Paylaş
Ne yapıyorum diye düşünmeden hareket etseniz adamın heykelini bile dikebilirsiniz. Hem de Kızılay gibi, Çocuk Esirgeme Kurumu gibi toplumumuzun karşılıksız iyilik yapan kurumlarının önüne...
Alaattin Çakıcı'dan söz ediyoruz...
Arkadaşımız Muammer Elveren gazeteciliğin temel taşlarından biri olan ‘‘fikr-i takip’’ yani ‘‘başladığın işi sonuna kadar izlemeyi ihmal etmemelisin’’ ilkesini herkese örnek olacak bir şekilde uyguladı:
Alaattin Çakıcı'nın önce Devlet Bakanı Eyüp Aşık'la yaptığı telefon konuşmasının bandını ortaya çıkardı. O bandın bir talihsizlik sonucu başka yerde yayınlanması Elveren'in şevkini kırmadı. Olayın üstüne gitti. Başka bantları buldu. Yetmedi, sahte pasaportları ortaya çıkardı. Yine yetmedi... Olayı didikledikçe yeni hazineler yakaladı. Ve nihayet Alaattin Çakıcı'nın daha önce hiç bilmediğimiz bir çizgisini kamuoyuna gösterdi:
Elveren'in ortaya koyduğu gazetecilik başarısını doğru okumayı bilmezseniz -yukarıda dediğimiz gibi- Alaattin Çakıcı'nın heykelini dikmeye kalkabilirsiniz. Çünkü öyle bir adam ki, Türkiye'de emlakçılık yapan Fatma isimli bir hanım aracılığıyla nerede yoksul varsa onların yardımına koşarmış. Fatma Hanım'a her ay bir kurye Alaattin Çakıcı'nın gönderdiği 70 bin, 80 bin dolar gibi bir parayı getirirmiş. Fatma Hanım da telefonda aldığı talimata göre bu parayı kâh okul önlüğü, kâh kurban, kâh giyecek, kâh kömür olarak muhtaçlara dağıtırmış.
Onunla kalsa iyi...
Muammer Elveren'in elindeki bilgilerden anladığımıza göre, Çakıcı Şişli Etfal Hastanesi Lösemili Çocuklar Kliniği, Kumburgaz Belediye Başkanlığı, Altınokta Körler Vakfı gibi kurum ve kuruluşlara, ayrıca birçok ilköğretim okuluna, bazı muhtarlıklara ve bir kaymakamlığa da böyle bağışlarda bulunmuş.
İyi de... Eşini öldürtecek kadar yüreksiz bir insanın böyle ‘‘iyilik meleği’’ rolüne soyunması tuhaf değil mi?
Hayır... Tam tersine, orada tutarlı bir mantık var: Birilerini mağdur ederken sayıca ondan daha fazla insanı mutlu kılacaksınız ki, yaşamınızı sürdüresiniz. Yoksa sadece soyduklarınız değil, soymadıklarınız da size düşman olur. Herkesin husumetini çeken insanın sonu çabuk gelir.
Dağdaki eşkıyanın yaptığı da bu değil midir?
Burada önemli olan Alaattin Çakıcı'nın yardımını alanların -veya bunu bilenlerin- bunca yıl ses çıkarmamış olmalarıdır. Özellikle kaymakamlık, muhtarlık, hastane gibi kamu kurumlarının Alaattin Çakıcı gibi bir kanun kaçağından yardım kabul edip üstelik kendisine teşekkür mesajı iletmeleri Türkiye'de devletin ne kadar çürütülmüş olduğunun ve Çakıcı'ların nerelere kadar nüfuz ettiğinin kanıtıdır.
Mesut Yılmaz'ın ‘‘çetelere karşı’’ verdiği (veya veriyor göründüğü) savaşın aylardır niçin ancak bir arpa boyu yol aldığını bu tablo göstermiyor mu?
Paylaş