Sefa KAPLAN
Oluşturulma Tarihi: Kasım 23, 2008 00:00
Bilhassa Yahudi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları konusunda yaptığı ciddi araştırmalarla tanınan Rıfat N. Bali’nin son kitabı, "Yirmi Kur’a Nafıa Askerleri, II. Dünya Savaşı’nda Gayrımüslimlerin Askerlik Serüveni" ismiyle yayımlandı. Bali, Türkiye’nin gündeminden düşmeyen Varlık Vergisi, 6-7 Eylül gibi olayların, sanıldığı gibi, Türkleştirme politikasının değil, devletin kendini savunma refleksinin bir sonucu olduğunu savunuyor.
TÜRKİYE’nin ciddi araştırmacılarından Rıfat N. Bali, Kitabevi tarafından yayımlanan "Yirmi Kur’a Nafıa Askerleri, II. Dünya Savaşı’nda Gayrımüslimlerin Askerlik Serüveni" isimli son kitabında, azınlıklarla ilgili olarak yaygın kabul gören pek çok teze karşı çıkarak, devletin savunma refleksinin yanlış yorumlandığını söyledi. "Azınlıkların tarihi Türk tarih incelemelerinde son derece marjinal bir konudur ve sadece ’Ermeni tehciri meselesi’nde olduğu gibi mesele siyasi bir hale dönüştüğü zaman inceleme ve araştırma konusu olmakta"dır diyen Bali, şöyle devam etti:
"Aksi takdirde kesinlikle incelenmemekte. İdeolojik bakış çalışmaları son derece etkilemekte. Sağcı ve devletçi bir bakış azınlıkların daima hoşgörü içinde yaşadıklarını, solcu ve muhalif bir bakış ise bunun tam zıt kutbu olan ’Türkiye Cumhuriyeti’nin azınlıkları yok etmek istediğini’ ileri sürmekte. Bütün bu nedenlerin bir araya gelmesi sonucunda özgün ve yeni bakış getiren eser sayısı çok az olmakta, ya hep birbirini tekrarlayan veya ideolojik bakış tarzıyla (sağcı veya solcu) malul çalışmalar ortaya çıkmakta."
Nazi ordularının 6 Nisan 1941’de Yunanistan’ı işgali üzerine, tedbir olarak gayrımüslim erkekler de askere alınır. Ne var ki, gayrımüslim askerler normal asker muamelesi görmek yerine, Nafia Vekáleti (Bayındırlık Bakanlığı) emrine verilerek yol yapımı gibi işlerde çalıştırılır. Türkiye Cumhuriyeti’nin gayrımüslim yurttaşları, kendilerine güvenilmediği için silah verilmediğini ve bunun da kendilerini aşağılayan bir tutum olduğunu sürekli tekrarlayacak ve bunda da hiç haksız olmayacaklardır kuşkusuz. Temmuz 1942’de terhis edilirler edilmesine ama hemen arkasından da Varlık Vergisi kanunu çıkartılacak ve yüksek vergileri ödeyemeyenler bu kez Aşkale’ye sevkedilecektir. Çeşitli araştırmacılar bunun 1915 Ermeni Tehciri ile başlayan memleketi Ermeni, Rum ve Yahudilerden temizleyip Türkleştirme sürecinin bir parçası olduğunu iddia edeceklerdir. Ama Rıfat N. Bali, bu kanaati paylaşmıyor:
"Nafıa askerleri bir Türkleştirme siyaseti uygulaması değil, ’Devlet’in güvenlik nedenleriyle gösterdiği refleks’tir. Bu refleksin doğru olduğunu savunmuyor, sadece tespit ediyorum. Dahası ’güvenlik nedenleri’ olarak kitabımda belirttiğim ’bazı Ermenilerin Nazilerle işbirliğine meyilli oldukları’ istihbaratının da teyide muhtaç olduğunu belirtiyorum. ’Azınlıkları Türkleştirme siyaseti’ 1923-45 yıllarında yani Tek Parti döneminde geçerli bir siyasetti. 1946 sonrasında söz konusu değildir. Dolayısıyla 46 sonrasında meydana gelen 6-7 Eylül olayları ve 1964 yılında Yunan uyrukluların sınırdışı edilmelerini ’Türkleştirme siyasetinin merhaleleri’ olarak yorumlamak yanlıştır."
Beşinci kol endişesi var
ARAŞTIRMACI Rıfat N. Bali’nin altını çizdiği bir başka konu ise o ünlü ’beşinci kol faaliyeti’ bahsi. Bu konuda da şunları yazıyor Bali: "Sol ve liberal görüşlü entelektüel entelijensya gayrimuslim erkeklerin nafia askerleri olarak çalıştırılma nedenleri arasında en muhtemel neden olarak dikkate alınması gereken ’beşinci kol faaliyetlerini engelleme’ ihtimalini dikkate almadı ve yanlış bir şekilde, ’nafia askerleri’ meselesini ’Türkleştirme siyasetinin bir uygulaması’ olarak kabul etti."
(Yirmi Kur’a Nafıa Askerleri, II. Dünya Savaşı’nda Gayrımüslimlerin Askerlik Serüveni, Rıfat N. Bali, Kitabevi)