Eğitim-Sen’in Asistan Çalıştayı Raporu: Mobbing de var taciz de!

Güncelleme Tarihi:

Eğitim-Sen’in Asistan Çalıştayı Raporu: Mobbing de var taciz de
Oluşturulma Tarihi: Şubat 21, 2015 11:48

‘Asistan Çalıştay Sonuç Raporu’na göre üniversitede asistan olarak çalışanlar mobbing, taciz, düşük ücretle istihdam, uygun çalışma ortamlarının bulunmaması, gelecek kaygısı, akademik özgürlük gibi konularda sorunlar yaşıyor. Bunların temel nedeni ise esnek ve güvencesiz istihdam modeli ile üniversitelerin yapılarının değiştirilmesi olarak gösteriliyor.

Haberin Devamı

Eğitim-Sen tarafından 27 Aralık 2014’te 16 ilde 27 farklı üniversiteden 100’ü aşkın katılımcıyla düzenlenen ‘Asistan Çalıştayı’nın sonuç raporu açıklandı. Sendikanın internet sitesinde yer alan sonuç raporunda araştırma görevlilerin karşılaştığı sorunlar sıralandı. ‘Asistan Çalıştay Sonuç Raporu’nda yer alan bulgular özetle şöyle:

-Araştırma görevlileri uygun çalışma ortamlarına sahip değil, iş tanımı konusunda çeşitli angaryalara maruz kalıyorlar. Akademik özgürlükleri bulunmuyor, gelecek kaygısı taşıyorlar. Düşük ücretlerle çalışıyor ve mobbing, taciz gibi sorunlarla karşılaşıyorlar.

-Kadro ilanları, araştırma görevliliği alım sınavları, bunların sonuçlarının açıklanması süreçlerinde hukuksuzluklar yaşanıyor.

-Araştırma görevlileri, akademik olarak nitelenen faaliyetlerden çok, özellikle üniversitelere yeterince idari personel olmaması nedeniyle idari işlerde görev almak zorunda kalıyor. Ayrıca beraber çalıştığı öğretim üyeleri ile bir gerginlik yaşamamak için genellikle onların yerine derse giriyor ve ilgili derslerin sınav kâğıtlarını da okuyorlar. İş yükünün ağırlığı ile birlikte eğitimlerini yetersiz kütüphanelerle tamamlamaya çalışıyorlar.

Haberin Devamı

-Özellikle yeni açılan üniversitelerde araştırma olanakları için sunulan fiziki şartlar yeterli değil.

-Özellikle vakıf üniversitelerindeki araştırma görevlileri, öğretim üyeleri ve üniversite idaresi tarafından, ‘burslu öğrenci’, ‘işçi’ ve ‘araştırma görevlisi’ gibi yerine göre farklı muamele görüyor. Bu durum konumlarında belirsizliğe yol açıyor ve psikolojik açıdan olumsuz etkiliyor.

-Vakıf üniversitelerindeki esnek ve güvencesiz istihdam biçimi, devlet üniversitelerindeki istihdam modeline de yansıyor. 2547 sayılı kanunun 50d maddesi, istihdam uygulamasıyla birçok araştırma görevlisinin işten atılmasına zemin hazırlıyor. 50d uygulaması, araştırma görevlisinin lisansüstü eğitimi sırasında istihdamını sağlıyor ancak tezini başarıyla bitirip öğrenciliği sona erdiğinde veya azami sürede tezini bitiremediğinde kadro ile ilişkisinin kesilmesine yol açıyor.

Haberin Devamı

-Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP), araştırma görevliliği kadroları ile ilgili uygulama dezavantajlarıyla öne çıkıyor. Atamanın Yükseköğretim Kurulu tarafından yapılması, araştırma görevlilerinin göreve başladıkları üniversitede genellikle soğuk karşılanmalarına neden oluyor. Ayrıca ÖYP’li araştırma görevlileri yoğun bürokratik işlemlere maruz kalıyor, ödenek problemleri yaşıyorlar.

-Yurtdışına yüksek lisans ve doktora eğitimi yapmak üzere MEB burslarıyla gönderilen adaylar da, ÖYP’li araştırma görevlileri ile benzer sorunlar yaşıyor. Yurtdışına giderken bir yıla karşılık iki yıllık mecburi hizmet yükümlülüğü altına giriyorlar. Ayrıca MEB bursu için gerçekleştirilen mülakatlar liyakat ilkesinden uzak olarak gerçekleştiriliyor.

Haberin Devamı

Raporda sorunların nedeni ise esnek ve güvencesiz istihdam modeli ve üniversitelerin yapılarının değiştirilmesi olarak açıklanıyor. ‘Her ile bir üniversite’ söylemiyle plansızca açılan üniversitelerin araştırma görevlilerin problemlerine kaynak teşkil ettiği dile getiriliyor.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Raporda asistanların yetkililerden talepleri ise şöyle sıralandı:

- Yükseköğretim Kanunu’nda 50/d maddesi uyarınca asistan alınmasına son verilmeli ve iş güvencesiz çalıştırmanın biçimleri olan öğrenci asistanlığı, proje asistanlığı, 50/d, 33/a, 35, ÖYP gibi tüm ayrımlar kaldırılarak güvenceli çalışma ilkesi yaşama geçirilmeli. Araştırma görevlilerinin görev tanımı net olarak belirlenmeli.

Haberin Devamı

-Kadro sorunları bekletilmeden çözülmeli. Kadrolar sürekli olmalı, yükseköğretim emekçilerine gelecek kaygısı yaşatılmamalı.

-Doktorasını tamamlamış araştırma görevlileri ek koşul aranmaksızın güvenceli kadrolara atanmalı, akademik yükselmeleri önündeki engeller kaldırılmalı.

-Tüm karar ve denetim süreçlerinde üniversite bileşenlerinin tümü yer almalı. Karar ve denetim süreçlerinde kişilerin değil, kurulların egemenliğini esas alan eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik özyönetim ve özdenetim modeli hayata geçirilmeli.

-Eşit işe eşit ücret verilerek, ders ve araştırma sürecinde eşit katkıların eşit değerlendirmesi yapılmalı. Ek göstergeler yoluyla hiyerarşik ücretlendirmeden vazgeçilmeli.

Haberin Devamı

-İkinci öğretim uygulaması son verilene kadar, ek ücretleri adil bir şekilde görev alan tüm personel arasında dağıtılmalı.

-Akademik nitelikli çalışmalar ve kendi alanındaki bilimsel gelişmeleri izleme amaçlı etkinlikler için görevlendirmeler özlük hakkı sayılmalı, giderler kurumca karşılanmalı.

-Üniversite öğretim elemanları ve çalışanları insan onuruna yakışır, mesleklerinin karşılığı bir ücrete kavuşturulmalı. Ücretlendirmede hakkâniyet ölçütlerine uyulmalı. Akademik topluluğun ana motifi bilgi üretimi ve öğretimle yoğunlaşmalı. Ücret arayışında toplum ve doğa yararına bilgi üretimi, ortak bilgi üretimi, uzun erimli araştırma ve çalışmalar kurban edilmemeli.

-Üniversite, piyasanın ihtiyacı olan bilgi ve elemanı üretmek yerine, evrensel kültürün ve eleştirel aklın verildiği bir kurum olmalı.

-Bilginin ürün ve teknolojiye dönüştürülmesinde kamu yararı gözetilmeli, araştırma ve geliştirme çalışmaları kamu yararı önceliğiyle yeniden düzenlenmeli. Bireyci, rekabetçi bilgi üretimi yerine kolektif bilimsel üretim, bilginin özel mülkiyeti yerine de kamusal mülkiyeti esas olmalı.

-Akademik özgürlüklerin, ifade özgürlüğünün, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki tüm engeller kaldırılmalı.

-Disiplin yönetmeliklerinin, özgür ve demokratik üniversite ile bağdaşan bir tarafı bulunmuyor. Özgür düşüncenin önüne engel koyan disiplin mekanizmaları terk edilmeli, yerine tüm bileşenlerce oluşturulan “ortak yaşam ilkeleri” hayata geçirilmeli.

-Üniversitede etnisite ve cinsiyet başta olmak üzere her türlü ayrımcılığa son verilmeli. Bu amaca yönelik etik kurullar oluşturulmalı, var olan kurulların da etkili çalışması sağlanmalı.

-Kadınlara yönelik psikolojik, fiziksel taciz ve şiddet kabul edilemez. Üniversitede kadına yönelik pozitif ayrımcılık politikaları uygulanmalı.

-Üniversitelerde mobbing (işyerinde psikolojik yıldırma), başta iş güvencesinin ortadan kaldırılması, kişilere aşırı yetkiler tanınması ve mevcut hiyerarşik yapıdan kaynaklı olarak, ciddi bir sorun haline geldi. Bunun önüne geçecek politikalar ve mekanizmalar üretilmeli, kurullar oluşturulmalı.

Bir araştırma görevlisinin hukuk mücadelesi

İstanbul Teknik Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olan Hüseyin Taylan Mercan’ın yaşadıkları, raporda geçen iş güvenliği konusunun bir örneği niteliğinde:
“Türkiye genelinde birçok üniversitede çalışma koşulları başta olmak üzere ciddi sorunlar yaşanıyor. Araştırma görevlilerine mezuniyet törenlerinde çalışmak gibi idari işler verilebiliyor. Kadrolarda verilen görev tanımı da belli değil. Bu durumlar da akademik çalışmaları olumsuz etkiliyor. Araştırma görevlileri derslere giriyor, yazılı kâğıtlarını okuyor. Böyle olduğunda istenilen sürede tezler bitmiyor. Araştırma olanaklarından geri kalınıyor. Yurdışına çıkmak, konferanslara, sempozyumlara katılmak istenildiğinde maddi yetersizlik gerekçe gösterilerek bu faaliyetler engellenebiliyor. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Geomatik Bölümü’nde 2005 yılından bu yana araştırma görevlisi olarak çalışıyorum. Ancak üniversite ile iş güvenliği konusunda çeşitli sorunlar yaşadım. İşten atıldım ve hukuk mücadelesinin ardından görevime geri döndüm. 2013 yılında doktora tezi döneminde iş güvencesizliği konusu gündeme geldi. Üniversitemizde 2012 yılından sonra doktorasını tamamlayan araştırma görevlilerinin işlerine son verilmeye başlandı. Doktorasında 6 yılı geçenlerle birlikte 33/a kadrosuna geçişlerin yönetim tarafından kabul edilmemesi, işlerin son verilmesine neden oldu. Bu kararlar bünyesinde 2013 yılında işime son verildi. Bunun üzerine İdare Mahkemesi’nde dava açtım. Mahkeme Ağustos 2014’te beni haklı bularak işten çıkarılmanın yapılamayacağı yönünde karar verdi. Mahkeme kararı 2015 Ocak’ta uygulandı. Aylarca mücadele ettim. Araştırmalarım yarım kaldı. Şimdi ise görevime hukuk kararıyla devam ediyorum. TÜBİTAK yurtdışı bursunu kazandım ama bu konuda üniversite tarafından gerekli işlemler henüz başlatılmadı. Akademisyenlerin iş güvencesi sağlanmalı. Akademik çalışmalar konusunda her türlü engel kaldırılmalı ve bunlar yönetmeliklerde yer almalı.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!