'in yakında emekli olacağını bildiğinden ve belki de oturacak evinin, kullanacak arabasının da bulunmadığını bildiğinden, kendisine bir cip getirdiğini kaydetti.Bu cipi kabul etmediğini, sert bir tavırla reddettiğini ve bir daha Güney'le görüşmediğini anlatan Küçük, “Cipi alsaydım -bu mümkün değil ama- bu operasyon çok daha önce başlayabilirdi” dedi.Veli Küçük, “Tuncay Güney'in saçmalıklarının samimi beyan olarak kabul edildiğini” savunarak, bu durumu eleştirdi. “Ergenekon” davasının tutuklu yargılanan sanıklardan emekli Tuğgeneral Veli Küçük, “İddia makamı, görevinden öte, öç alma gibi bir tutum sergilemiştir” dedi.İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada savunmasını yapan Veli Küçük, Tuncay Güney'in kendi şahsına yönelik itham edici suçlamalarını reddettiğini belirterek, Güney'in isminin iddianamede yer almamasını eleştirdi.“Cumhuriyet Savcılarından Zekeriya Öz'ün kendisinde yer alan belgeleri bulduğunda çakı bulmuş çocuk gibi sevindiğini” ifade eden Küçük, davada yargılanan 86 sanıktan sadece 14'ünü tanıdığını anlattı.Tutuklu sanıklardan Sami Hoştan ile 1983-1984 yıllarında tanıştığını, Hoştan'ın yurt dışındayken bölücü terör örgütlerinin hedefi olduğunu öğrendiğini ifade eden Küçük, bu tarihten sonra da zaman zaman özel günler ve bayramlarda Hoştan ile görüştüklerini, şu anda ailece tanıştıklarını, Hoştan'ı tanıdığından da pişman olmadığını söyledi.Ali Yasak ile 7-8 yıl önce bir lokantada, Mehmet Zekeriya Öztürk ile de bir konferansta tanıştıklarını kaydeden Veli Küçük, Öztürk'ün, şimdiki eşi olan Güler Kömürcü Öztürk ile bir kez kendisinin evine geldiğini kaydetti.Güler Kömürcü ile de ABD'de bir gazetenin ABD temsilcisi olduğu dönemde tanıştığını anlatan Küçük, daha sonra bazı kişiler ile irtibatı konusunda uyarıda bulunduğu Kömürcü'nün kendi bildiğini yaptığını söyledi.Sevgi Erenerol ve Kemal Kerinçsiz ile de Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'i anma etkinliğinde tanıştıklarını, Kerinçsiz ile 6-7 kez görüştüklerini anlatan Küçük, Sedat Peker'in vefat eden babası Ahmet Peker'in kendisinin arkadaşı olduğunu dile getirdi.Sedat Peker'in çocukluğunu bildiğini, son 5 yıldır da telefonla dahi görüşmediklerini belirten Veli Küçük, Doğu Perinçek ile de 2001 yılında İstanbul'daki Kıbrıs Mitingi'nde tanıştıklarını anlattı.Perinçek'in, yaptığı bazı çalışmaları kendisine de gönderdiğini, bunlarla ilgili belgenin altında “arz ederim” yazısının olduğunu fark etmediğini belirten Küçük, bununla hiyerarşik bağ kurulmaya çalışıldığını belirtti.Bu sırada sanıklardan Doğu Perinçek, “Savcının uydurması, böyle bir beyan yok” diye bağırdı.Savunmasına devam eden sanık Veli Küçük, Muzaffer Tekin ile de 2006 yılında “Orduya Destek Mitingi”nde karşılaştığını, toplam konuşmalarının 5 dakikayı geçmediğini, birbirlerinde telefon numaralarının dahi olmadığını, Tekin'i kendisinin elini öperken gösteren fotoğrafın da bu mitingde çekildiğini söyledi.Veli Küçük, Mehmet Fikri Karadağ ile ise 1993 yılında Tendürek ve Ağrı'daki operasyonlarda görev yaptığı dönemde, askeri birlik olarak destek amacıyla yanına geldiğinde tanıştığını bildirdi.Küçük, bu kişilerle ilgili telefon görüşmeleri ve içeriğinin iddianamede yer aldığını ve bunlarda bir suç unsurunun bulunmadığını savundu.Evindeki aramada 40'a yakın klasöre el konulduğunu, bu belgeler arasında istihbarat notlarının yer aldığını ifade eden Küçük, meslek hayatında derlediği bilgilerin bulunduğu ajandasına da el konulduğunu söyledi.Genelkurmay Başkanlığının, bu belgelerin yayımlanmasının suç olduğunu bildirmesine rağmen bunların yayımlandığını dile getiren Küçük, bu belgelerin iddianame ve eklerinden çıkartılmasını istedi. DANIŞTAY SALDIRISI OLAYI Danıştay saldırısından sonra bir yetkilinin “sürprizlere hazır olun” şeklindeki beyanı üzerine Muzaffer Tekin ile çekilen fotoğrafının servis edildiğini söyleyen Küçük, bu fotoğrafın sürpriz için bekletildiğini savundu. Küçük, şöyle konuştu:“Tekin'in intihar edeceğini düşünmedim. Birinin öldürtmek için uğraştığını düşündüm. Ölmüş olsaydı sürpriz ortaya çıkacaktı. Sonradan öğrendiğim kadarıyla Muzaffer Tekin onurlu ve gururlu olduğu için intihara teşebbüs etmişti. Sonra sürprizin ikinci kısmı sahneye konuldu. İsveç'teki toplantıda çekilen fotoğrafta Alparslan Arslan'ın da yer aldığı ileri sürüldü. Bu fotoğraf günlerce basında yayımlandı, bu gencin Azeri olduğu ortaya çıkıncaya kadar.Yargısız infaz yaptılar. Olayların azmettiricisi olarak beni ve Muzaffer Tekin'i gösterdiler. İddianame bitme aşamasındaydı ve fotoğrafı koyamadılar, ancak beni koymak zorunda kaldılar. İddia makamı mecbur kalmış olabilir. Benim ne Alparslan Arslan ile ne de diğer sanıklarla ilişkim var. Kesinlikle reddediyorum.” “VELİ KÜÇÜK'ÜN ADI KULLANILMIŞ” Sanık Veli Küçük, kendi adı kullanılarak Beykoz Ömerli'de bir hazine arazisinin, kendi arazisiymiş gibi satışa sunulduğunu duyunca savcılığa başvurduğunu, Marmaris'te de bir arsanın satışı için aracı olduğu yönündeki beyan üzerine savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu anlattı.“Bir Veli Paşa daha çıkarsa bir şeyler yapmış, hiç şaşırmayacağım. Veli Paşa olmak çok zor başkanım” diyen Küçük, tutukluyken de Sarıyer'de tatil köyü kurmak için bulunan bir arazinin kendisine ait olduğu şeklinde duyumlar aldığını anlattı. Küçük, “Bu gibi illegal oluşumlar örgütsel olarak değerlendirilmiş. Köydeki evimin dışında servetim yok. Banka kredisiyle ev aldım. İddia makamı lehime olanları iddianameye koymamış. İddia makamı, görevinden öte, öç alma gibi bir tutum sergilemiştir. 35 senelik hizmetimin karşılığı olan emekli maaşıma el koydurmuştur” diye konuştu.Türk adaletine güveninin tam olduğunu ifade eden Küçük, hakkında “tanık” veya “gizli tanık” olarak ifade veren kişilerin ya tanık koruma programından yararlanmak istediklerini ya da PKK, DHKP-C, Hizbullah gibi örgüt elemanları olduklarını ileri sürdü.Küçük, “avukat olan kızının telefonları dinlenerek, Kocaeli İl Jandarma Komutanı olduğu dönemde haberciliğini yapan Hüsamettin Yılmaz'a ulaşıldığını ve bu kişiye gizli tanık olma teklifinde bulunulduğunu” öne sürdü.“Emekli Albay Erdal Sarızeybek'in de savcı tarafından aranarak, üst rütbeli askerler ve özellikle kendisi aleyhine ifade vermesinin istendiğini” ileri süren Küçük, Sarızeybek'in bunu kabul etmemesi üzerine ifadenin zapta bile geçmediğini savundu.Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ün, adliyeye çıkartıldıklarında sanıklardan Sami Hoştan'ın yanında, “Şu Veli'yi getirin” dediğini iddia eden Veli Küçük, “Yargı şehidinin failine Osman'ım diyen savcı, suçluluğu kanıtlanmamış bir şüpheli iken, Türk ordusunun generaline 'Şu Veli'yi getirin' diyerek egosunu tatmin etmiştir” diye konuştu. “TERÖR ÖRGÜTÜ DHKP-C ÖLÜM KARARI” ALMIŞ” Küçük, iddianamede terör örgütü DHKP-C ile bağlantısı iddiasına ilişkin bölümü okuyarak, bu konuyla ilgili “gizli tanık” olarak ifade verdiğini söylediği ve ismini açık olarak dile getirdiği kişinin beyanlarını kabul etmediğini açıkladı.Giresun'da görev yaparken terör örgütü PKK'nın bu bölgeye yerleşmek için terör örgütü DHKP-C'yi kullanmak istediğini belirten Küçük, terör örgütü DHKP-C'yi bu bölgeye sokmadığını, bu örgütün de kendisi için ikinci kez “ölüm kararı” aldığını dile getirdi.Veli Küçük, ilişki içinde olduğu terör örgütü mensuplarının isimlerinin açıklanmasını isteyerek, cezaevinden firarlarında etkili olduğu ileri sürülen kişilerin de kimliklerinin açıklığa kavuşmasını istedi.Sanık Küçük, ordudan emekli olan Hulusi Sayın, Temel Cingöz gibiisimlerin terör örgütü DHKP-C militanları tarafından öldürüldüğünü anlatarak,şöyle konuştu:“İkinci Şemdinli yaratılma gayretine gidiliyor. İddiaları reddediyorum. İspata davet ediyorum. Aksi takdirde ilgililer hakkında yasal işlem yapılmasını istiyorum...Bu iddianameyi, okuldan yeni mezun olmuş (F) tipi bir polis memurunun yazdığı kanaatindeyim. Cumhuriyetin savcısı bunu yapmaz. Keşke savcılar okumadan imzalamasalardı.”“Hakkındaki iddiaların bir senaryo olduğunu, bu senaryoya ancak bebeklerin leylekler tarafından getirildiğine inananların inanacağını” ifade eden Veli Küçük, hiçbir sivil toplum örgütünün kuruluşunda yer almadığını, Kuvai Milliye ve Vatansever Kuvvetler Güç Birliği gibi derneklere üye olmadığını, bunların yerlerini bile bilmediğini dile getirdi.Bu arada, tutuklu sanıklardan Sevgi Erenerol ile bir önceki celse tahliye olan tutuksuz sanık Gazi Güder'in de duruşmaya geldiği görüldü. “Ergenekon” davası kapsamında savunmasını yapan tutuklu sanık emekli Tuğgeneral Veli Küçük, “Buradan ya tam olarak aklanıp çıkmalıyım, ya da yok olmalıyım” dedi.İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde savunmasını yapan Veli Küçük, “İddia makamının, olmayan örgüte suç ve suçlu bulmak için başvurduğu yollar adeta hukuk skandalıdır” diye konuştu.Soruşturma savcısının, aleyhinde tanıklık yapması karşılığında bazı sanıklara çeşitli vaatlerde bulunduğu öne süren Küçük, davada yargılanan 80 sanıktan 50'sine benzer teklifler yapıldığını iddia etti.Bu kapsamda bazı sanıkların dinlenmesini istediğini belirten Küçük, “Kişiler birbirlerine komplo kurabilir. Ancak devlet vatandaşına komplo kurmaz. Bu komplo Veli Küçük'e değil, Veli Küçük üzerinden TSK'yadır. Bu ülkenin ordusuna bu kini anlayamıyorum” dedi.Görülmekte olan davanın ve bu konuda sürdürülen soruşturmanın “günah keçisi” olarak ilan edildiğini savunan Küçük, yıllarca terörle mücadelede görev aldığını ve çeşitli terör örgütlerine karşı mücadele ettiğini anlattı.Bu açıdan savcıların hakkında gizli tanık bulmakta güçlük çekmediklerini umduğunu belirten Küçük, “Dilovası” adlı gizli tanığın da beyanlarından anlaşıldığı üzere DHKP-C örgütü üyesi olduğunu ve kimliğinin de zaten açığa çıktığını söyledi.Söz konusu tanığın ifadesinde, hakkında istihbarat yaptığını ancak örgütün eylemde bulunmamasına şaşırdığını anlattığını kaydeden Küçük, bunun bile tanık konusunda bir fikir verebileceğini söyledi.Küçük, “Veli Küçük yok olabilir. Bu önemli değildir. Türk ulusu ve devleti ilelebet kalacaktır” dedi.Zihni Çakır'ın kitabını eleştiren Küçük, kitaptaki anlatımlara ilişkin suç duyurusunda bulunduğunu, Çakır'ın bu konuda cezaya çarptırıldığını söyledi.Küçük, Çakır hakkında cezaya hükmeden hakime ilişkin soruşturma başlatılmış olabileceğini de ifade etti. KÜÇÜK HAKKINDAKİ SUÇLAMALAR... Hakkındaki suçlamaların tümünün ya gizli tanıkların ya da Osman Yıldırım gibi tutukluların ifadelerine dayandığını savunan Küçük, söz konusu ifadelerin yasal geçerliliğinde tartışılır olduğunu kaydetti.Küçük, gizli tanıkların ve Osman Yıldırım gibi sanıkların ifadelerinin iddianameden çıkarılmasını istediğini de söyledi.Hakkındaki komploların ceza evine girdikten sonra da sürdüğünü dile getiren Küçük, ceza evinde bazı kişilerin kendisine mektup göndererek isteklerde bulunduğunu anlattı.Bu kişilerden birinin, tanımadığı Durmuş Anuçin olduğunu belirten Küçük, şöyle devam etti:“Bana gayet samimi bir ifadeyle mektup yazmıştı. Benden avukat talep ediyordu. Araştırdığımda Türkiye'de herhangi bir işlenmiş faili meçhul cinayetleri üstlenen biri olduğunu öğrendim. Bir dilekçeyle mektubu ceza evi idaresine iade ettim. Bu kişinin savcı Zekeriya Öz ile görüştükten bir gün sonra bana mektup yazmış olması düşündürücüdür. Yine ismen tanıdığım Oğuz Yorulmaz'ın annesi Nurhan Yorulmaz'ın faali meçhuller için benim adımı kullanması da düşünülmesi gereken bir durumdur. Bunlar hep araştırılması gereken, komplo kokan konulardır.”Medyayı kontrol altına aldığının belirtildiğini de kaydeden Küçük, bu iddianın doğru olmadığını, hakkında engellemeyemediği bir sürü yayın yapıldığını ifade etti.Küçük, medyadan tanıdığı iki kişinin Güler Kömürcü ve Vedat Yenerer olduğunu, bu kişileri tanımasının da medyayı kontrol altına aldığı anlamına gelmeyeceğini söyledi.Geniş bir çevresi olduğunu belirten Veli Küçük, “Her kurumdan selam verdiğim insanla örgüt faaliyeti mi yürütüyorum?” dedi.Türk ve Kürt çatışması yaratmaya çalışmakla suçlandığını da belirten Küçük, yıllardır yaptığı bütün konuşmalarında Türk ve Kürtlerin aynı soydan olduğunu savunduğunu aktardı.Ziya Gökalp'ten bu konuda bir dörtlük okuyan Küçük, Azerbaycan'ın 17 bin kilometre kare toprağının işgal altında bulunduğunu, bu topraklardan Ermenilerin çıkacağını söylediği için suçlandığını öne sürdü.Küçük “Ben tutuklandığımda Ermeni televizyonlarında şenlikler düzenlendi. Bu bana dokundu. Beni Türk yargısı yargılayacak. Asarsa da kabulüm, ama Ermeni televizyonları şenlik düzenleyemez” dedi. İDDİANAMEDE ADININ GEÇMESİ... İddianamede adının 1874 kez geçtiğini belirten Küçük, bunun kasıtlı olduğunu savundu.Küçük, “İddianameyi okuyan kişi, suçlu imajıyla okuyacaktır. Bu da bilinçaltına yerleşecektir. Bu senaryo TSK ve benim üzerimden yazılmıştır. Bundan daha iyi karalama sistemi yoktur. Bunu CIA iyi bilmektedir” şeklinde konuştu.Örgüt faaliyeti kapsamında TSK'ya sızmaya çalıştığının iddia edildiğini belirten Küçük, bu faaliyetler sırasında yanında yer aldığı önü sürülen kişileri tamamına yakınının emekli asker olduğunu kaydetti.Küçük, telefon görüşmelerinin sayısının da abartılı olarak iddianamede yer aldığını savundu.Görüşmelerinin iddianamede defalarca kullanılarak zihin karıştırıldığını savunan Küçük, şöyle konuştu:“Mesela Sami Hoştan ile yaptığım bir konuşmada 'hallederiz' kelimesi eklenerek bu suç örgütüne delil olarak gösterilmiştir. Oysa telefon çözümlemesinde bu kelime yoktur. Sonra Sedat Peker ile yaptığı görüşme örgütün hiyerarşik yapısına delil olarak gösterilmiştir. Ev aradığım dönemde Sedat Peker bir ev bulmuştur. Zaten pahalı olduğu için o evi tutmadık. Konuşma buna ilişkindir. Başka bir içeriği yoktur. Bu doğrudan doğruya suç icat etmektir.”Elektronik posta adresi olmadığını, bunu almamakla da isabetli davrandığını düşündüğünü belirten Küçük, şirket mailimi Osman Baydemir'e eylem yapılması konusunda gelen bir elektronik postayı da hemen yetkililere bildirdiğini anlattı.Savcılık sorgusu sırasında bu elektronik postanın üzerinde durulmadığını öne süren Küçük, “Adıma elektronik posta adresi olsaydı, bu iddianame 2455 sayfa daha olurdu. Bana gönderilen veya göndertilen elektronik postalar da eklenirdi” dedi.Emniyetteki sorgusunda tek hedefin Türk ordusu olduğunu önü süren Küçük, yöneltilen soruların hepsinin generallerle ilgili olduğunu söyledi.Küçük, “Bunları bana soracaklarına beraber kitabını yazdıkları Şamil Tayyar'a sormaları daha isabetli olurdu” diye konuştu.Kendisine soru soranların bu senaryoya çok inandıklarını söyleyen Küçük, bu nedenle bir ara kendisinin de şüpheye düştüğünü, endişelendiğini, böyle bir şey varsa üst kademenin haberinin olmadığını düşündüğünü anlattı. “BÜYÜK KISMI BURADA TANIŞTI” Küçük, şunları söyledi:“Gözaltına alınan kişileri gördükçe bırakın üst kademeyle böyle bir örgütlenmeye gitmeyi, üst kademeyle ziyaretçi olarak bile görüşemezler. Bu davada sanık olarak bulunan kişiler örgütlenmek bir yana çoğu birbirini tanımıyor. Büyük kısmı burada tanıştı. Bunlara iki okey masası kur desen, kuramazlar. Yarısı birbiriyle kavgalı. Yarısı bugün tahliye olsa şehre gitmek için kamyon bekleyecek. İstanbul'a gidecek parası yok. Biz mi devirecektik, biz mi yıkacaktık? Takdirlerinize bırakıyorum.”Sorgusu sırasında kullanılmaya çalışıldığını önü süren Küçük, tutuklanmasından çok kendisini bunun üzdüğünü söyledi.Küçük, “Deniz Feneri de dahil hiçbir örgüt ve örgüt üyesini tanımıyorum. Ancak F tipi örgütlenmeyi bu vesileyle tanıdım” dedi.Ajandasındaki notların göreviyle ilgili çalışmalar olduğunu, görevleri sırasında istihbarata her zaman ihtiyaç duyduğunu, her meslekten ve tipten kişiyle bu nedenle iletişim kurduğunu, zaman zaman yurt dışı istihbarata ihtiyacı olduğunu anlatan Küçük, bunların örgütsel faaliyet olarak görülmesini eleştirdi.Bu görevleri sırasında kendisine çok sayıda belge ve doküman gönderildiğini, mektupla gelenler olduğunu bu durumun emekliliğinden sonra da devam ettiğini söyleyen Küçük, şöyle konuştu:“Adil Serdar Saçan ile ilgili belgeler de böyle geldi. Bu bilgilerin nasıl geldiğini şimdi anlıyorum. Çünkü belgelerdeki anlatımlar Emniyette Adil Serdar Saçan'a düşman olan kişiler tarafından hazırlanmıştı. Adil Serdar Saçan, beni 1 yıl boyunca dinletmişti. Bunu şimdi öğreniyorum. O belgeleri de bana göndererek Saçan'ın üzerine gitmem istendi. Ancak ben o belgeleri dosyalayıp bir kenara koymuştum.” DANIŞTAY SALDIRISI... Cem Ersever ile ilgili bilgileri ve Danıştay saldırısına ilişkin Muzaffer Tekin konusundaki notlarının savcı tarafından örgütle ilgili değerlendirildiğini belirten Küçük, Muzaffer Tekin'in saldırıyla suçlandığını, kendi adının bu saldırıyla ilgili geçirildiğini bu nedenle konuyla ilgilendiğini söyledi.Küçük, Danıştay üyelerine saldırının yaşam felsefesine ters olduğunu kaydetti.Cem Ersever ile ilgili aldığı notları da yetkililere ilettiğini belirten Küçük, Öztürkler internet sitesinin açılışında yaptığı konuşmanın hedefe konulmasına neden olduğunu savundu.İllegal ticari faaliyetlerde bulunduğu iddiasını da eleştiren Küçük, şöyle devam etti:“Mersin'den Irak'a bir sevkıyat yapılacaktı. Uluslararası bir şirketti. Bizden güvenlik hizmeti istedi. Irak'a geçemeyeceğimiz için o bölgeden başka bir güvenlik şirketiyle anlaştık. İyi para getirecek bir işti. Ancak daha sonra bu sevkıyatın Amerikan askerlerine gideceğini öğrendim. Ve prensiplerim gereği işten vazgeçtim. Sayın savcının yurt dışında faaliyet gösterdiğim yönündeki iddiası buna dayanmaktadır herhalde...”Şirketinin durumunun iyi olmadığını, çalışanlarının maaşlarını bile kişisel kefaletiyle aldığı krediyle ödediğini belirten Küçük, “Sayın Başkanım; Veli Küçük olarak yaşamak çok zor. Başka biri olsa gider adamın dişini söker, gider alacağını alır. Ben telefon etsem ertesi gün tehdit edildik diye televizyona çıkarlar. Gayri yasal yerlerin korumasını almazsanız şaibeli işlere girmezseniz kar edemezsiniz. Zaten devlet ihaleleri Veli Küçük'e verilmez. Onların yeri ayrıdır” dedi.Köydeki evinin kümesindeki tavuğunun altındaki samanın bile araştırıldığını söyleyen Küçük, buna rağmen hala hakkındaki iddiaların son bulmadığını kaydetti.Türkiye'nin zor ve kritik bir süreçten geçtiğini belirten Küçük, “Emniyetteki F tipi yapılanma emniyet altına alınmadan Türkiye'nin güvende olmayacağını” savundu. “NEMRUT MUSTAFA DİVANI...” Veli Küçük, şunları söyledi:“Benim suçum Türkiye Cumhuriyeti ve bölünmez bütünlüğüne bağlı olmam, Atatürk'ün izinde olmam, Atatürk ve Türk milliyetçisi olmam, 'Ermeniler 17 bin kilometre kare toprağımızdan derhal çıkacaklar' demem, 'bir soykırım varsa 1992 yılında Azerbaycan'da Ermeniler tarafından yapıldı' demem, ABD ve AB karşıtı olmam, 'İslam İslamdır, İslamın ılımlısı yumuşağı, yuvarlığı olmaz' demem, Atatürk'ün birinci emri olan görevimi yerine getirmemdir. Buradan ya tam olarak aklanıp çıkacağım, çıkmalıyım, ya da yok olmalıyım. Hakkımdaki iddialar arasında yıllarca mücadele ettiğim terör örgütlerine ilişkin de iddialar bulunmaktadır. Hakkımdaki iddialar vatana ihanet kapsamındadır. Bunlar benim taşıyamayacağım suçlamalardır. Bölücülerin Nemrut Mustafa divanını kuramayacaklarından eminim. Takdir yüce mahkemenindir.”Savunmasını tamamlayan Küçük'ün, mahkeme başkanı Köksal Şengün tarafından daha önce verdiği ifadeler okunmaya başlandı. Emniyet ifadesinin okunması sırasında söze giren Küçük, savunmasında belirttiği konular dışında ifadelerini kabul ettiğini söyledi.Bunu üzerine Küçük'ün Emniyet ifadesini okumayan Şengün, savcılık ifadesinden hatırlatmalarda bulundu.Küçük, evinde ele geçtiği öne sürülen belgeleri kabul etmediğini, bu konudaki Emniyetin hazırladığı tutanakları da kabul etmediğini belirterek, ayrıntılı açıklamanın avukatları tarafından yapılacağını söyledi.","author": {"@type": "Thing", "name": "hurriyet.com.tr"},"publisher": {"@type": "Organization","name":"hurriyet.com.tr","logo": {"@type": "ImageObject","url": "https://image.hurimg.com/i/hurriyet/100/0x0/590c24950f25442978242248.jpg","width": 230,"height": 60}}}
Güncelleme Tarihi:
“Ergenekon” davasının�26'ncı duruşmasında savunmasını yapan tutuklu sanıklardan emekli Tuğgeneral Veli�Küçük, “Devletin komplo kuracağını hiç düşünmemiştim” dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları�Yerleşkesi'ndeki salonda görülen davanın 26'ncı duruşmasında, Mahkeme Heyeti�Başkanı Köksal Şengün tarafından savunmasını yapacağı kürsüye çağrılan Veli Küçük'e yasal hakları hatırlatıldı.
Daha sonra savunmasına başlayan Veli Küçük, uzun zamandan beri planlı bir�şekilde üzerine gelindiğini ve bu planın icra safhasına konulması sonucu�gözaltına alındığını söyledi.
Küçük, gözaltına alınmadan bir gece önce rahatsızlığı nedeniyle geceyi�hastanede geçirdiğini, ertesi gün de hastaneye gitmesi gerekirken emniyete�götürülmesine itiraz dahi etmediğini anlattı.
Küçük, “Çünkü hayatım boyunca hiç hata yapmadım, yasaların dışına�çıkmadım. 'Veli Küçük korktu' dememeleri için hastalığımı sakladım. Ancak�devletin komplo kuracağını hiç düşünmemiştim” diye konuştu.
“Evinde arama yapılırken, cezaevi firarisi ya da PKK'lı militanlar�aranıyormuş gibi evinin kuşatıldığını” ileri süren Küçük, bu görüntülerle�polisin darbe yaptığının düşünülebileceğini savundu.
Gözaltına alındığını ilgili askeri birime bildirdiğini, ancak bunun�“yardım isteniyormuş” şeklinde kamuoyuna yansıtıldığını dile getiren Küçük,�kimseden yardım istemediğini, yardıma da ihtiyacı olmadığını belirtti.
Bu olayın kendisini topluma tanıtması açısından bir fırsat olduğunu dile�getiren Küçük, “iddianamenin yüce Türk milletine karşı hazırlandığını” öne�sürdü.
“İddianamede 'terör örgütü' deyiminin, Türk'ün Kabe'si olan Ergenekon�ile birlikte kullanıldığını” ifade eden Küçük, “İki kelimeyi birlikte�kullanmasının kendisinin ayıbı olmadığını, bu yüzden de yüce Türk milletinden�özür dilediğini” söyledi.
Küçük, “iddianame ile Atatürk'ün Cumhuriyeti'nin yargılanmak�istendiğini, rejimin, dinin değiştirilmek istendiğini” savundu.
“Ergenekon�Davası” kapsamında yargılanan tutuklu sanık emekli Tuğgeneral Veli Küçük,�iddianamede Susurluk Araştırma Komisyonu'na ifade vermek üzere gitmediği yönünde�iddialar bulunduğunu belirterek, “Susurluk Araştırma Komisyonu'na çağrılmadım”�dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada savunmasına devam eden�tutuklu sanıklardan emekli Tuğgeneral Veli Küçük, “Sizlere sanal Veli Küçük'ü�değil, gerçek Veli Küçük'ü anlatacağım ve hakkımdaki trajikomik iddialara cevap�vereceğim” dedi.
Meslek hayatı boyunca 19 atama geçirdiğini, 6 yıl sınırda, 8 yıl şark görevinde bulunduğunu, toplam 16 yılının sınır bölgelerinde geçtiğini anlatan�Küçük, görev süresi boyunca övünülecek başarılar elde ettiğini söyledi.
Meslek yaşantısına ilişkin bilgiler veren Küçük, “Mensubu olmaktan gurur duyduğum peygamber ocağı Türk Silahlı Kuvvetleri'nden 8 yıl önce emekli oldum”�dedi.
Emekli olduktan sonra, terör örgütlerinin hedefinde bulunması ve�Bilecik'teki köyüne yaptırdığı evi dışında başka bir evininin olmaması nedeniyle�bir süre lojmanda kaldığını kaydeden Küçük, lojmandan, belirlenen süre dolduğu için diğer personelle birlikte ayrıldığını kaydetti.
Küçük, “gayriyasal davranışları nedeniyle lojmandan çıkarıldığı ya da bu�konuda kendisine uyarılarda bulunulduğu yönündeki iddiaların doğru olmadığını”�ileri sürdü.
“VELİ KÜÇÜK OLMAK ÇOK ZOR”
Bazı özel nedenlerden İstanbul'da kalması gerektiğinden, lojmandan�ayrıldıktan sonra ev kiraladığını belirten Küçük, “Sayın Başkanım; Veli Küçük�olmak çok zor. Arkasında 4 korumayla dolaşan Veli Küçük'ü gördüklerinde insanlar�evlerini kiralamak istemiyorlar. Tabii haklılar. Emlakçi ile anlaşıyorsunuz, ev�sahibi sizi görünce kiralamaktan vazgeçiyor. En sonunda yol seviyesinin altında,�perdeleri hiç açılmayan bir ev kiraladım” diye konuştu.
Daha sonra ilgilendiği işlerle ilgili bilgi veren Veli Küçük, önce Seyfi�Çapan'ın aracılığıyla bir şirkette çalıştığını, buradan ayrıldıktan sonra da�İlhan Yazgan ve eski emniyet müdürü Nihat Kubuş'un teklifleri üzerine, Erol�Çakır'ın da dahil olmasıyla bir güvenlik şirketi kurduklarını anlattı.
Bilecik'teki köyünde kalmadığı zamanlarda özellikle Türk dünyası ile�ilgili çalışmalara katıldığını, buralarda zaman zaman konuşmalar yaptığını�söyleyen Küçük, “Doğu sorunu” ile ilgili yaptığı konuşmanın metnini avukatının�mahkemeye sunacağını ifade etti. Bu konuşmasında, “Kürt ve Türk'ün kardeş�olduğunu, Doğu sorununun Kürt sorunu olmadığını” anlattığını kaydeden Küçük,�Kinsay Kartal'ın risalelerini ve Mehmet Şükrü Sekman'ın Kürt sorunu ile ilgili�kitaplarını kendi imkanlarıyla çoğaltarak bölgede dağıttığını anlattı.
“Doğu sorununun bir Kürt sorunu değil, Ermeni sorunu olduğunu�anlattığını” söyleyen Küçük, “Bunlar bazılarının hoşuna gitmedi ve buradayım”�dedi.
Ermenilere zulüm yaptığı iddiasıyla yargılanarak idam edilen Boğazlıyan�Kaymakamı Kemal Bey'in bir heykelinin yapılması çalışmalarına katıldığını, bu�heykelin KKTC'nin Birinci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş tarafından açıldığını, hatta�Kaymakam Kemal Bey asıldığı sırada 4 yaşında olan kızı Müşerref Hanım'ın da�törene gelmesini sağladığını anlatan Küçük, “Bunların hepsi görünmeyen, biriken�suçlarım oldu” diye konuştu.
Emekli olduktan sonra 8 yıl boyunca katıldığı etkinlikler konusunda bilgi�veren Küçük, sadece avcılar ve atıcılar derneğine üye olduğunu, ayrıca�uluslararası olarak da Dünya Azerileri Kongresi üyesi olduğunu kaydetti. Bu�kongrenin Almanya'da yapılan toplantılarına zaman zaman katıldığını, son�toplantıda başkan seçildiğini ifade eden Küçük, “Kongrenin Türkiye'den katılan�tek üyesi olmam nedeniyle başkanlık yapmamda güçlükler yaşanabileceğini�düşünerek, bu görevi Londra Üniversitesi'nde çalışan Profesör Gulam Rıza Sabri�Tebrizi'ye devrettim. Bu isim bile iddianamede şifre olarak kabul edildi”�ifadesini kullandı.
Hayatı boyunca gayriyasal hiçbir eylemde bulunmadığını savunan Veli�Küçük, hakkında basında yer alan bazı haberlerden örnekler vererek eleştirilerde�bulundu.
FAİLİ MEÇHUL CİNAYET İDDİALARI
Kocaeli'de faili meçhul cinayetler meydana geldiği yönünde basında sık�sık haber yapıldığını anımsatan Veli Küçük, şunları söyledi:
“Benim bölgemde faili meçhul olmaz. Ben ortaya çıkartırım. Benim�avukatım da görev yaptığım süre içinde faili meçhul cinayet olup olmadığının�araştırılması için mahkemeye dilekçe verdi. Bu, ertesi gün basında 'mahkeme faili�meçhulleri araştırıyor' diye çıktı. Ama benim avukatımın bu konuda dilekçe�verdiği yazılmadı. Öyle komik şeyler oldu ki bir defterime not aldığım turşu�yapımı ile ilgili tarif, bomba yapımıyla karşılaştırılarak gazetelerde yer�aldı.”
Bir yazarın köşe yazısında, “Ziverbey Köşkü'nde işkence gördüğü sırada�gözündeki bandın zaman zaman açıldığını, bunlardan birinde kendisini gördüğünü”�yazdığını anlatan Küçük, “Sene 1972. Ben Şırnak Jandarma Komutanı'yım. O zaman�Şırnak'ta yol yok, elektrik yok, su yok, radyo dahi yok ve ben Ziverbey'e gelip�sorguya katılıyorum. Yazar İlhan Selçuk benim suç ortağım. O da oradaydı. Onu da�mı ben sorguladım?” diye sordu.
“Görev yaptığı bölgede gayriyasal bir faaliyet yürütülmesi ya da faili�meçhul olmasını bırakın, en kanlı terör örgütü PKK'nın bile faaliyet�gösteremediğini” savunan Küçük, Ağrı'da kendisinin görev yaptığı döneme ait�olarak Şemdin Sakık'ın, bölgedeki şartların güçlüğünü anlatan yazdıklarını�okudu.
Küçük, “Ben Ağrı'da görev yaparken, Mehmet Fikri Karadağ da Erzincan'dan�zaman zaman bana destek vermek için geliyordu. O da şimdi cezasını çekiyor” diye�konuştu.
DERNEKLER VE “ALTERNATİF ORDU” KONUSU
İddianamede, “örgüt kararları çerçevesinde birçok dernekler kurulmasını�sağladığı ve faaliyetlerde bulunduğu” yönünde iddialar olduğunu hatırlatan�Küçük, savcıları bu iddialarını ispata davet ettiğini söyledi. Küçük, “Savcının�Osman'ından bu kanaate varıldıysa doğru değil” dedi.
“Alternatif bir ordu kurmaya çalıştığı yönünde iddialar bulunduğunu”�söyleyen Küçük, eğer böyle bir çalışması olsa idi buna emekli olmadan önce�teşebbüs etmesi gerektiğini anlattı.
Bu alternatif ordu konusunda özel güvenlik şirketiyle ilgili bir bağlantı�kuruluyorsa bunun da doğru olamayacağını ifade eden Küçük, şöyle konuştu:
“(Benim Yeşildirek'te 10 bin adet kalpak siparişi verdiğim, ancak�yeterli param olmaması nedeniyle bu siparişten vazgeçtiğim, aynı siparişi�Azerbaycan'a verdiğim -sanki orada bedava yapılıyor da- sonra Ankara'da 10 bin�kişiyi toplayacağım, başına emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve başka emekli�orgeneralleri geçireceğim, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne yürüteceğim,�kalpakları dağıtarak takmalarını sağlayacağım, bu kalpaklı grubu gören meclisteki�askerlerin kenara çekilecekleri ve meclisi işgal edeceğim) yönünde bir iddia�bulunmaktadır.
Bu iddianın gizli tanık beyanında ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Ancak�bir başka gizli tanığın ifadesi bu beyanla çelişmektedir. Bu iddialar,�iddianameye saçmalık olsun diye mi konulmuş anlamış değilim.”
“Yurt dışında örgütsel toplantılara katıldığının iddia edildiğini”�belirten Küçük, iddianamede adı geçen şahısların yurt dışına giriş-çıkışları�kontrol edildiğinde bu kişilerle yurt dışına gidip gelmediğinin ortaya çıkacağını�anlattı.
JİTEM KONUSU
İstihbarat görevinde çalışmış olmasının iddianamede suç gibi�aktarıldığını savunan Küçük, kısa bir süre için Jandarma Genel Komutanlığı�istihbarat gruplarında görev yaptığını söyledi. Söz konusu birimin resmi bir�birim olduğunu ifade eden Küçük, şöyle dedi:
“İddianameye ısrarla JİTEM adı konulmuştur. Jandarma Genel�Komutanlığı'nın hiçbir zaman böyle bir birimi olmamıştır. Bu isim konularak sanki gizemli, gayriyasal bir oluşum varmış izlenimi yaratılmaktadır.
Jandarma Genel Komutanlığı'nın istihbarı grupları gayri yasal bir�faaliyette bulunmamıştır. JİTEM, TSK'ya yapılan bir saldırıdır” dedi.
SEDAT PEKER VE SAMİ HOŞTAN
“Çıkar amaçlı suç örgütü liderleri ile yoğun görüşmelerinin olduğunun”�iddia edildiğini belirten Veli Küçük, “Görüşme yoğunluğundan kast edilenin�açıklanması gerektiğini” söyledi.
Çıkar amaçlı suç örgütü lideri olarak bahsedilen görüştüğü kişilerin�Sedat Peker ve Sami Hoştan olduğunu kaydeden Veli Küçük, “Sedat Peker ve Sami�Hoştan'ın çıkar amaçlı suç örgütü lideri olduklarını kabul etmiyorum” dedi.
SUSURLUK
“Susurluk'un merkezinde olduğu” yönünde iddialar bulunduğunu belirten�Küçük, kazanın olduğu gün kendisine Sami Hoştan'ın haber verdiğini, onun nereden�haber aldığını ise bilmediğini söyledi.
Hüseyin Kocadağ ve Sedat Bucak'ı tanıyor olması nedeniyle Hoştan'ın�kendisine de haber verdiğini belirten Küçük, bunun üzerine kazanın meydana�geldiği yerdeki emniyet müdürünü arayarak bilgi aldığını, bu sırada Mehmet Özbay�isimli kişinin de öldüğünü öğrendiğini söyledi.
Veli Küçük, olaydan yaklaşık 1 ay önce Abdullah Çatlı'nın “Mehmet Özbay” sahte kimliği ile dolaştığına dair bazı resmi makamlara başvuruların�olduğunun duyulduğunu anlatarak, bu konuda emniyet müdürünü uyardığını dile�getirdi.
Kazanın ardından kendisi ile ilgili basında yayınlar yapıldığını belirten�Küçük, bunun üzerine hakkındaki iddiaların soruşturulması için talepte�bulunduğunu söyledi.
Jandarma Genel Komutanlığı'nca görevlendirilen 3 general tarafından�yapılan inceleme sonucunda iddiaların doğru olmadığı sonucuna varıldığını�kaydeden Küçük, söz konusu iddiaların orduyu yıpratma faaliyetleri çerçevesinde�olduğu kanaatine varıldığını söyledi.
Bunun üzerine 22 Temmuz 1997'de Jandarma Genel Komutanlığı'nca bir basın�bülteni hazırlandığını anlatan Küçük, söz konusu basın bültenini okudu.
Küçük, basın bülteninde, “Hanefi Avcı'nın, Tuğgeneral Veli Küçük ve bir�kısım jandarma personelinin yasa dışı olaylar içerisinde bulunduğu şeklindeki�iddialarının öğrenilmesi üzerine, Jandarma Genel Komutanlığı'nca kurulan heyetler�marifetiyle, derhal idari tahkikat başlatıldığının, ancak sonuçta iddia ve�ithamlar hakkında herhangi bir delil tespit edilmediğinin” bildirdiğini�söyledi.
İddianamede ayrıca Susurluk Araştırmada Komisyonu'na ifade vermek üzere�gitmediği yönünde iddiaların bulunduğunu anımsatan Veli Küçük, “Susurluk�Araştırma Komisyonu'na çağrılmadım. Bu durum, Fikri Sağlar tarafından da bazı�medya kuruluşlarına yaptığı açıklamalarda dile getirilmiştir. Anadolu'da bir laf�vardır 'Çağrılmayan yere simitçi ile leblebici gider” dedi.
TUNCAY GÜNEY
Tuncay Güney ile kendisinden yaşça büyük emekli bir asker tarafından�tanıştırıldığını belirten Küçük, Giresun'da görev yaptığı süre içerisinde�Güney'in zaman zaman kendisine gelerek doyurucu olmayan, doğruluğu tartışılır�bilgiler verdiğini anlattı.
“Bu bilgileri, Güney'in kendisi ile olan irtibatını kesmemek için�verdiğini” düşündüğünü belirten Küçük, “Güney ile yapılan ve mülakat adı�verilen görüşmeden bu kişinin ne derece güvenilir olduğunun ve bugünlere hazırlık�yapıldığının açıkça anlaşıldığını” söyledi.
Tuncay Güney ile yapılan bu görüşmeden örnekler okuyan Küçük, sorguyu�yapan kişinin Güney'i ısrarla yönlendirdiğini, hatta daha önceden yazılan�senaryoyu zaman zaman hatırlattığını savundu.
Tuncay Güney'in kendisinin adını kullanarak dolandırıcılık yaptığını daha�önceden öğrendiğini söyleyen Veli Küçük, davanın sanıklarından Semih Tufan�Gülaltay'ın ifadelerinden de Gülaltay'ı cezaevinde kendisinin adını kullanarak�ziyaret ettiğini, istihbaratçı bir subay olduğunu söylediğini öğrendiğini�anlattı.
Küçük, “Güney'in kendisinin adını kullanarak başka şeylere de karışmış�olmasına şaşırmayacağını” ifade ederek, “Güney'i Gülaltay'ın ziyaretine�kimlerin gönderdiğinin araştırılması gerektiğini” belirtti.
Tuncay Güney'i kendisinden uzak tutmaya çalıştığını belirten Veli Küçük,�Güney'in yakında emekli olacağını bildiğinden ve belki de oturacak evinin,�kullanacak arabasının da bulunmadığını bildiğinden, kendisine bir cip getirdiğini�kaydetti.
Bu cipi kabul etmediğini, sert bir tavırla reddettiğini ve bir daha�Güney'le görüşmediğini anlatan Küçük, “Cipi alsaydım -bu mümkün değil ama- bu�operasyon çok daha önce başlayabilirdi” dedi.
Veli Küçük, “Tuncay Güney'in saçmalıklarının samimi beyan olarak kabul�edildiğini” savunarak, bu durumu eleştirdi.
“Ergenekon” davasının�tutuklu yargılanan sanıklardan emekli Tuğgeneral Veli Küçük, “İddia makamı,�görevinden öte, öç alma gibi bir tutum sergilemiştir” dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada savunmasını yapan Veli�Küçük, Tuncay Güney'in kendi şahsına yönelik itham edici suçlamalarını�reddettiğini belirterek, Güney'in isminin iddianamede yer almamasını eleştirdi.
“Cumhuriyet Savcılarından Zekeriya Öz'ün kendisinde yer alan belgeleri�bulduğunda çakı bulmuş çocuk gibi sevindiğini” ifade eden Küçük, davada�yargılanan 86 sanıktan sadece 14'ünü tanıdığını anlattı.
Tutuklu sanıklardan Sami Hoştan ile 1983-1984 yıllarında tanıştığını,�Hoştan'ın yurt dışındayken bölücü terör örgütlerinin hedefi olduğunu öğrendiğini�ifade eden Küçük, bu tarihten sonra da zaman zaman özel günler ve bayramlarda�Hoştan ile görüştüklerini, şu anda ailece tanıştıklarını, Hoştan'ı tanıdığından�da pişman olmadığını söyledi.
Ali Yasak ile 7-8 yıl önce bir lokantada, Mehmet Zekeriya Öztürk ile de�bir konferansta tanıştıklarını kaydeden Veli Küçük, Öztürk'ün, şimdiki eşi olan�Güler Kömürcü Öztürk ile bir kez kendisinin evine geldiğini kaydetti.
Güler Kömürcü ile de ABD'de bir gazetenin ABD temsilcisi olduğu dönemde�tanıştığını anlatan Küçük, daha sonra bazı kişiler ile irtibatı konusunda uyarıda�bulunduğu Kömürcü'nün kendi bildiğini yaptığını söyledi.
Sevgi Erenerol ve Kemal Kerinçsiz ile de Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'i�anma etkinliğinde tanıştıklarını, Kerinçsiz ile 6-7 kez görüştüklerini anlatan�Küçük, Sedat Peker'in vefat eden babası Ahmet Peker'in kendisinin arkadaşı�olduğunu dile getirdi.
Sedat Peker'in çocukluğunu bildiğini, son 5 yıldır da telefonla dahi�görüşmediklerini belirten Veli Küçük, Doğu Perinçek ile de 2001 yılında�İstanbul'daki Kıbrıs Mitingi'nde tanıştıklarını anlattı.
Perinçek'in, yaptığı bazı çalışmaları kendisine de gönderdiğini, bunlarla�ilgili belgenin altında “arz ederim” yazısının olduğunu fark etmediğini�belirten Küçük, bununla hiyerarşik bağ kurulmaya çalışıldığını belirtti.
Bu sırada sanıklardan Doğu Perinçek, “Savcının uydurması, böyle bir�beyan yok” diye bağırdı.
Savunmasına devam eden sanık Veli Küçük, Muzaffer Tekin ile de 2006�yılında “Orduya Destek Mitingi”nde karşılaştığını, toplam konuşmalarının 5�dakikayı geçmediğini, birbirlerinde telefon numaralarının dahi olmadığını,�Tekin'i kendisinin elini öperken gösteren fotoğrafın da bu mitingde çekildiğini�söyledi.
Veli Küçük, Mehmet Fikri Karadağ ile ise 1993 yılında Tendürek ve�Ağrı'daki operasyonlarda görev yaptığı dönemde, askeri birlik olarak destek�amacıyla yanına geldiğinde tanıştığını bildirdi.
Küçük, bu kişilerle ilgili telefon görüşmeleri ve içeriğinin iddianamede�yer aldığını ve bunlarda bir suç unsurunun bulunmadığını savundu.
Evindeki aramada 40'a yakın klasöre el konulduğunu, bu belgeler arasında�istihbarat notlarının yer aldığını ifade eden Küçük, meslek hayatında derlediği�bilgilerin bulunduğu ajandasına da el konulduğunu söyledi.
Genelkurmay Başkanlığının, bu belgelerin yayımlanmasının suç olduğunu�bildirmesine rağmen bunların yayımlandığını dile getiren Küçük, bu belgelerin�iddianame ve eklerinden çıkartılmasını istedi.
DANIŞTAY SALDIRISI OLAYI
Danıştay saldırısından sonra bir yetkilinin “sürprizlere hazır olun”�şeklindeki beyanı üzerine Muzaffer Tekin ile çekilen fotoğrafının servis�edildiğini söyleyen Küçük, bu fotoğrafın sürpriz için bekletildiğini savundu.�Küçük, şöyle konuştu:
“Tekin'in intihar edeceğini düşünmedim. Birinin öldürtmek için�uğraştığını düşündüm. Ölmüş olsaydı sürpriz ortaya çıkacaktı. Sonradan öğrendiğim�kadarıyla Muzaffer Tekin onurlu ve gururlu olduğu için intihara teşebbüs etmişti.�Sonra sürprizin ikinci kısmı sahneye konuldu. İsveç'teki toplantıda çekilen�fotoğrafta Alparslan Arslan'ın da yer aldığı ileri sürüldü. Bu fotoğraf günlerce�basında yayımlandı, bu gencin Azeri olduğu ortaya çıkıncaya kadar.
Yargısız infaz yaptılar. Olayların azmettiricisi olarak beni ve Muzaffer�Tekin'i gösterdiler. İddianame bitme aşamasındaydı ve fotoğrafı koyamadılar,�ancak beni koymak zorunda kaldılar. İddia makamı mecbur kalmış olabilir. Benim ne�Alparslan Arslan ile ne de diğer sanıklarla ilişkim var. Kesinlikle�reddediyorum.”
“VELİ KÜÇÜK'ÜN ADI KULLANILMIŞ”
Sanık Veli Küçük, kendi adı kullanılarak Beykoz Ömerli'de bir hazine�arazisinin, kendi arazisiymiş gibi satışa sunulduğunu duyunca savcılığa�başvurduğunu, Marmaris'te de bir arsanın satışı için aracı olduğu yönündeki beyan�üzerine savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu anlattı.
“Bir Veli Paşa daha çıkarsa bir şeyler yapmış, hiç şaşırmayacağım. Veli�Paşa olmak çok zor başkanım” diyen Küçük, tutukluyken de Sarıyer'de tatil köyü�kurmak için bulunan bir arazinin kendisine ait olduğu şeklinde duyumlar aldığını�anlattı. Küçük, “Bu gibi illegal oluşumlar örgütsel olarak değerlendirilmiş.�Köydeki evimin dışında servetim yok. Banka kredisiyle ev aldım. İddia makamı�lehime olanları iddianameye koymamış. İddia makamı, görevinden öte, öç alma gibi�bir tutum sergilemiştir. 35 senelik hizmetimin karşılığı olan emekli maaşıma el�koydurmuştur” diye konuştu.
Türk adaletine güveninin tam olduğunu ifade eden Küçük, hakkında�“tanık” veya “gizli tanık” olarak ifade veren kişilerin ya tanık koruma�programından yararlanmak istediklerini ya da PKK, DHKP-C, Hizbullah gibi örgüt�elemanları olduklarını ileri sürdü.
Küçük, “avukat olan kızının telefonları dinlenerek, Kocaeli İl Jandarma�Komutanı olduğu dönemde haberciliğini yapan Hüsamettin Yılmaz'a ulaşıldığını ve�bu kişiye gizli tanık olma teklifinde bulunulduğunu” öne sürdü.
“Emekli Albay Erdal Sarızeybek'in de savcı tarafından aranarak, üst�rütbeli askerler ve özellikle kendisi aleyhine ifade vermesinin istendiğini”�ileri süren Küçük, Sarızeybek'in bunu kabul etmemesi üzerine ifadenin zapta bile�geçmediğini savundu.
Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ün, adliyeye çıkartıldıklarında�sanıklardan Sami Hoştan'ın yanında, “Şu Veli'yi getirin” dediğini iddia eden�Veli Küçük, “Yargı şehidinin failine Osman'ım diyen savcı, suçluluğu�kanıtlanmamış bir şüpheli iken, Türk ordusunun generaline 'Şu Veli'yi getirin'�diyerek egosunu tatmin etmiştir” diye konuştu.
“TERÖR ÖRGÜTÜ DHKP-C ÖLÜM KARARI” ALMIŞ”
Küçük, iddianamede terör örgütü DHKP-C ile bağlantısı iddiasına ilişkin�bölümü okuyarak, bu konuyla ilgili “gizli tanık” olarak ifade verdiğini�söylediği ve ismini açık olarak dile getirdiği kişinin beyanlarını kabul�etmediğini açıkladı.
Giresun'da görev yaparken terör örgütü PKK'nın bu bölgeye yerleşmek için�terör örgütü DHKP-C'yi kullanmak istediğini belirten Küçük, terör örgütü�DHKP-C'yi bu bölgeye sokmadığını, bu örgütün de kendisi için ikinci kez “ölüm�kararı” aldığını dile getirdi.
Veli Küçük, ilişki içinde olduğu terör örgütü mensuplarının isimlerinin�açıklanmasını isteyerek, cezaevinden firarlarında etkili olduğu ileri sürülen�kişilerin de kimliklerinin açıklığa kavuşmasını istedi.
Sanık Küçük, ordudan emekli olan Hulusi Sayın, Temel Cingöz gibiisimlerin terör örgütü�DHKP-C militanları tarafından öldürüldüğünü anlatarak,şöyle konuştu:
“İkinci Şemdinli yaratılma gayretine gidiliyor. İddiaları reddediyorum.�İspata davet ediyorum. Aksi takdirde ilgililer hakkında yasal işlem yapılmasını�istiyorum...
Bu iddianameyi, okuldan yeni mezun olmuş (F) tipi bir polis memurunun�yazdığı kanaatindeyim. Cumhuriyetin savcısı bunu yapmaz. Keşke savcılar okumadan�imzalamasalardı.”
“Hakkındaki iddiaların bir senaryo olduğunu, bu senaryoya ancak�bebeklerin leylekler tarafından getirildiğine inananların inanacağını” ifade�eden Veli Küçük, hiçbir sivil toplum örgütünün kuruluşunda yer almadığını, Kuvai�Milliye ve Vatansever Kuvvetler Güç Birliği gibi derneklere üye olmadığını,�bunların yerlerini bile bilmediğini dile getirdi.
Bu arada, tutuklu sanıklardan Sevgi Erenerol ile bir önceki celse tahliye�olan tutuksuz sanık Gazi Güder'in de duruşmaya geldiği görüldü.
“Ergenekon” davası kapsamında savunmasını�yapan tutuklu sanık emekli Tuğgeneral Veli Küçük, “Buradan ya tam olarak aklanıp�çıkmalıyım, ya da yok olmalıyım” dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde savunmasını yapan Veli Küçük, “İddia�makamının, olmayan örgüte suç ve suçlu bulmak için başvurduğu yollar adeta hukuk�skandalıdır” diye konuştu.
Soruşturma savcısının, aleyhinde tanıklık yapması karşılığında bazı�sanıklara çeşitli vaatlerde bulunduğu öne süren Küçük, davada yargılanan 80�sanıktan 50'sine benzer teklifler yapıldığını iddia etti.
Bu kapsamda bazı sanıkların dinlenmesini istediğini belirten Küçük,�“Kişiler birbirlerine komplo kurabilir. Ancak devlet vatandaşına komplo kurmaz.�Bu komplo Veli Küçük'e değil, Veli Küçük üzerinden TSK'yadır. Bu ülkenin ordusuna�bu kini anlayamıyorum” dedi.
Görülmekte olan davanın ve bu konuda sürdürülen soruşturmanın “günah�keçisi” olarak ilan edildiğini savunan Küçük, yıllarca terörle mücadelede görev�aldığını ve çeşitli terör örgütlerine karşı mücadele ettiğini anlattı.
Bu açıdan savcıların hakkında gizli tanık bulmakta güçlük çekmediklerini�umduğunu belirten Küçük, “Dilovası” adlı gizli tanığın da beyanlarından�anlaşıldığı üzere DHKP-C örgütü üyesi olduğunu ve kimliğinin de zaten açığa�çıktığını söyledi.
Söz konusu tanığın ifadesinde, hakkında istihbarat yaptığını ancak�örgütün eylemde bulunmamasına şaşırdığını anlattığını kaydeden Küçük, bunun bile�tanık konusunda bir fikir verebileceğini söyledi.
Küçük, “Veli Küçük yok olabilir. Bu önemli değildir. Türk ulusu ve�devleti ilelebet kalacaktır” dedi.
Zihni Çakır'ın kitabını eleştiren Küçük, kitaptaki anlatımlara ilişkin�suç duyurusunda bulunduğunu, Çakır'ın bu konuda cezaya çarptırıldığını söyledi.
Küçük, Çakır hakkında cezaya hükmeden hakime ilişkin soruşturma�başlatılmış olabileceğini de ifade etti.
KÜÇÜK HAKKINDAKİ SUÇLAMALAR...
Hakkındaki suçlamaların tümünün ya gizli tanıkların ya da Osman Yıldırım�gibi tutukluların ifadelerine dayandığını savunan Küçük, söz konusu ifadelerin�yasal geçerliliğinde tartışılır olduğunu kaydetti.
Küçük, gizli tanıkların ve Osman Yıldırım gibi sanıkların ifadelerinin�iddianameden çıkarılmasını istediğini de söyledi.
Hakkındaki komploların ceza evine girdikten sonra da sürdüğünü dile�getiren Küçük, ceza evinde bazı kişilerin kendisine mektup göndererek isteklerde�bulunduğunu anlattı.
Bu kişilerden birinin, tanımadığı Durmuş Anuçin olduğunu belirten Küçük,�şöyle devam etti:
“Bana gayet samimi bir ifadeyle mektup yazmıştı. Benden avukat talep�ediyordu. Araştırdığımda Türkiye'de herhangi bir işlenmiş faili meçhul�cinayetleri üstlenen biri olduğunu öğrendim. Bir dilekçeyle mektubu ceza evi�idaresine iade ettim. Bu kişinin savcı Zekeriya Öz ile görüştükten bir gün sonra�bana mektup yazmış olması düşündürücüdür. Yine ismen tanıdığım Oğuz Yorulmaz'ın�annesi Nurhan Yorulmaz'ın faali meçhuller için benim adımı kullanması da�düşünülmesi gereken bir durumdur. Bunlar hep araştırılması gereken, komplo kokan�konulardır.”
Medyayı kontrol altına aldığının belirtildiğini de kaydeden Küçük, bu�iddianın doğru olmadığını, hakkında engellemeyemediği bir sürü yayın yapıldığını�ifade etti.
Küçük, medyadan tanıdığı iki kişinin Güler Kömürcü ve Vedat Yenerer�olduğunu, bu kişileri tanımasının da medyayı kontrol altına aldığı anlamına�gelmeyeceğini söyledi.
Geniş bir çevresi olduğunu belirten Veli Küçük, “Her kurumdan selam�verdiğim insanla örgüt faaliyeti mi yürütüyorum?” dedi.
Türk ve Kürt çatışması yaratmaya çalışmakla suçlandığını da belirten�Küçük, yıllardır yaptığı bütün konuşmalarında Türk ve Kürtlerin aynı soydan�olduğunu savunduğunu aktardı.
Ziya Gökalp'ten bu konuda bir dörtlük okuyan Küçük, Azerbaycan'ın 17 bin�kilometre kare toprağının işgal altında bulunduğunu, bu topraklardan Ermenilerin�çıkacağını söylediği için suçlandığını öne sürdü.
Küçük “Ben tutuklandığımda Ermeni televizyonlarında şenlikler�düzenlendi. Bu bana dokundu. Beni Türk yargısı yargılayacak. Asarsa da kabulüm,�ama Ermeni televizyonları şenlik düzenleyemez” dedi.
İDDİANAMEDE ADININ GEÇMESİ...
İddianamede adının 1874 kez geçtiğini belirten Küçük, bunun kasıtlı�olduğunu savundu.
Küçük, “İddianameyi okuyan kişi, suçlu imajıyla okuyacaktır. Bu da�bilinçaltına yerleşecektir. Bu senaryo TSK ve benim üzerimden yazılmıştır. Bundan�daha iyi karalama sistemi yoktur. Bunu CIA iyi bilmektedir” şeklinde konuştu.
Örgüt faaliyeti kapsamında TSK'ya sızmaya çalıştığının iddia edildiğini�belirten Küçük, bu faaliyetler sırasında yanında yer aldığı önü sürülen kişileri�tamamına yakınının emekli asker olduğunu kaydetti.
Küçük, telefon görüşmelerinin sayısının da abartılı olarak iddianamede�yer aldığını savundu.
Görüşmelerinin iddianamede defalarca kullanılarak zihin karıştırıldığını�savunan Küçük, şöyle konuştu:
“Mesela Sami Hoştan ile yaptığım bir konuşmada 'hallederiz' kelimesi�eklenerek bu suç örgütüne delil olarak gösterilmiştir. Oysa telefon�çözümlemesinde bu kelime yoktur. Sonra Sedat Peker ile yaptığı görüşme örgütün�hiyerarşik yapısına delil olarak gösterilmiştir. Ev aradığım dönemde Sedat Peker�bir ev bulmuştur. Zaten pahalı olduğu için o evi tutmadık. Konuşma buna�ilişkindir. Başka bir içeriği yoktur. Bu doğrudan doğruya suç icat etmektir.”
Elektronik posta adresi olmadığını, bunu almamakla da isabetli�davrandığını düşündüğünü belirten Küçük, şirket mailimi Osman Baydemir'e eylem�yapılması konusunda gelen bir elektronik postayı da hemen yetkililere�bildirdiğini anlattı.
Savcılık sorgusu sırasında bu elektronik postanın üzerinde durulmadığını�öne süren Küçük, “Adıma elektronik posta adresi olsaydı, bu iddianame 2455 sayfa�daha olurdu. Bana gönderilen veya göndertilen elektronik postalar da eklenirdi”�dedi.
Emniyetteki sorgusunda tek hedefin Türk ordusu olduğunu önü süren Küçük,�yöneltilen soruların hepsinin generallerle ilgili olduğunu söyledi.
Küçük, “Bunları bana soracaklarına beraber kitabını yazdıkları Şamil�Tayyar'a sormaları daha isabetli olurdu” diye konuştu.
Kendisine soru soranların bu senaryoya çok inandıklarını söyleyen Küçük,�bu nedenle bir ara kendisinin de şüpheye düştüğünü, endişelendiğini, böyle bir�şey varsa üst kademenin haberinin olmadığını düşündüğünü anlattı.
“BÜYÜK KISMI BURADA TANIŞTI”
Küçük, şunları söyledi:
“Gözaltına alınan kişileri gördükçe bırakın üst kademeyle böyle bir�örgütlenmeye gitmeyi, üst kademeyle ziyaretçi olarak bile görüşemezler. Bu davada�sanık olarak bulunan kişiler örgütlenmek bir yana çoğu birbirini tanımıyor. Büyük�kısmı burada tanıştı. Bunlara iki okey masası kur desen, kuramazlar. Yarısı�birbiriyle kavgalı. Yarısı bugün tahliye olsa şehre gitmek için kamyon�bekleyecek. İstanbul'a gidecek parası yok. Biz mi devirecektik, biz mi�yıkacaktık? Takdirlerinize bırakıyorum.”
Sorgusu sırasında kullanılmaya çalışıldığını önü süren Küçük,�tutuklanmasından çok kendisini bunun üzdüğünü söyledi.
Küçük, “Deniz Feneri de dahil hiçbir örgüt ve örgüt üyesini tanımıyorum.�Ancak F tipi örgütlenmeyi bu vesileyle tanıdım” dedi.
Ajandasındaki notların göreviyle ilgili çalışmalar olduğunu, görevleri�sırasında istihbarata her zaman ihtiyaç duyduğunu, her meslekten ve tipten�kişiyle bu nedenle iletişim kurduğunu, zaman zaman yurt dışı istihbarata ihtiyacı�olduğunu anlatan Küçük, bunların örgütsel faaliyet olarak görülmesini eleştirdi.
Bu görevleri sırasında kendisine çok sayıda belge ve doküman�gönderildiğini, mektupla gelenler olduğunu bu durumun emekliliğinden sonra da�devam ettiğini söyleyen Küçük, şöyle konuştu:
“Adil Serdar Saçan ile ilgili belgeler de böyle geldi. Bu bilgilerin�nasıl geldiğini şimdi anlıyorum. Çünkü belgelerdeki anlatımlar Emniyette Adil�Serdar Saçan'a düşman olan kişiler tarafından hazırlanmıştı. Adil Serdar Saçan,�beni 1 yıl boyunca dinletmişti. Bunu şimdi öğreniyorum. O belgeleri de bana�göndererek Saçan'ın üzerine gitmem istendi. Ancak ben o belgeleri dosyalayıp bir�kenara koymuştum.”
DANIŞTAY SALDIRISI...
Cem Ersever ile ilgili bilgileri ve Danıştay saldırısına ilişkin Muzaffer�Tekin konusundaki notlarının savcı tarafından örgütle ilgili değerlendirildiğini�belirten Küçük, Muzaffer Tekin'in saldırıyla suçlandığını, kendi adının bu�saldırıyla ilgili geçirildiğini bu nedenle konuyla ilgilendiğini söyledi.
Küçük, Danıştay üyelerine saldırının yaşam felsefesine ters olduğunu�kaydetti.
Cem Ersever ile ilgili aldığı notları da yetkililere ilettiğini belirten�Küçük, Öztürkler internet sitesinin açılışında yaptığı konuşmanın hedefe�konulmasına neden olduğunu savundu.
İllegal ticari faaliyetlerde bulunduğu iddiasını da eleştiren Küçük,�şöyle devam etti:
“Mersin'den Irak'a bir sevkıyat yapılacaktı. Uluslararası bir şirketti.�Bizden güvenlik hizmeti istedi. Irak'a geçemeyeceğimiz için o bölgeden başka bir�güvenlik şirketiyle anlaştık. İyi para getirecek bir işti. Ancak daha sonra bu�sevkıyatın Amerikan askerlerine gideceğini öğrendim. Ve prensiplerim gereği işten�vazgeçtim. Sayın savcının yurt dışında faaliyet gösterdiğim yönündeki iddiası�buna dayanmaktadır herhalde...”
Şirketinin durumunun iyi olmadığını, çalışanlarının maaşlarını bile�kişisel kefaletiyle aldığı krediyle ödediğini belirten Küçük, “Sayın Başkanım;�Veli Küçük olarak yaşamak çok zor. Başka biri olsa gider adamın dişini söker,�gider alacağını alır. Ben telefon etsem ertesi gün tehdit edildik diye�televizyona çıkarlar. Gayri yasal yerlerin korumasını almazsanız şaibeli işlere�girmezseniz kar edemezsiniz. Zaten devlet ihaleleri Veli Küçük'e verilmez.�Onların yeri ayrıdır” dedi.
Köydeki evinin kümesindeki tavuğunun altındaki samanın bile�araştırıldığını söyleyen Küçük, buna rağmen hala hakkındaki iddiaların son�bulmadığını kaydetti.
Türkiye'nin zor ve kritik bir süreçten geçtiğini belirten Küçük,�“Emniyetteki F tipi yapılanma emniyet altına alınmadan Türkiye'nin güvende�olmayacağını” savundu.
“NEMRUT MUSTAFA DİVANI...”
Veli Küçük, şunları söyledi:
“Benim suçum Türkiye Cumhuriyeti ve bölünmez bütünlüğüne bağlı olmam,�Atatürk'ün izinde olmam, Atatürk ve Türk milliyetçisi olmam, 'Ermeniler 17 bin�kilometre kare toprağımızdan derhal çıkacaklar' demem, 'bir soykırım varsa 1992�yılında Azerbaycan'da Ermeniler tarafından yapıldı' demem, ABD ve AB karşıtı�olmam, 'İslam İslamdır, İslamın ılımlısı yumuşağı, yuvarlığı olmaz' demem,�Atatürk'ün birinci emri olan görevimi yerine getirmemdir. Buradan ya tam olarak�aklanıp çıkacağım, çıkmalıyım, ya da yok olmalıyım. Hakkımdaki iddialar arasında�yıllarca mücadele ettiğim terör örgütlerine ilişkin de iddialar bulunmaktadır.�Hakkımdaki iddialar vatana ihanet kapsamındadır. Bunlar benim taşıyamayacağım�suçlamalardır. Bölücülerin Nemrut Mustafa divanını kuramayacaklarından eminim.�Takdir yüce mahkemenindir.”
Savunmasını tamamlayan Küçük'ün, mahkeme başkanı Köksal Şengün tarafından�daha önce verdiği ifadeler okunmaya başlandı. Emniyet ifadesinin okunması�sırasında söze giren Küçük, savunmasında belirttiği konular dışında ifadelerini�kabul ettiğini söyledi.
Bunu üzerine Küçük'ün Emniyet ifadesini okumayan Şengün, savcılık�ifadesinden hatırlatmalarda bulundu.
Küçük, evinde ele geçtiği öne sürülen belgeleri kabul etmediğini, bu�konudaki Emniyetin hazırladığı tutanakları da kabul etmediğini belirterek,�ayrıntılı açıklamanın avukatları tarafından yapılacağını söyledi.