Güncelleme Tarihi:
Mart ayı itibarıyla yıllık enflasyon oranının yüzde 9,15 düzeyinde olduğunu ifade eden Yılmaz, gıda ve enerji fiyatlarının enflasyon üzerinde baskı oluşturmaya devam ettiğini söyledi.
Yılmaz ayrıca, 2007 yılı Ağustos ayından itibaren yoğunlaşan küresel finans piyasalarındaki dalgalanmaların devam etmesi ve YTL'nin değer kaybetmesinin de enflasyon ve bekleyişler üzerinde olumsuz etkiler yarattığını kaydetti.
Bu gelişmelerin gecikmeli etkilerinin kısa vadede temel enflasyon göstergelerini olumsuz etkilemeye devam etmesinin kaçınılmaz olduğunu belirten Yılmaz, şunları söyledi:
“Öte yandan, finansal piyasalardaki oynaklığın ve kredi koşullarındaki sıkılaşmanın önümüzdeki dönemde, kredi genişlemesini ve iç talebi sınırlamaya devam edeceği tahmin edilmektedir.
Ancak, ekonomik birimlerin bekleyişlerini oluştururken geçmiş enflasyona ağırlık vermeye başlaması, arz şoklarının ve küresel ekonomideki belirsizliklerin devam etmesi, enflasyon görünümüne ilişkin riskler oluşturmaktadır. Bu nedenle Merkez Bankası Mart ayı itibarıyla politika faizlerindeki indirim sürecine ara vermiştir.”
FİNANSAL KRİZ HİSSEDİLMEYE BAŞLADI
Yılmaz, Merkez Bankasının 76. Olağan Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, 2007 yılının Ağustos ayından itibaren ABD emlak piyasasında yüksek riskli konut kredilerinden başlayan ve ardından, para ve sermaye piyasalarına yayılan “finansal krizin” ilk etkilerinin reel ekonomide hissedilmeye başladığını, ABD ekonomisinin resesyona gireceği yönündeki beklentilerin kuvvetlendiğini söyledi.
Finansal krizin giderek, global ölçekte bir ekonomik yavaşlamaya yol açacağı görüşünün de belirginlik kazandığını belirten Yılmaz, ancak bu yavaşlamanın boyutu ve şiddetine ilişkin belirsizliklerin halen devam ettiğini kaydetti.
Bu belirsizliklerin uluslararası bankaların geri ödemeyememe riskine odaklanarak, kredi kullandırmakta isteksiz davranmalarına ve finans piyasalarında likidite sıkıntılarının yaşanmasına yol açtığını ifade eden Yılmaz, “ABD'de emlak piyasalarına kredi sağlayan belli başlı finansal kuruluşların yüksek oranlarda zarara uğraması ve ABD'de resesyon endişelerinin artması, gelişmekte olan ülkelerde risk algılamasının belirgin bir şekilde bozulmasına ve risk primlerinin artmasına neden olmuştur” dedi.
TÜRKİYE OLUMSUZ ETKİLENDİ
Türkiye'nin de bu gelişmelerden olumsuz yönde etkilendiği ve risk priminin yine diğer gelişmekte olan ülkelere paralel olarak artış gösterdiğine dikkati çeken Yılmaz, şöyle devam etti:
“Ancak, uluslararası finansal krizin bu aşamada Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri, 2006 yılının Mayıs, Haziran aylarında global likidite koşullarında yaşanan kötüleşmenin yarattığı etkilere göre daha sınırlı kaldı.
Bu da ülkemiz ekonomisinin, uluslararası şoklar karşısında göreli olarak daha esnek ve daha dayanıklı bir hale geldiğini göstermektedir. Bununla birlikte kırılganlıkların geçmiş dönemlere göre azalmış olmasının, (risklerin mevcut olmadığı) şeklinde algılanmaması gerektiğini vurgulamak isterim.”
Yılmaz, risk algılamalarının bozulmaya devam etmesi durumunda Türkiye ekonomisinin dayanıklılığını koruması için mali disiplin ve yapısal reformların devamlılığının kritik önemini koruduğunu söyledi.
Yılmaz, bu çerçevede AB'ye uyum ve yakınsama sürecinin devam etmesi ve ekonomik programda öngörülen yapısal reformların hayata geçirilmesi konusundaki çabaların sürekliliğinin büyük önem taşıdığına işaret etti.
DEMOGRAFİK DEĞİŞİM SÜRECİ
Türkiye'nin yaşadığı demografik değişim sürecinin, toplam nüfus içinde çalışan nüfusun payının artmasına, bu da işsizlik oranının belli bir düzeyde katılık göstermesine yol açtığını ifade eden Yılmaz, önümüzdeki dönemde kadınların iş gücüne katılım oranının artacağı ve emeğin, sektörler arasındaki yeniden dağılımının devam edeceği göz önünde tutulduğunda, tarım dışı iş gücü arzındaki artışın sürmesinin beklendiğini bildirdi.
Yılmaz şöyle devam etti:
“Artan iş gücü arzına yeni istidam olanaklarının yaratılmasının, büyük ölçüde iş gücü piyasalarında esnekliği artırıcı ve maliyetleri düşürücü reformların yapılmasına bağlı olduğu unutulmamalıdır.
Bu aynı zamanda, kayıtlı istihdamı artırarak sosyal güvenlik sistemimizdeki sorunların giderilmesine önemli ölçüde katkıda bulunacaktır.
Reel birim ücretlerin enflasyondaki düşüş sürecine katkıda bulunmaya devam edebilmesi için orta vadede verimliliği destekleyecek ve yatırım ortamını iyileştirecek düzenlemelerin hayata geçirilmesi büyük önem taşımaktadır.”
YAPISAL ÖNLEMLER
Yılmaz, kamu kesiminde maliye politikasının etkinliğinin artırılmasına ve kurumsal yapının güçlendirilmesine yönelik önemli reformlar yapılmasına karşın, özellikle sosyal güvenlik sistemindeki yapısal sorunlardan kaynaklanan harcamaların kontrol altına alınmasını sağlayacak önlemlerin etkin olarak hayata geçirilememesi sonucunda, 2007 yılında maliye politikasının fiyat istikrarını sağlamaya yönelik katkısının “sınırlı düzeyde” gerçekleştiğini söyledi.
Nitekim, 2007'nin seçim yılı olması dolayısıyla bazı kalemlere ait harcamaların öngörülen düzeyden fazla artması ve 2007 yılının Kasım ayında tütün ve petrol ürünlerine yapılan dolaylı vergi artışlarının, enflasyon oranını artırıcı yönde etkide bulunduğunu belirten Yılmaz, şöyle dedi:
“Bu değerlendirmeden de görüleceği üzere, kamu kesimine ilişkin reformların tamamlanması, bir yandan kamu maliyesini daha sağlam temellere oturtmak, diğer yandan da fiyat istikrarının kalıcılığını sağlamak açısından hayati önemini korumaktadır.”
CARİ AÇIK
Yılmaz, cari açığın yükselmesine karşın, açığın finansman yapısında özellikle 2006-2007 döneminde kayda değer bir iyileşme olduğunun gözlendiğini belirterek, doğrudan yatırımlar ve uzun vadeli kredi kullanımlarının, cari işlemler açığının tamamını karşılayabilir bir düzeye geldiğini vurguladı.
Portföy yatırımlarının ve kısa vadeli kredilerin ise finansman kaynakları içindeki ağırlığının önemli ölçüde azaldığını kaydeden Yılmaz, finansman tarafında gözlenen bu olumlu gelişmelerin, cari açığın sürdürülebilirliği konusundaki endişeleri azalttığını söyledi
Yılmaz, “Ancak unutulmamalıdır ki, cari işlemler dengesinin daha sağlıklı bir yapıya kavuşması ve sürdürülebilir büyümenin devamlılığının sağlanması, orta ve uzun vadede verimlilik ve rekabet artışına dayanan ihracat performansına bağlıdır” dedi
BANKACILIK SEKTÖRÜ
Son dönemde küresel piyasalarda ortaya çıkan çalkantıların, aynı zamanda bankaların likidite riski yönetiminin önemini de bir kez daha ortaya koyduğunu belirten Yılmaz, şöyle devam etti:
“Bu kapsamda bankaların etkin likidite yönetimini özenle sürdürmeleri büyük önem taşımaktadır. Buna ilaveten, reel sektörün yabancı para cinsinden açık pozisyonunun bankacılık sektörü için dolaylı kredi riski oluşturduğu da unutulmamalıdır.
Firmaların tek yönlü kur varsayımında bulunmamaları, çeşitli finansal araçların yardımı ile kur riskine karşı koruma sağlamaları kritik önem taşımaktadır.”