Güncelleme Tarihi:
Hiç unutulmayacak acıları hafızalarımıza kazıyan, iki gündür feryatların yükseldiği yer. İzmir’den çıkıp Manisa’dan sonra Akhisar dolaylarına geldiğinizde yanınızdan geçen sirensiz ambulanslardan facianın boyutunu kestirebiliyorsunuz. Ambulanslar sessiz sedasız geçiyor. Çünkü yetişecek bir hastaneleri yok, yolcusu çoktan göçüp gitmiş. Soma’ya giriyoruz nihayet. Evlerin önünde konuşan, elleri başında bekleyen insanlar. Sonradan öğreniyoruz ki ambulanslar cansız madenci bedenleri çevre yolundan ulaştırıyor soğuk hava depolarına. Ona rağmen kentteki kömür karası matemi hissediyorsunuz.
Konuşmaya mecal yok
Sonra trafik ekipleri, karşıdan gelen ambulanslar çoğalıyor. Soma’yı geçip Cenkyeri Köyü’ne geliyoruz. Cenk yeri... İsim de içine işliyor insanın. Köyü geçip Eynez bölgesine geliyoruz. Arabadan inip madene yürüme zamanı. Karşıdan gelen gözleri kan çanağına dönmüş uyku yüzü görmemiş insanlar. Arabalar, canlı yayın araçları, bir duman.
Madene gelen kadar bütün yollar iflah olmaz bir baharla bezeli. “Ah tam da gelmişken sevdalı bahar da/ Olur mu veda” diyorum içimden kömürün arasından ışıldayan gözlere. Boğazımda bir yumru. Mezar olan dağ çamlarla kaplı, orman utançlı, bahar utançlı, bizler utançlı. Sessiz sessiz ağlaşanlar dışında konuşmaya mecal kalmamış.
Paran yoksa mezara
“Önlem mi alınmalıydı? Neden bu kadar fazla kişi?” soruları etrafta dolaşırken kızıyla umutsuzca madenin girişine bakan Hatice Akkurt konuşmaya başlıyor... “Paran varsa gidersin pazara, paran yoksa girersin bunun gibi mezara” diyor. Eşi de asgari ücretle kazma, kürek sallayanlardan. Kurtulmuş, ama sevinemiyor... Eşimin girmesine 10-15 dakika varmış. Kartı basmış bir alarm kopmuş. Ne olduğunu anlayamayınca hemen dışarı atmışlar kendilerini. Ama içeride bir sürü tanıdığımız, köylümüz, komşularımız var. Ateş düştüğü yeri yakar. Hayatımız söndü” diyor da gerisini getiremiyor.
Ekmek kavgası be
Eşinin yıllarca madende çalıştığını, oğlunun da aynı mesleği yapmak zorunda olduğunu söyleyen Zehra Bilir alıyor sözü: “Ne yapalım burada ova yok ki ekip biçelim. Mecbursun çalışmaya. Eşim çalışırken burası devlet madeniydi. O emekli olana kadar hiç kaza olmadı. Bu yaşımıza geldik, böylesini görmedik. Ufak tefek kazalar oluyordu ama bu çok acı oldu. Biz Cenkyeri’nde oturuyoruz. Dün buradan geçtik. Ambulanslar habire bağırıyordu. Kaza olmuş dedik. Helikopterler de geliyordu. Bu kadar büyük olduğunu, bu kadar kişinin öleceğini tahmin etmiyorduk.”
Sonra çevremizde gençler beliriyor. Konuşuyorlar ama yazılmasın istiyorlar. Nedeni mi? Ben sordum, işte cevapları:
“Ekmek kavgası be abla.”