Güncelleme Tarihi:
MARIE CURE FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN
Â
1894 yılının baharında Marie Sklodowska’ nın laboratuar bulması için bir Polonyalı fizikçiye ve onun desteğine ihtiyacı vardı. Meslektaşı olan Pierre Curie’nin ona yardımcı olabileceğini düşündü. Curie Paris Şehir Okulunun Endüstriyel Fizik ve Kimya bölümünde yapılan Mıknatıslık araştırmalarının öncüsüydü. Profesör Pierre kendi laboratuarının yetersizliğinin farkında olmadan, Marie’nin orada çalışmalarını için bir yer bulunabileceğini düşündü. Curie ile Pierre’nin tanışmaları yalnız kişisel hayatlarını değil, bilim alanındaki hedeflerini de değiştirecekti.
"Yüzündeki ciddi ve kibar ifadeyi, davranışlarındaki alçakgönüllüğü ve hayalperestliliği gördüm".
Marie Åžehir Okulunda basit bir laboratuar yeri buldu. Zamanla Curie olan iliÅŸkisi saygıdan sevgiye dönüştü. Pierre yaklaşık 15 yıl önce çok sevdiÄŸi karısını kaybetmiÅŸti. Tanıştığı kadınların hiç birisiÂhayatının tutkusu olan bilime karşı ilgi göstermemiÅŸti. Ancak Marie’de bu konuda kendisininkine benzer bir tutku görmüştü.
POLONYA ONU GERİ ÇAĞIRIYORDU
1894 yazında matematik sınavını baÅŸarıyla verdikten sonra Marie yaz tatilinde Polonya’ya gitti. Fransa’ya dönüp, dönmemeye karar veremiyordu. Pierre’nin yürekten mektupları onu doktorasını Paris’te yapmaya ikna etti.Â
"IÅŸimiz bizi birbirimize her gün daha çok yakınlaÅŸtırıyordu. Bir süre sonra ikimiz de birbirimizden baÅŸka daha iyi bir hayat arkadaşı bulamayacağımıza ikna olmuÅŸtuk."Â
Marie yalnız kendi doktorasını yapmakla kalmadı, Pierre’in de doktor unvanını aldığını gördü. Pierre son 15 yılda birden çok alanda önemli araştırmalar yapmasına rağmen bir doktora çalışması yapmamıştı. Doktora çalışması Fransa’da, Amerika ve Ingiltere’dekinden daha uzun sürüyordu. Marie onun mıknatıslık üzerindeki araştırmalarını yazması için ısrar etti. 1895 yılının Mart ayında doktora derecesini aldı. Pierre artık şehir okulunda profesördü. En yüksek maaşı laboratuar çalışmalarından değil, artan öğretim faaliyetlerinden elde ediyordu. Temmuz 1895 tarihinde yapılan basit bir merasim ile Curie’ler evlendi. Her ikisi de dini merasim istememişti. Çiftler yüzük te takmamışlardı. Marie düğünde, yıllar sonra laboratuar giysisi olarak kullanacağı koyu mavi bir elbise giymişti.
X-IÅžINLARI VE URANYUM IÅžINLARI
Marie Curie’ninÂtez konusu seçimini diÄŸer bilim adamları tarafından yapılmış olan buluÅŸlar etkilemiÅŸtir. Aralık 1895’te, yani Curie’ler evlendikten 6 ay sonra Alman Fizikçisi Wilhelm Röntgen tahta veya et dokusu içinden geçen ve canlı insanların kemik filmlerinin alınmasını saÄŸlayan bir çeÅŸit ışın keÅŸfetmiÅŸti. Röntgen bu ışınları esrarlı X- Işınları diye adlandırmıştı. Buradaki X harfinin anlamı, bilinmeyen demekti. Röntgen bu buluÅŸundan dolayı 1901 yılında ilk Nobel ödülünü almıştır. 1896 yılı baÅŸlarında Fransız fizikçi Henri Becquerel, Röntgen’in buluÅŸundan kısa bir süre sonra Fransız Bilimler Akademisine uranyum bileÅŸiklerinin karanlıkta bile fotoÄŸraf filmini karartan ışınlar yayınladığını bildiren bir rapor göndermiÅŸti. Bu buluÅŸu tesadüfen olmuÅŸtu. Becquerel’in bu enteresan buluÅŸuna raÄŸmen bilim komitesi dikkatini Röntgen’in X- Işınları üzerine yoÄŸunlaÅŸtırdı ve Becquerel’in X- Işınlarından daha zayıf olan ışınlarını veya Uranyum ışınlarını ihmal etti.
Marie Curie Uranyum ışınlarını önceleri pek önemsemedi. Ancak bunlar üzerine yayınlanmış uzun birÂbilimsel makale bulunmadığından, bunlar üzerinde deneysel çalışmalara hemen baÅŸlayabilirdi. Paris Endüstriyel Fizik ve Kimya Åžehir Okulu müdürü olan Pierre okulda fizik profesörü idi ve karısının eÅŸya ile dolu rutubetli bir ambarı laboratuar olarak kullanmasına izin verdi. Yaklaşık 15 yıl önce Pierre ve erkek kardeÅŸi Jacques çok zayıf elektrik akımlarını ölçebilecekÂyeni tür bir elektro metre bulmuÅŸlardı. Bu cihaz Marie Curie’nin dahice bir teknik baÅŸarıya ulaÅŸmasına yardımcı oldu. Bu elektrometreyi Uranyum ışını ile bombardıman edilen hava içinde meydana gelen zayıf akımları ölçmek için kullandı. Ambarın nemli havası oluÅŸan elektrik yükünü dağıtmaya eÄŸilimli idi, ancak Marie iyi ölçümler almaya muvaffak oldu.
"Bunları fotoÄŸraf plakaları ile verdiÄŸi reaksiyonlar ile tespit etmek yerine, bunların radyasyon ÅŸiddetlerini, ışına maruz kalan havanın iletkenliÄŸini tespit ederek, bulmayı tercih ettim." Â
Marie çok sayıdaki deneyleri ile Becquerel’in, uranyum ışınlarının elektriksel etkilerinin, uranyumun toz veya katı halde bulunmasına, nemli veya kuru olmasına, saf veya bir bileÅŸik halinde bulunmasına, ışığa veya sıcaklığa maruz kalmış olmasınaÂtabi olmadan, sabit olduÄŸu hakkındakiÂgözlemlerini ispatlamıştır. Ayrıca Becquerel’in içinde daha çok uranyum bulunan maddelerin daha ÅŸiddetli ışınlar yayınladıkları hakkındaki tezini de muhtelif uranyum bileÅŸiklerini inceleyerek kanıtlamıştır. Çalışmasında Becquerel’in çalışmalarından gitmekle beraber ÅŸu önemli hipotezi ortaya atmıştır: Uranyum bileÅŸikleri tarafından yayınlanan ışınlar uranyum elementinin atomik bir özelliÄŸi olabilir.
MARÄ°E'NÄ°N BASÄ°T HÄ°POTEZÄ°Â
Devrimci bir hipotez olduÄŸunu kısa sürede ispatlayacaktır. Bu hipotez bilimsel anlayışta kökten bir deÄŸiÅŸme yaratmıştır. O zamanlar bilim adamları atomu (kelime anlamı bölünemez, görülemez) maddenin ana zerreciÄŸi olarak düşünüyorlardı. Çok eski zamanlara dayanan bu düşüncenin, o sıralarda baÅŸka ilim adamları tarafından elektronun bulunması ile, yanlış olduÄŸu ispatlanmıştı. Ancak kimse atom iç yapısını veya atomun içinde depolanmış büyük enerjiyi tam olarak kavrayamamıştı. Marie ve Pierre CurieÂbile radyoaktif enerjinin atomların içinden geldiÄŸine belki inanmıyorlardı. ÖrneÄŸin yer küre bir kozmik ışın banyosu içinde bulunuyordu ve bu ışınların enerjisi belki de yerküredeki belli bir takım atomlar tarafından emiliyor ve sonradan yayınlanıyor olabilirdi. Marie’nin gerçek baÅŸarısı, anlaşılması güç ve karmaşık gözlemlerin ortaya koyduÄŸu kesin sonuçlarla, beklenilmeyenin belki de mümkün olabileceÄŸini ortaya koymak olmuÅŸtur.
Marie bilinen tüm elementleri havanın iletkenliğini arttırıp, arttırmadığı veya Uranyumun bunu tek olarak mı başardığı konusunu incelemiştir. Bu çalışmayı yaparken çok sayıda kimyager kendisini muhtelif mineral örnekleri göndererek desteklemiştir. Bu minerallerin bazılarında ender elementler de bulunuyordu. Bu araştırması 1898 yılının Nisan ayında ilk meyvesini verdi ve Toryum bileşiklerinin de Uranyum bileşikleri gibi Becquerel ışınları yayınladığını buldu. Bu ışın yayını da bir atomik özellik olma niteliğini taşıyordu. Bulmuş olduğu Uranyum ve Toryumun bu özellikleri için "Radyoaktivite" sözcüğünü kullandı.
Marie ve Pierre birlikte radyoaktivitenin kimyasal bir reaksiyon sonucunda meydana gelmediğini ve elementin, başka bir deyimle atomun bir özelliği olduğunu gösterdiler. Marie Pehblend adlı uranyum mineralini incelemeye başladı. Bu mineralde uranyumun yaydığı radyoaktiviteden daha şiddetli radyoaktivite bulunuyordu. Uranyumun yanında, uranyumdan çok daha fazla radyoaktif olan, sonradan polonyum ve radyum diye adlandıracağı, başka elementler olduğunu anladı. Bunları 1898 yılında buldu.
Pierre deneylerinde radyasyonun özelliklerini incelerken, Marie de ışın yayan elementleri saflaştırmaya çalışıyordu. Her ikisi de çalışmalarını mükemmel bir uyum içinde yürütüyordu. Laboratuarları, sıcaklığı kışın eksi 6 dereceye varan, soğuk bir ambardan ibaretti. Bir kimyager bu konudaki görüşünü o zamanlar şöyle açıklamıştı: "Laboratuardan çok bir patates ambarına veya bir ahıra benziyordu."
Mali durumlarının bozukluğuna rağmen Marie ve Pierre Curie buluşları için bir patent alma teşebbüsünde bulunmadılar. Onların gözünde Fransız veya yabancı bir bilim adamını radyoaktivite uygulamaları konusunda desteklemek önceliğe sahip bir olaydı.
Pierre radyumu cildinde denedi. Bu uygulama sonucunda derisinde yanma ve yara oluştu. Radyumun insan üzerindeki etkisi böylelikle kanıtlanmış oluyordu. Bundan hemen sonra radyum, habis tümörlerin tedavisinde kullanılmaya başlandı. Curie terapisi doğmuştu. Marie 1903 yılında tezini savundu. Becquerel ile birlikte Curie’ler 1903 yılında fizik alanındaki doğal radyoaktivite buluşları için Nobel ödülüne layık görüldüler. Mutlulukları kısa sürecekti. Pierre 1906 yılında bir tramvayın altında kalarak hayatını kaybetti. Marie kendini çalışmalara yalnız devam etmeye zorladı. Kendisi Sorbonne’a ilk kadın profesör olarak atandı.
Kendisi ayrıca gününün önyargılarına karşı savaÅŸmak zorunda kalmıştır. Bunlar 1911 yılındaki yabancılardan nefreti ve karşı cinsin zayıf olduÄŸunu savunan zihniyetti. Bu zihniyet Bilim Akademisine girmesini engelledi. Bundan kısa bir süre sonra radyumun atom ağırlığını bulduÄŸu için, Kimya alanındaki Nobel ödülü ile ödüllendirildi. Marie’nin esas amacı "insanlığın acılarını hafifletme" idi.ÂParis Ãœniversitesi tarafından 1914 yılında kurulan Radyum Enstitüsü ve Pasteur Enstitüsü bu insancıl arzusunu yerine getirmeye fırsat verdi.
Radyumun bulunduÄŸu yıllarda eczacılar ve kimyagerler muhtelif hastalıklara iyi gelir düşüncesi ileÂradyum içeren sıvıları, insan vücuduna enjekte edilmek üzere piyasaya sürdüler. Radyoaktif bir elementin insan vücudunda yarattığı tahribatı bilmeden, bu solüsyonun insanların vücuduna enjekte edilmesiÂsonucunda kaç kiÅŸinin, lösemi veya diÄŸer kanser vakalarından dolayı hayatını kaybettiÄŸi bugün bilinmemektedir. Ancak her etki, tepkiyi doÄŸurur fikri burada da geçerli olmuÅŸ ve tahminen on binlerce insan radyumun sihirli etkisine inanarak canlarını kaybetmiÅŸtir. Curie’nin bu olaylardaki sorumluluÄŸu tartışılabilir, ancak kendisi de radyumun ölümcül azizliÄŸine uÄŸrayarak hayatını kaybetmiÅŸtir. Curie, kocası Pierre’in kendi cildi üzerinde radyumla yaptığı teste kayıtsız kalmış ve bu maddenin insanlar için ne kadar tehlikeli olduÄŸu konusu üzerinde pek durmamıştır.