Güncelleme Tarihi:
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer, gelecek cumhurbaşkanlığı seçimlerini ülkedeki kutuplaşmayı çözme anlamında bir fırsat olarak gördüklerini söyledi.
Dinçer, düzenlediği basın toplantısında, iç tasarrufların Türkiye'nin yatırım ihtiyacını karşılayamadığını ifade etti. Yapılan hesapların yüzde 5'lik bir büyüme için Türkiye'de milli gelirin yaklaşık yüzde 20-22'si kadar yatırım yapılması gerektiğini gösterdiğini belirten Dinçer, ancak iç tasarrufların milli gelirin henüz yüzde 13-14'ler seviyesinde olduğunu kaydetti.
Aradaki farkın cari işlemler açığını oluşturduğuna işaret eden Dinçer, Türkiye'nin cari işlemler açığını finanse edebilmesi ve yüzde 5 büyüyebilmesi için milli gelirinin yüzde 7'si kadar bir dış kaynağa ihtiyacı olduğunu dile getirdi.
Türkiye'nin, bu dış kaynağı bulabilirse yüzde 5, bulamazsa yüzde 2-3'ler mertebesinde büyüyebileceğini anlatan Dinçer, bunu sosyal açıdan sürdürülebilir görmediklerini ifade etti.
Dinçer, son günlerde küresel verilerin çok daha olumlu geldiğini, ancak buradaki soru işaretinin bunun kalıcı olup olmadığı yönünde olduğunu belirtti, Söz konusu değerlendirmeler kalıcı ise bunun Türkiye için iyi haber olduğunu söyleyen Dinçer, kalıcı değilse ekonomi aktörlerinin çok daha dikkatli olması gerektiğinin altını çizdi.
Küresel toparlanmanın kırılgan olduğuna dikkati çeken Dinçer, küresel krize neden olan risklerin hiçbirisinin ortadan kalkmadığını söyledi.
Türkiye'nin kamu maliyesine dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan Dinçer, "OVP'lerde kamu maliyesinde önemli hedefler konuldu ve bunlar büyük ölçüde başarıldı. Bu arada yanlış anlaşılmasın, Türkiye'nin kamu maliyesi uygulamaları son 10 yılda çok olumlu bir noktadadır" şeklinde konuştu.
Dinçer, kendilerinin sadece ileriye dönük olarak kamu maliyesindeki bu disiplinin bozulmamasını dilediklerini söyledi.
"VERGİ AFFI YERİNE REFORM"
Dinçer, Türkiye'deki tasarrufların 2 yönden olumsuz etkilendiğini, bireylerin tasarruflarının eleştirildiğini ama şirketlerin katma değerinin de düşük olduğunu söyledi.
Sadece bireyler iç tasarruf etmediği için "Türkiye'de tasarruf açığı var" demenin yanlış olacağını aktaran Dinçer, şirketlerin yeterince katma değer oluşturamadığını kaydetti.
Türkiye'nin makroekonomik çerçevede yapabileceklerinin sınırlı olduğunu anlatan Dinçer, bunlardan birinin bağımsız Merkez Bankacılığı diğerinin de kamu maliyesindeki disiplin olduğunu ifade etti.
Dinçer, Türkiye'de eğitimde bir sorun bulunduğunu, ortalama yetişkin eğitim süresinin 6,5 yıl olduğunu dile getirerek, bu sürenin de önemli bir nitelik sorunu olduğunu vurguladı.
Kadınların işgücüne katılımının da önemine değinen Dinçer, böyle bir nüfus profili ile kalıcı ve hızlı bir kalkınma beklemenin ve hedeflemenin oldukça güç olduğunu bildirdi.
TÜSİAD Başkanı Dinçer, son 10-15 yılda Türkiye'de 8 kez vergi affının gündeme geldiğini ve uygulandığına dikkati çekerek, afların Hazine'ye kaynak sağladığını, mahkemelerde bekleyen problemli dosyaların yok olmasına yaradığını, tahsil edilemeyen vergilerin de bu vesile ile tahsil edildiğini söyledi. Ancak orta ve uzun vadede bu aflardan sonra vergi kaybı ve kaçağının tekrar oluştuğuna işaret eden Dinçer, vergi bilinci ve ahlakında erozyonların gerçekleşebildiğini ifade etti.
Bu konuda sorunlu dosyaları oluşturan sistemle uğraşılması gerektiğini belirten Dinçer, aflarla ilerlemek yerine sistemde sorun birikimini azaltacak, sistemin etkinliğini artıracak vergi reformları yapmanın doğru bir yaklaşım olduğunu düşündüklerini aktardı.
"ÇÖZÜM SÜRECİ CESARETLİ GİRİŞİM"
Haluk Dinçer, Türkiye'nin temel yapısal problemlerinden birinin hukuk sistemi olduğunu belirterek, hukukun üstünlüğü ve hukuk güvenliği konularının ülkenin itibarı açısından da son derece önemli olduğunu söyledi.
Türkiye'nin tüm toplum kesimlerinde hukuk sistemine olan güvenin son dönemde azaldığını söylemenin yanlış olmayacağını dile getiren Dinçer, esasında iktidarıyla, muhalefetiyle, demokratik kurumlarıyla tüm kesimlerde hukuk ve yargı alanında bir reform ihtiyacı hissedildiğini, ancak somut bir adım atılamadığını ifade etti.
Hukuk sistemi tartışmalarının gündelik hukuk krizlerinde çözümlere ve özel tartışmalara indirgendiğini veya Anayasa tartışmalarının bir parçası olduğunu aktaran Dinçer, bunun hiçbir şekilde kabul edilebilir bir durum olmadığını belirtti.
Dinçer, hukuk sisteminin bir siyasi tartışmanın, bir seçim propagandasının, bir iç çekişmenin unsuru olmaması gerektiğinin altını çizerek, hukuk ve yargı alanında çok ciddi reform ihtiyacı olduğunu ifade etti.
"Çözüm Süreci"ni olağanüstü cesaretli bir girişim olarak değerlendirdiklerini belirten Dinçer, "Biz TÜSİAD olarak Çözüm Sürecine başından beri destek verdik. Şiddetsizlik ortamının başarıyla elde edilmesinden hemen sonra bu sürecin ekonomi ayağına sahip çıktık. Kamuoyunda ve üyelerimiz arasında farkındalık yaratabilmek için bölgeye seyahatler düzenledik. Ortak yatırım alanlarını araştırdık, ortak girişimler için model ve zemin arayışları yaptık. Hala bu çalışmalarımız sürüyor" diye konuştu.
Sürece yönelik farklı eleştiriler olduğuna işaret eden Dinçer, şöyle devam etti:
"Şahsen benim de var. 'Yeterince şeffaf değil', 'Yeterince somut adımlar atılmıyor', 'Yeterince hızlı ilerlemiyor', 'Ne oluyor bitiyor, kimse bilmiyor' ve 'Muhalefet bu çözüm sürecine dahil değil' diyoruz. Fakat bunları bir kenara bırakırsak esasında sürecin bir doğal ilerleme dinamiği olduğunu da kabul etmek gerekir. Esas olarak şiddetsizlik ortamının yarattığı bu huzur ortamının, bir arada yaşama kararlığının değerinin iyi bilinmesinin son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Çözüm Süreci, sonunda bir matematik denklem değil. Yola çıkacaksınız ve sorunu yolda konuşarak, diyalogla, tüm alternatifleri değerlendirerek çözeceksiniz ve mesafe katedeceksiniz."
Dinçer, kısa dönemli bir siyaset oyunu olmayan bu sürecin tüm partilerin sahip çıkması gereken bir toplumsal barış projesi olması halinde ilerleyeceğini belirterek, Çözüm Sürecinde gelinen bu aşamayı hiç de azımsanacak bir düzey olarak görmediklerini bildirdi.
"REHİN ALMA OLAYLARI KAYGI VERİCİ"
Türkiye'nin çevresindeki ülkelerde durumun "çığırından çıkmaya" doğru gittiğini ifade eden Dinçer, şöyle devam etti:
"Suriye'de bir barış ümidi kalmamışken bir de ABD'nin Irak'tan çekilmesinden sonra Maliki yönetimi maalesef ülkeyi istikrara kavuşturamadı ve yönetim boşluğunu hem Suriye'de hem Irak'ta radikal unsurlar doldurmaya başladı. Sınırlar belirsizleşirken her iki ülke topraklarında insanlık dışı uygulamalar var. Anladığımız kadarıyla bir tek güvenli bölge Kuzey Irak'taki Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin bölgesi. Üzülerek müşahede ediyoruz ki Ortadoğu bir etnik ve mezhepsel gerilim fırtınasının içine girmiş durumda.
Musul'da yaşanan rehin alma olaylarını son derece kaygı verici buluyoruz ve başta Başkonsolosumuz, konsolosluk çalışanlarımız ve tüm vatandaşlarımızın bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını diliyoruz. Belli ki Ortadoğu'da bundan sonraki dönem oldukça uzun sürecek bir yeniden yapılanma dönemi olacak. Bu dönem aynı zamanda ağır sancıların yaşandığı bir dönem olacak. Türkiye böylesi bir ortamda hem insani bakımdan hem de bölgesel ve stratejik yükümlülükleri açısından hiçbir şekilde bu gelişmelere kayıtsız kalamaz, kalmamalıdır da..."
Haluk Dinçer, çevre ülkelerdeki bu olağanüstü güvenlik sorununun iç siyasette gerginliği artırıcı bir unsur olmaması gerektiğini vurgulayarak, "Türkiye, müttefikleriyle birlikte hareket etmeli, müttefiklerine yön vermeli, bölgede barış ve istikrarın tekrar oluşması için çaba göstermelidir" diye konuştu.
Avrupa Birliği'ne (AB) ilişkin değerlendirmelerini de paylaşan Dinçer, "TÜSİAD açısından çağdaşlaşma hedefi AB üyelik perspektifindedir. AB esasında yalnız Türkiye için değil tüm dünya için siyasi reformlar, demokratikleşme, sosyal politikalar ve mikro reformlar açısından çok önemli bir referans noktasıdır" ifadelerini kullandı.
Son dönemde AB sürecinin hem Türkiye hem de Brüksel'de önemli bir motivasyon kaybına yol açtığını dile getiren Dinçer, bunun nedenlerine ilişkin, "Avrupa'daki kriz süreci olumsuz etkilemiştir. Bazı seçimler sonucunda gelen liderlerin tutumları ve bu tutumlara Türkiye'den verilen reaksiyonlar süreci olumsuz etkilemiştir. Ama biz bu problemlerin dönemsel olduğunu düşünüyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
Bu sürecin önündeki en önemli engellerinden biri olan Kıbrıs sorununda önemli bir aşamaya gelindiğini hatırlatan Dinçer, bu yıl sonuna kadar Kıbrıs sorununun çözülebileceğini düşündüklerini söyledi.
Dinçer, 1 Temmuz'da başlayacak olan İtalya'nın AB dönem başkanlığında yargı ile temel hak ve özgürlükler fasıllarıyla birlikte birkaç faslın daha açılmasıyla AB uyum sürecinin bir ivme kazanabileceğini belirterek, AB uyumunu hızlandırmış bir Türkiye'nin küresel krizle daha çok mücadele edebileceğini, bölgede barış ve istikrarı daha rahat sağlayabileceğini, ayrıca siyasi istikrarına ve toplumsal uzlaşmaya güç kazandıracağını ifade etti.
AB uyum süreciyle ilgili olarak önemli bir gelişmenin de Temmuz 2013'te ABD ve AB arasında başlayan Transatlantik Ticaret Yatırım Ortaklığı müzakereleri olduğuna işaret eden Dinçer, "Her iki tarafla da çok yakın ilişkilerimiz var. 'Türkiye, böyle bir müzakerenin dışında kalamaz' düşüncesindeyiz. İzleme komitelerinde falan değil, bu müzakerelerin merkezinde kalması gerektiğini düşünüyoruz" diye konuştu.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ FIRSAT
Haluk Dinçer, Türkiye'deki ağır kutuplaşma ortamının, önemli reformların hayata geçmesini engelleyecek potansiyeli bulunduğuna dikkati çekerek, bu kutuplaşmayı azaltmak için başta siyasi aktörler olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşlarının ve her toplum kesiminin empati yapması ve uzlaşma anlayışı içinde olması gerektiğini söyledi.
TÜSİAD olarak gelecek cumhurbaşkanlığı seçimlerini bu ağır kutuplaşmayı çözme anlamında bir fırsat olarak gördüklerini belirten Dinçer, şunları kaydetti:
"Halk tarafından seçilecek bir cumhurbaşkanı, kim olursa olsun, birinci görev olarak partiler üstü bir anlayışla toplumda oluşmuş bu ağır kutuplaşmaya uzlaşmacı ve uzlaştırmacı bir tutum benimsemelidir diye düşünüyoruz. Esasında bir sivil anayasa yapmamızın önündeki en önemli engeller olan kimlik konusu, din ve vicdan özgürlüğüyle ilgili konular ve devletin organları arasındaki kontrol-denge mekanizmaları konularında da uzlaşma noktasında cumhurbaşkanının çok önemli bir rol oynayabileceğini düşünüyoruz. 'Bunlar zaten Cumhurbaşkanının doğal görevidir' denilebilir. Ama biz yine de yeni bir sayfa açmak için bunun bir vesile ve fırsat olabileceğini düşünüyoruz. 'Yeni cumhurbaşkanı, toplumda yeniden kardeşlik ve biz duygusunu yeşertecektir, toplumun farklı kesimleriyle diyalog kuracaktır ve bunları ortak bir payda etrafında buluşturabilecektir' ümidini taşıyoruz."
Dinçer, toplumsal kutuplaşmanın azaltılabildiği bir ortamda Türkiye'nin önünde bekleyen yapısal reformları hızla hayata geçirebileceğini, global rekabet gücünü artıracağını, AB uyum sürecini hızlandıracağını, bölgesinde barış, özgürlük, refah ve güvenlik referansı olan bir ülke olabileceğini ve bilhassa Güneydoğu'da sağlanan şiddetsizlik ortamının da kalıcı bir barış ortamına dönmesini mümkün kılacağını ifade etti.
TÜSİAD olarak bu pozitif senaryoyu ulaşılabilir bir senaryo olarak gördüklerini dile getiren Dinçer, tüm kaynaklarıyla bu senaryonun gerçekleşmesi için çalışacaklarını da sözlerine ekledi.