Güncelleme Tarihi:
1998 Türkiye İstatistik Yıllığı verilerine göre 1985-1990 yılları arasında yaklaşık 5.5 milyon kişi çeşitli nedenlerle göç etti. Kırsal kesimden kentlere göçle birlikte tarımsal üretimde azalma ve ardından kentlerde yoğun işsizlik baş gösteriyor.
Toprağı verimli kılmak ve korumak göçü azaltıyor. Bunu sağlamak için de TEMA’nın öncülük ettiği kamu kuruluşları, üniversiteler, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları ile çalışmalar yapıyor.
Türkiye’de her yıl tarım alanlarında 500 milyon ton, tüm ülke yüzeyinden 1.4 milyar ton verimli üst toprağın erozyonla kaybediyor.
TEMA yıllardır 33 kişilik gönüllü eğitim kadrosu ile bu konuda eğitim veriyor. Öğretim kadrosunda 18 profesör, 5 doçent, 7 yardımcı doçent, 2 doktor, bir araştırma görevlisi bulunuyor. Bu gönüllü eğitim kadrosunun hedefi erozyon, çoraklaşma, çölleşme ve yanlış arazi kullanımının sebepleri ve sonuçları, alınacak önlemler, toprağın ve doğal varlıkların korunması konusunda baskı grubu oluşturup, bilinçli ve güçlü bir kamoyu oluşturmak. Erozyon, çoraklaşma, çölleşme, yanlış arazi kullanımı ve bunların doğuracağı olumsuz sonuçlar konusunda bilgi vermek.
Dünyada 250 milyonu aşkın kişi çölleşmeden doğrudan etkilenirken, dünya yüzeyinin üçte biri veya bir başka deyişle 4 milyar hektarı aşkın arazi çölleşme tehdidi altında bulunuyor. Ayrıca, ihtiyaçlarının çoğu için toprağa bağımlı olan 1,2 milyarı aşkın insanın hayatı ve 110 ülkedeki dünyanın en yoksulları da aynı kaderi paylaşılıyor.
TEMA’nın verilerine göre, çölleşmenin etkileri yalnızca doğrudan etkilenenler tarafından hissedilmiyor. Çölleşme, kurak bölgelerde yaşayan insanların yoksulluğunu daha da şiddetlendirirken, aynı zamanda sağlıklarının bozulmasına ve farklı geçim kaynaklarına yöneldikleri için gıda güvenliğinden yoksun duruma düşmelerine neden oluyor. Çölleşme ekonomik kaynaklar üzerinde büyük bir yük de oluyor. Çölleşmeden doğrudan etkilenen bölgelerde yıllık gelir kaybı 42 milyar dolarken, çölleşme ile mücadelenin yıllık bedeli sadece 2,4 milyar dolar olarak açıklanıyor. Çölleşmeye karşı en iyi mücadele de ağaçlandırma. Ağaçlandırma iklim değişikliğini azaltıyor.
TEMA Vakfı özellikle Gelibolu, Marmaris ve İstanbul yangınlarından sonra toplumda ağaç dikimini teşvik ederek, erozyonla mücadele çalışmaları için önemli bir adım attı. 1996-2005 yılları arasında TEMA öncülüğünde 3.7 milyon fidan dikildi. Ancak, daha fazla birşey yapılmadı, yapılamıyor. Hazır şimdi kuraklık, küresel ısınma gündemde iken, tüm kesimlerin elini taşın altında koyması gerekiyor.
Birçok kişiden duydum. Tüm yeşil alanların ordunun elinde olması konuşuluyor. Ancak, o alanlar ordunun elinde olmasa yeşil kalır mıydı? Askerde yüzbinlerce genç kışlalarda zaten bu konuda eğitiliyor. Ordu zaten bu konuda öncü. Bulunduğu yeri yeşillendiriyor, oraya bakıyor. Hatta bulunduğu ilin, ilçenin konumuna göre çevresini de ağaçlandırıyor. Şu anda Türkiye genelinde bu işi yapacak kurumlara bakılınca ordudan belki de daha önde olan Milli Eğitim Bakanlığı var. Milli Eğitim Bakanları her fırsatta en büyük camianın kendilerinde olduğundan övünür. Doğrudur. 20 milyona yakın çocuk ve genç eğitimini sürdürüyor. 650 bine yakın da personel fiilen Bakanlığa bağlı olarak çalışıyor.
İşte bu insan gücünü çevreye yönlendirmek gerekiyor. Hemen her yıl birçok okulda gönüllü fidan dikimi yapılır. Birkaç resim çekilir, sonrası bırakılır. Oysa, bu zorunlu hale getirilmeli. Gönüllülükten çıkarılmalı, yapılacak yasa değişikliği ile ya da genelgelerle ziraat mühendisleri odaları ve Orman Bakanlığı ile işbirliği yapılmalı. TEMA’nın da yönlendirmesi ile ağaçlandırma çalışmalarına biran önce başlanmalı. Hangi bölgeye hangi ağaç dikileceği belirlendirten sonra, o bölgelerdeki ağaçlar okullara zimmetlenmeli. Coğrafi yapıya göre öğrenci, öğretmen bu ağaçları dikip, bu alanların bakımını da üstlenmeli.
Diğer kurumlar da aynı sorumluluğu paylaşmalı. Büyük holdingler toplumsal duyarlılık projelerinden birini de buna ayırmalı. Ağaçlandırma seferberliğine en büyük sermayemiz olan gençlerimizle başlamalı, onlarla yürütmeliyiz. Sivil toplum örgütlerinin gücünden yararlanmalıyız. Belki böylece ülkemizi çöl olmaktan kurtarırız. Yeni Milli Eğitim Bakanı’nın bu konuya kafa yarması gerekiyor. Çünkü, önümüzdeki en büyük tehliklerden biri de bu.