Güncelleme Tarihi:
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada savunmasına devam eden tutuklu sanıklardan emekli Tuğgeneral Veli Küçük, “Sizlere sanal Veli Küçük'ü değil, gerçek Veli Küçük'ü anlatacağım ve hakkımdaki trajikomik iddialara cevap vereceğim” dedi.
Meslek hayatı boyunca 19 atama geçirdiğini, 6 yıl sınırda, 8 yıl şark görevinde bulunduğunu, toplam 16 yılının sınır bölgelerinde geçtiğini anlatan Küçük, görev süresi boyunca övünülecek başarılar elde ettiğini söyledi.
Meslek yaşantısına ilişkin bilgiler veren Küçük, “Mensubu olmaktan gurur duyduğum peygamber ocağı Türk Silahlı Kuvvetleri'nden 8 yıl önce emekli oldum” dedi.
Emekli olduktan sonra, terör örgütlerinin hedefinde bulunması ve Bilecik'teki köyüne yaptırdığı evi dışında başka bir evininin olmaması nedeniyle bir süre lojmanda kaldığını kaydeden Küçük, lojmandan, belirlenen süre dolduğu için diğer personelle birlikte ayrıldığını kaydetti.
Küçük, “gayriyasal davranışları nedeniyle lojmandan çıkarıldığı ya da bu konuda kendisine uyarılarda bulunulduğu yönündeki iddiaların doğru olmadığını” ileri sürdü.
“VELİ KÜÇÜK OLMAK ÇOK ZOR”
Bazı özel nedenlerden İstanbul'da kalması gerektiğinden, lojmandan ayrıldıktan sonra ev kiraladığını belirten Küçük, “Sayın Başkanım; Veli Küçük olmak çok zor. Arkasında 4 korumayla dolaşan Veli Küçük'ü gördüklerinde insanlar evlerini kiralamak istemiyorlar. Tabii haklılar. Emlakçi ile anlaşıyorsunuz, ev sahibi sizi görünce kiralamaktan vazgeçiyor. En sonunda yol seviyesinin altında, perdeleri hiç açılmayan bir ev kiraladım” diye konuştu.
Daha sonra ilgilendiği işlerle ilgili bilgi veren Veli Küçük, önce Seyfi Çapan'ın aracılığıyla bir şirkette çalıştığını, buradan ayrıldıktan sonra da İlhan Yazgan ve eski emniyet müdürü Nihat Kubuş'un teklifleri üzerine, Erol Çakır'ın da dahil olmasıyla bir güvenlik şirketi kurduklarını anlattı.
Bilecik'teki köyünde kalmadığı zamanlarda özellikle Türk dünyası ile ilgili çalışmalara katıldığını, buralarda zaman zaman konuşmalar yaptığını söyleyen Küçük, “Doğu sorunu” ile ilgili yaptığı konuşmanın metnini avukatının mahkemeye sunacağını ifade etti. Bu konuşmasında, “Kürt ve Türk'ün kardeş olduğunu, Doğu sorununun Kürt sorunu olmadığını” anlattığını kaydeden Küçük, Kinsay Kartal'ın risalelerini ve Mehmet Şükrü Sekman'ın Kürt sorunu ile ilgili kitaplarını kendi imkanlarıyla çoğaltarak bölgede dağıttığını anlattı.
“Doğu sorununun bir Kürt sorunu değil, Ermeni sorunu olduğunu anlattığını” söyleyen Küçük, “Bunlar bazılarının hoşuna gitmedi ve buradayım” dedi.
Ermenilere zulüm yaptığı iddiasıyla yargılanarak idam edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in bir heykelinin yapılması çalışmalarına katıldığını, bu heykelin KKTC'nin Birinci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş tarafından açıldığını, hatta Kaymakam Kemal Bey asıldığı sırada 4 yaşında olan kızı Müşerref Hanım'ın da törene gelmesini sağladığını anlatan Küçük, “Bunların hepsi görünmeyen, biriken suçlarım oldu” diye konuştu.
Emekli olduktan sonra 8 yıl boyunca katıldığı etkinlikler konusunda bilgi veren Küçük, sadece avcılar ve atıcılar derneğine üye olduğunu, ayrıca uluslararası olarak da Dünya Azerileri Kongresi üyesi olduğunu kaydetti. Bu kongrenin Almanya'da yapılan toplantılarına zaman zaman katıldığını, son toplantıda başkan seçildiğini ifade eden Küçük, “Kongrenin Türkiye'den katılan tek üyesi olmam nedeniyle başkanlık yapmamda güçlükler yaşanabileceğini düşünerek, bu görevi Londra Üniversitesi'nde çalışan Profesör Gulam Rıza Sabri Tebrizi'ye devrettim. Bu isim bile iddianamede şifre olarak kabul edildi” ifadesini kullandı.
Hayatı boyunca gayriyasal hiçbir eylemde bulunmadığını savunan Veli Küçük, hakkında basında yer alan bazı haberlerden örnekler vererek eleştirilerde bulundu.
FAİLİ MEÇHUL CİNAYET İDDİALARI
Kocaeli'de faili meçhul cinayetler meydana geldiği yönünde basında sık sık haber yapıldığını anımsatan Veli Küçük, şunları söyledi:
“Benim bölgemde faili meçhul olmaz. Ben ortaya çıkartırım. Benim avukatım da görev yaptığım süre içinde faili meçhul cinayet olup olmadığının araştırılması için mahkemeye dilekçe verdi. Bu, ertesi gün basında 'mahkeme faili meçhulleri araştırıyor' diye çıktı. Ama benim avukatımın bu konuda dilekçe verdiği yazılmadı. Öyle komik şeyler oldu ki bir defterime not aldığım turşu yapımı ile ilgili tarif, bomba yapımıyla karşılaştırılarak gazetelerde yer aldı.”
Bir yazarın köşe yazısında, “Ziverbey Köşkü'nde işkence gördüğü sırada gözündeki bandın zaman zaman açıldığını, bunlardan birinde kendisini gördüğünü” yazdığını anlatan Küçük, “Sene 1972. Ben Şırnak Jandarma Komutanı'yım. O zaman Şırnak'ta yol yok, elektrik yok, su yok, radyo dahi yok ve ben Ziverbey'e gelip sorguya katılıyorum. Yazar İlhan Selçuk benim suç ortağım. O da oradaydı. Onu da mı ben sorguladım?” diye sordu.
“Görev yaptığı bölgede gayriyasal bir faaliyet yürütülmesi ya da faili meçhul olmasını bırakın, en kanlı terör örgütü PKK'nın bile faaliyet gösteremediğini” savunan Küçük, Ağrı'da kendisinin görev yaptığı döneme ait olarak Şemdin Sakık'ın, bölgedeki şartların güçlüğünü anlatan yazdıklarını okudu.
Küçük, “Ben Ağrı'da görev yaparken, Mehmet Fikri Karadağ da Erzincan'dan zaman zaman bana destek vermek için geliyordu. O da şimdi cezasını çekiyor” diye konuştu.
DERNEKLER VE “ALTERNATİF ORDU” KONUSU
İddianamede, “örgüt kararları çerçevesinde birçok dernekler kurulmasını sağladığı ve faaliyetlerde bulunduğu” yönünde iddialar olduğunu hatırlatan Küçük, savcıları bu iddialarını ispata davet ettiğini söyledi. Küçük, “Savcının Osman'ından bu kanaate varıldıysa doğru değil” dedi.
“Alternatif bir ordu kurmaya çalıştığı yönünde iddialar bulunduğunu” söyleyen Küçük, eğer böyle bir çalışması olsa idi buna emekli olmadan önce teşebbüs etmesi gerektiğini anlattı.
Bu alternatif ordu konusunda özel güvenlik şirketiyle ilgili bir bağlantı kuruluyorsa bunun da doğru olamayacağını ifade eden Küçük, şöyle konuştu:
“(Benim Yeşildirek'te 10 bin adet kalpak siparişi verdiğim, ancak yeterli param olmaması nedeniyle bu siparişten vazgeçtiğim, aynı siparişi Azerbaycan'a verdiğim -sanki orada bedava yapılıyor da- sonra Ankara'da 10 bin kişiyi toplayacağım, başına emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve başka emekli orgeneralleri geçireceğim, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne yürüteceğim, kalpakları dağıtarak takmalarını sağlayacağım, bu kalpaklı grubu gören meclisteki askerlerin kenara çekilecekleri ve meclisi işgal edeceğim) yönünde bir iddia bulunmaktadır.
Bu iddianın gizli tanık beyanında ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Ancak bir başka gizli tanığın ifadesi bu beyanla çelişmektedir. Bu iddialar, iddianameye saçmalık olsun diye mi konulmuş anlamış değilim.”
“Yurt dışında örgütsel toplantılara katıldığının iddia edildiğini” belirten Küçük, iddianamede adı geçen şahısların yurt dışına giriş-çıkışları kontrol edildiğinde bu kişilerle yurt dışına gidip gelmediğinin ortaya çıkacağını anlattı.
JİTEM KONUSU
İstihbarat görevinde çalışmış olmasının iddianamede suç gibi aktarıldığını savunan Küçük, kısa bir süre için Jandarma Genel Komutanlığı istihbarat gruplarında görev yaptığını söyledi. Söz konusu birimin resmi bir birim olduğunu ifade eden Küçük, şöyle dedi:
“İddianameye ısrarla JİTEM adı konulmuştur. Jandarma Genel Komutanlığı'nın hiçbir zaman böyle bir birimi olmamıştır. Bu isim konularak sanki gizemli, gayriyasal bir oluşum varmış izlenimi yaratılmaktadır.
Jandarma Genel Komutanlığı'nın istihbarı grupları gayri yasal bir faaliyette bulunmamıştır. JİTEM, TSK'ya yapılan bir saldırıdır” dedi.
SEDAT PEKER VE SAMİ HOŞTAN
“Çıkar amaçlı suç örgütü liderleri ile yoğun görüşmelerinin olduğunun” iddia edildiğini belirten Veli Küçük, “Görüşme yoğunluğundan kast edilenin açıklanması gerektiğini” söyledi.
Çıkar amaçlı suç örgütü lideri olarak bahsedilen görüştüğü kişilerin Sedat Peker ve Sami Hoştan olduğunu kaydeden Veli Küçük, “Sedat Peker ve Sami Hoştan'ın çıkar amaçlı suç örgütü lideri olduklarını kabul etmiyorum” dedi.
SUSURLUK
“Susurluk'un merkezinde olduğu” yönünde iddialar bulunduğunu belirten Küçük, kazanın olduğu gün kendisine Sami Hoştan'ın haber verdiğini, onun nereden haber aldığını ise bilmediğini söyledi.
Hüseyin Kocadağ ve Sedat Bucak'ı tanıyor olması nedeniyle Hoştan'ın kendisine de haber verdiğini belirten Küçük, bunun üzerine kazanın meydana geldiği yerdeki emniyet müdürünü arayarak bilgi aldığını, bu sırada Mehmet Özbay isimli kişinin de öldüğünü öğrendiğini söyledi.
Veli Küçük, olaydan yaklaşık 1 ay önce Abdullah Çatlı'nın “Mehmet Özbay” sahte kimliği ile dolaştığına dair bazı resmi makamlara başvuruların olduğunun duyulduğunu anlatarak, bu konuda emniyet müdürünü uyardığını dile getirdi.
Kazanın ardından kendisi ile ilgili basında yayınlar yapıldığını belirten Küçük, bunun üzerine hakkındaki iddiaların soruşturulması için talepte bulunduğunu söyledi.
Jandarma Genel Komutanlığı'nca görevlendirilen 3 general tarafından yapılan inceleme sonucunda iddiaların doğru olmadığı sonucuna varıldığını kaydeden Küçük, söz konusu iddiaların orduyu yıpratma faaliyetleri çerçevesinde olduğu kanaatine varıldığını söyledi.
Bunun üzerine 22 Temmuz 1997'de Jandarma Genel Komutanlığı'nca bir basın bülteni hazırlandığını anlatan Küçük, söz konusu basın bültenini okudu.
Küçük, basın bülteninde, “Hanefi Avcı'nın, Tuğgeneral Veli Küçük ve bir kısım jandarma personelinin yasa dışı olaylar içerisinde bulunduğu şeklindeki iddialarının öğrenilmesi üzerine, Jandarma Genel Komutanlığı'nca kurulan heyetler marifetiyle, derhal idari tahkikat başlatıldığının, ancak sonuçta iddia ve ithamlar hakkında herhangi bir delil tespit edilmediğinin” bildirdiğini söyledi.
İddianamede ayrıca Susurluk Araştırmada Komisyonu'na ifade vermek üzere gitmediği yönünde iddiaların bulunduğunu anımsatan Veli Küçük, “Susurluk Araştırma Komisyonu'na çağrılmadım. Bu durum, Fikri Sağlar tarafından da bazı medya kuruluşlarına yaptığı açıklamalarda dile getirilmiştir. Anadolu'da bir laf vardır 'Çağrılmayan yere simitçi ile leblebici gider” dedi.
TUNCAY GÜNEY
Tuncay Güney ile kendisinden yaşça büyük emekli bir asker tarafından tanıştırıldığını belirten Küçük, Giresun'da görev yaptığı süre içerisinde Güney'in zaman zaman kendisine gelerek doyurucu olmayan, doğruluğu tartışılır bilgiler verdiğini anlattı.
“Bu bilgileri, Güney'in kendisi ile olan irtibatını kesmemek için verdiğini” düşündüğünü belirten Küçük, “Güney ile yapılan ve mülakat adı verilen görüşmeden bu kişinin ne derece güvenilir olduğunun ve bugünlere hazırlık yapıldığının açıkça anlaşıldığını” söyledi.
Tuncay Güney ile yapılan bu görüşmeden örnekler okuyan Küçük, sorguyu yapan kişinin Güney'i ısrarla yönlendirdiğini, hatta daha önceden yazılan senaryoyu zaman zaman hatırlattığını savundu.
Tuncay Güney'in kendisinin adını kullanarak dolandırıcılık yaptığını daha önceden öğrendiğini söyleyen Veli Küçük, davanın sanıklarından Semih Tufan Gülaltay'ın ifadelerinden de Gülaltay'ı cezaevinde kendisinin adını kullanarak ziyaret ettiğini, istihbaratçı bir subay olduğunu söylediğini öğrendiğini anlattı.
Küçük, “Güney'in kendisinin adını kullanarak başka şeylere de karışmış olmasına şaşırmayacağını” ifade ederek, “Güney'i Gülaltay'ın ziyaretine kimlerin gönderdiğinin araştırılması gerektiğini” belirtti.
Tuncay Güney'i kendisinden uzak tutmaya çalıştığını belirten Veli Küçük, Güney'in yakında emekli olacağını bildiğinden ve belki de oturacak evinin, kullanacak arabasının da bulunmadığını bildiğinden, kendisine bir cip getirdiğini kaydetti.
Bu cipi kabul etmediğini, sert bir tavırla reddettiğini ve bir daha Güney'le görüşmediğini anlatan Küçük, “Cipi alsaydım -bu mümkün değil ama- bu operasyon çok daha önce başlayabilirdi” dedi.
Veli Küçük, “Tuncay Güney'in saçmalıklarının samimi beyan olarak kabul edildiğini” savunarak, bu durumu eleştirdi.
Duruşmaya, Veli Küçük'ün ifadesiyle devam ediliyor.