Güncelleme Tarihi:
Mehmet Sıddık Torun’un hikayesi Bingöl’ün Sarıtosun (Conag) köyünde başlıyor... 1957’de dört çocuklu bir ailenin en genç üyesi olarak doğdu. Ancak o yıl kış çok sert geçtiği için nüfus kaydı yapılamadı. Ertesi ve sonraki 10 yıldaysa işler yoğundu... İlkokulu bitirirken nüfus cüzdanı olmadığı için diploma alamayacağını öğrenince çok içerledi ve annesinin sandığından 6 lira alıp yollara düştü. Önce Elazığ’a, oradan trenle İstanbul’a geldi. Torun, “Haydarpaşa’da ilk defa denizi gördüm ve çok korktum” diye anlatıyor: “Ertesi gün meşrubat kasaları taşıyarak işe hayatına başladım ama üç hafta sonunda ayrılıp bir tornacıda işe girdim. İlk haftalığımla bir boya sandığı aldım ve ayakkabı boyacılığına başladım. O dönem parklarda uyuyordum. İşler iyi diye Kadıköy’deki bir gazinonun önüne çalışıyordum. Bu arada tanıştığım biri gazinoda bulaşıkçılık yapmamı teklif etti. Sabahları ayakkabı boyacılığıyla, öğleden sonraları o dönemin en meşhur gazinolarından Belvü Gazinosu’nda bulaşıkçılıkla para kazanmaya başladım. Yatacak yer de verdiler.”
ZEKİ MÜREN’E IŞIK TUTTU
Torun’un artık İstanbul’da iki işi ve kalacak yeri vardı ama hala nüfus cüzdanı yoktu! Okul hayatına devam etmedi. Onun yerine başka bir maceraya atıldı: “Zeki Müren bizim gazinoda ekstralara çıkardı. Yanında çalışacak birini aradığını duydum. Işıkçısı olarak beni Zeki Müren’le Antalya’ya gönderdiler. Dört yıl Antalya’da kaldım. 1970’lerde gazinonun işleri kötüye gitmesiyle İstanbul’a döndüm. Antalya’dan birikmiş param vardı. Önce Kadıköy’de bir kahvehane açtım. Sonra kahvehaneyi satıp makyaj fırçası üreten bir atölye kurdum. İşlerimin ne kadar iyi gittiğine şaşıyordum!”
KABARE ORTAKLIĞINDAN SİYASETE
Uzun uğraşlar sonunda Naciye Hanım’la evlendiğini anlatan Torun, “Bu arada İstanbul’daki işlerim çok iyi gidiyordu. Zamanında bulaşıkçılık yaptığım Belvü Gazinosu’nun sahibi Metin Yılmaz beni buldu ve ortaklık teklif etti. Müjdat Gezen’in yazdığı kabareyi yapacaktık. Mükemmel bir iş oldu. Belvü, bir yıl boyunca her gece doldu taştı. O zamanlar iktidarda Turgut Özal vardı. Ayşen Gruda Semra Hanım’ı, Uğur Yücel Özal’ı, İlyas Salman Sakıp Sabancı’yı oynuyordu. Ama Kadıköy Belediyesi Özal’ın partisindendi ve bir gün belediyeciler geldi bir bahaneyle gazinoyu kapattı. Kabaresi oynandığı için Özal Ailesi kızmış. Fırça imalatıyla birlikte beyaz eşya işine girdim. Politikayla hiç ilgim yoktu ama hukukçu Mehmet Moğultay’la yollarımız kesişti ve SODEP’in kuruluşunda görev aldım. Belediye başkanı ve milletvekili aday adayı oldum. Bu arada Belvü Gazinosu’nu yeniden açtık. Dördüncü bir iş kolu olarak da gayrimenkul işine girdim.”
“BİRAZ UZAKLAŞSAN İYİ OLUR”
1990’lı yılların kendisini etkilediğini belirten Torun, şöyle devam etti: “Önce bir dergide beni ‘mafya babası’ diye yaftalayan bir yazı çıktı. Bunun üzerine oğluma okulda kötü muamele edildiğini öğrenince çok üzüldüm. Sonra Diyarbakırlı bir çocuk ofisime gelip ‘Sağlam yerden tüyo aldım, seni öldürecekler’dedi. Hem şaşırdım hem de korktum. İki hafta sonra telefonum çaldı. Kürtçe konuşup konuşmadığımı sordular. ‘Konuşuyorum’ cevabını verdikten bir süre sonra emlak bakmak bahanesiyle ofisime sivil polisler geldi ve beni sorguladı. Konunun ne olduğunu bile anlamadan iki gün sonra yeniden geldiler. Beni sorguladıktan sonra arabayla garip bir yere götürüp bıraktılar. Meğerse hapse giren birinin üzerinde kartvizitim bulunmuş. Eşim bütün olup bitenden korktu. Ortağım da ‘Biraz uzaklaşsan iyi olur’ diyordu. İstanbul’daki tüm iş yerlerimi satıp üç çocuğumuzla 1994’te Atlanta’ya taşındık. Bir dekorasyon şirketinde işe başladım. Yeni hayatıma alıştım ama İstanbul’u çok özlüyordum. Niye buraya gelmek zorunda kaldım diye kızıyordum ama dönmeyi de düşünemiyordum. Çünkü artık çocukların eğitimi söz konusuydu.”
DEDELERİN İZİNİ SÜRDÜ KALİFORNİYA’YA TAŞINDI
Torun, Atlanta’daki üç yılın sonunda yine radikal bir karar alarak bir kez daha batıya göç ettiğini anlatıyor: “Dedelerim 1915’lerde Amerika’ya gelip uzun bir süre Kaliforniya’da kalmıştı. Nerede yaşadıklarını araştırıp buldum; Lodi! Hep beraber Kaliforniya’ya taşındık. Yine bir tasarım şirketinde çalışıyordum ama aklımda bir arazi alıp Cabernet Sauvignon şarapları üretmek vardı. Bunun için en uygun yer de Napa Vadisi’ydi. Uzun arayıştan sonra nihayet 2002’de bir yer buldum. 200 bin dolara anlaştık. Ancak arazi çok engebeli ve ormanlık olduğundan herkes burada ürün yetiştirebilmek için milyonlarca dolar harcamam gerektiğini söylüyordu. Kulak asmadım ve işe koyuldum. Her şeyi kendi ellerimle yaptım.”
OPRAH VE MADONNA’NIN KOMŞUSU
Şu an bölgede ‘MS Torun Çiftliği’ olarak bilinen 4200 dönümlük arazide 50 tarla var. ‘MS Torun’ isimli butik şarapları için Cabernet Sauvignon, Zinfandel ve Sauvignon Blanc üzümleri yetişiyor. Torun, ayrıca Napa Vadisi’ne zeytin kültürünü getirdiğini anlatıyor: “6700 zeytin ağacım var. Napa Vadisi’nin en büyük zeytin üreticisi biziz. Burada şarap-zeytin kardeşliği modasını biz başlattık.” 2010’da başladıkları şarap üretimi de her yıl artıyor: “Bu sene 50 varil şarap ürettik. Amacımız butik bir marka olarak tanınıp bilinmek. Şarapların ortalama fiyatı 90 dolar.” Torun arazisi turizme de açık; en az iki geceliğine ve en fazla 8 kişi olarak çiftlikte konaklamak mümkün. Bir gecelik konaklamanın fiyatı 200 dolar. Konuklar, gündüz şarap tadımı yapıyor. Akşam yemeği mönüsündeyse Naciye Hanım’ın tümüyle çiftlikte organik olarak yetişen ürünlerden elleriyle hazırladığı 12 çeşit Kürt yemeği var. Torun’un şaraplarını tadıp çiftlikte konaklayanlar arasında Sean Connery gibi ünlü isimler de var. Keza, Torun’un çiftlik komşuları ünlü televizyoncu Oprah Winfrey ve müzisyen Madonna.
Bingöl’le Napa çok benziyor
Peki Mehmet Sıddık Torun 1994’te “Bir süre uzaklaşmak” amacıyla ayrıldığı Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor mu? “Eskiden düşünürdüm ama artık hiç zannetmiyorum. Şu anda kendi köyümden getirdiğim taşlarla yaptığım yeni bir binayla ilgileniyorum” diye cevaplıyor. Ancak memleketiyle ilgili içinde kalan bir uktesini de şöyle anlatıyor: “Hep köyümde hayvanlarımla olayım, doğayla iç içe yaşayayım istedim ama imkansızlıklardan dolayı olmadı. Napa Vadisi, dağlık yapısıyla bizim bölgeye çok benziyor. Memleketim Bingöl bölgesinde mükemmel Chardonnay, Sauvignon Noir ve Pinot Noir yetiştirmek isterdim.”