Güncelleme Tarihi:
1998’de İstanbul’un Anadolu yakasının merkezi yerlerinden Erenköy’de Ekşioğlu Eğitim Kurumları Ticaret ve Sanayi AŞ tarafından Çevre Okulları adı altında anaokulu, ilkokul,ortaokul ve lise olmak olarak açıldı. Kuzenler Hüseyin Rahmi Ekşi, Cemal Ekşi ve Adnan Ekşi tarafından kuruldu. Akademik çalışmalarının yanısıra spor, kültür ve sanat alanına da önem veren okulun kurucu temsilcisi Hüseyin Rahmi Ekşi, “Bir öğrenci öğrenememişse sırasıyla önce öğretmen, bölüm başkanı, müdür, kurucu ve aileyi sorgularız. En son öğrenciye bakarız. Biz ölçme değerlendirme biriminde en son öğrenciyi ölçüyoruz. Kendimizi, öğretmenimizi daha önce ölçeriz. Öğrencimizin sorumluluğu yoktur. O verilirse alır, bunun için de doğru vermek lazım. Tıbben açıklanmış, rapora bağlanmış bir sorunu yoksa öğrenci kusursuzdur. Öğrenci öğrenememişse biz öğretememişizdir” diyor.
- Çevre Koleji bir aile şirketi. Hedefiniz neydi kurulduğunda?
Bu aile şirketi içinde geleceğe bir eser bırakabilmek hayaliyle bir eğitim kurumu açmak istedik. Türkiye’nin saygın eğitim kurumları arasında olan bu okulumuza bir gün emekli olduğumuzda geride güzide bir eserimiz olsun hevesiyle başladık. Arzu ettiğimiz noktada henüz değiliz, hedeflerimiz çok yüksek. Umarım bize nasip olur bunları görmek. Türkiye’de de çok güçlü Robert Kolej, Galatasaray Lisesi gibi eğitim kurumları var. Bunların sırasına girmek, yanına yaklaşmak çok zor. Ama bizim hayalimiz, beklentimiz, bir gün veliyi, Robert Kolej, Galatasaray Lisesi ya da Çevre Koleji’ne mi gitsem tereddütüne düşürmek. İl kurulduğumuzda eğitimci arkadaşlarımızla bir spor dalında dünya başarısını yakalama hedefimiz vardı. Bunu başardık. Türkiye’de 20’nin üzerinde şampiyonluğumuz var. Bu yıl yüzme lise takımımız, dünya şampiyonu oldu. Akademik hedeflerimizi de benzer şekilde koyduk. Türkiye’nin güzide okullarından biri olmak istiyoruz. ÖSYM’nin açıklamasa da üniversiteye giriş başarılarımız çok yüksek. Biz sadece akademik başarıya değil, sosyal, kültürel, sportif aktivitelere odaklanmış bir kurumuz. Çocukların hepsini yan yana götürülebileceği, bunun yanında da mutlu eğitim öğretim hayatına devam edebileceği bir ortam yarattığımızı düşünüyoruz. Şu anda da bu yolda iyi ilerleme kaydettik. Daha ileriye gitmek için çalışmalarımız sürüyor.
ÖĞRETMEN ŞİİRLERİ OKUTMALI
- Okulun başarısında kuşkusuz iyi öğretmen ve yönetici etkili.
Okulumuzu açtığımız ilk yıllar çok zorlandık. Çünkü ilk açtığımız yıllarda kadrolarımızı, genellikle devlet kurumlarından temin ettik. Çok iyi kadrolar seçmeye çalıştık, arzu ettiğimiz seviyede birikme ve motivasyona sahip öğretmenler bulmakta zorlandık. Şu anda da aynı zorluklar kısmen devam ediyor. Eğitim fakültelerindeki eğitim sisteminde bir hata olduğunu düşünüyorum. Düzeltmenin ilk oralardan başlatılması gerektiğine inanıyorum. O şiirlerde yazan, öğretmen şiirlerinde tarif edilen öğretmenler parmakla sayılır kadar azaldı. Fakültelerden mezun olanlar veya eğitim gören arkadaşlara “öğretmen şiirlerini” okutmak lazım. Şiirlerde var arzu edilen öğretmen. Ama pratikte pek de yok. Eğitim fakültelerinde bu öğretmen şiirlerinin ders olarak konulması gerekiyor. Bir öğretmenin nasıl olması gerektiğini o şiirlerden öğrenip, şiirleri okutarak, kavratarak fakültelerde eğitim verilmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü o eski fedakar, görevine sadık, derse girmeden hazırlık yapan öğretmenleri bulmak çok zor. Biz kendimize özel bir sistem geliştirdik ve burada 300 arkadaş beraber çalışıyoruz. Bu arkadaşlarımız öğrenci odaklı yani mesaimiz öğrenci öğrendiği zaman biter. Bizim arkadaşlarımız buna vakıf. Öğrenci öğrenememişse burada son kusurlu odur.
- Biraz açar mısınız?
Tabii. Bir öğrenci öğrenemememişse, sırasıyla önce öğretmen, bölüm başkanı, müdür, kurucu ve aileyi sorgularız. En son öğrenciye bakarız. Biz ölçme değerlendirme biriminde en son öğrenciyi ölçüyoruz. Kendimizi, öğretmenimizi daha önce ölçeriz, mantığımız budur. Öğrencimiz kusursuz sorumludur. Onun sorumluluğu yoktur. O verilirse alır, bunun için de doğru vermek lazım. Çocuğun her türlü sorunu olabilir. Tıbben açıklanmış, rapora bağlanmış bir sorunu yoksa öğrenci kusursuzdur. Öğrenci öğrenememişse biz öğretememişizdir. Ailesi doğru hareket etmemiştir, rehberlik bölümü ya da öğretmeni gerektiği kadar eğilmemiştir. Biz okul yönetimi olarak önce kendimize bakar, sonra öğrenciye yöneliriz. Kurumumuzu bu tip bir kültürle oluşturduk. Şimdi meyvelerini topluyoruz. Yeni gelen arkadaşlar da bu mantığa hemen adapte oluyorlar. Böylece biz kendimize uygun kadroları mümkün olduğunca temin ediyoruz.
- Öğrencinin hiç mi sorumluluğu yok?
Bizim eğitim mantığımızda çocuk sınavda başarılı not alamamışsa bu en son çocuğun sorunudur. Çünkü o çocuk normal bir eğitim, yani olması gereken eğitim mantığıyla o konuyu kavramış olmalıydı. Çocuğun da öğretmenin de dönemsel sorunları olabilir. Destek birimleri, rehberlik bölümleri, ölçme bölümümüz var. Bu bölümlerin aksayan noktaya müdahale etmesi lazım. Çocuğun konuyu anlamamasına, sınavda başarısızlığına böyle bakmalı. Öğretmen, “Ben acaba nerede hata yaptım bu çocukla yeterince ilgilenmedim mi veya sınıfa yeteri kadar hakim olamadım mı?” diye düşünmeli. Bunları sorgulaması lazım. Tabii sadece eğitim ayağı değil biz ebeveynleri de süreç içerisinde tutuyoruz. Çünkü ailenin, evde olsa da eğitim hayatına katkıları var. Onları da eğitmeye çalışıyoruz. Her dönem iki ‘Anne baba eğitim semineri’ veriyoruz. Uzmanları çağırıyoruz, onlarla birebir diyaloğa geçmelerini sağlıyoruz, rehberlik bölümümüz de velilere nasıl hareket etmeleri gerektiği konusunda bilgiler aktarmaya çalışıyor. Mantığı ters çeviriyoruz. Başarı öğrencinindir, ama başarısızlıkta onlar son sıradadır. Tabii ki öğrencinin de payı vardır.
EĞİTİM GÖNÜL İŞİMİZ
Biz aile olarak eğitimin haricinde, Karadenizli olmamız nedeniyle inşaat firmamız da var, ithalat-ihracat işlerimiz de var. Ben avukatım. Hukuk ofisim var, kalabalık bir ofisim ve sevdiğim bir iş olan avukatlık yapmaya devam ediyorum. Eğitim gönül verdiğimiz bir iş.
FİRMALAR EĞİTİM KURUMU AÇMALARI İÇİN TEŞVİK EDİLMELİ
Türkiye’de özel sektörün eğitimdeki payı çok düşük, yüzde 3-5 aralığında. Özel öğretim sürece daha çok dahil edilmeli. İş adamlarına, yatırımcılara önemli vazife düşüyor. İmkanı olan iş adamlarının okullarını Milli Eğitim Bakanlığı’na bağışlamak yerine bunlarla bizzat ilgilenip, eğitim kurumlarını geleceğe taşımaları gerektiğine inanıyorum. Belirli seviyedeki firmalar, üniversite, koleji, mesleki özel eğitim kurumu olabilir ama mutlaka bir eğitim kurumu açmalı, hatta buna mecbur tutulmalı. En azından teşvik edilmeli. Büyük holdinglere, belirli cironun üzerindeki firmalara özel meslek lisesi açma şartının getirilmeli, en azından teşvik edilmeli. Mesleki eğitimin Türkiye’de hep adı lafta var. Çünkü eğitim işi, eğitim kurumu sahibi olmak o insanların da büyük haz duyabileceği bir iş. Diğer işlere benzemiyor. Çünkü bir hoş seda bırakabilmek ancak eğitimle mümkün. İnsanlar dünyayı dolaşır, gökdelen yapar, bir iş açarlar belki bir sonraki dönem bunların modası geçer, eskir, kapanır, bina yıkılır, kaybolur. Ama bir eğitim kurumu sahip çıkarsanız çok uzun yıllar adınızı yaşatır.
ZOR DURUMDA OLAN OKULLAR İÇİN TEDBİR ALINMALI
Özel okulların bazıları sıkıntı içinde olabilir. Bu örnekler özel öğretim sistemine zarar verir diye korkuyorum. Bu eğitim kurumlarını MEB veya ilgili bakanlıklar kontrol edip müfettişler vasıtasıyla toparlamalı. Bu alanda hızlı bir büyüme oldu. Bunlar kontrol edilmeli. Orada öğrencinin özellikle zarar görmemesi, mağdur olmaması için tedbir alınmalı.
ÇOK BÜYÜMEK İSTEMİYORUZ
Eğitim kurumu sahiplerine dışarıdan tüccar gibi bakılır. Tabii ki ticaretini yapan arkadaşlarımız var, ama bugün bu konuda holdingleşmiş seviyede eğitim kurumu açmış iyi firmalarımız var. Biz de dahiliz buna, kar amacıyla yaptığımız bir iş değil okulculuk. Hiç kredi borcumuz yok, hepsi öz kaynaklarla yapıldı. Bu kurumlara yatırım yapanların neredeyse hepsinin, bu hazzı yakalayabilmek, ülkeye bir katkısı olsun diye bu işe girdiklerini düşünüyorum. Geldiğimiz nokta da bizi tatmin ediyor, şu anda iyi geri dönüşler var. Büyümek arzusu içerisinde değiliz, butik olarak kalmak istiyoruz. Ama Türkiye çapında 4-5 okulumuz da olsun istiyoruz. İstanbul Anadolu ve Avrupa yakasına birer kampüs dışında İzmir ve Ankara’yı düşünüyoruz.
KİMDİR?
Hüseyin Rahmi Ekşi, 1969’da Rize’de doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul’da tamamladı. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Ekşi, 25 yıllık İstanbul Barosu üyesi. TÜGİAD, FB Spor Kulüp ve Dernekte yönetici ve katılımcı olarak görev aldı. Yirmi yılı aşkın süredir bir eğitim gönüllüsü olarak Türk eğitim sistemine katkı sağlamaya çalışıyor. Evli ve üç çocuk babası.