Tuncer Üney tuney@hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Ekim 14, 2005 00:00
AB ile katılım müzakereleri sonunda başladı. Ülkemiz için hayırlı olsun. İki günlük gergin bekleyişin ardından 3 Ekim 2005 günü geç saatlerde taraflar arasında uzlaşma sağlandığı haberi ulaştığında rahatladık.
Bu sonuç kimi çevrelerde olumlu karşılanırken kimileri de Müzakere Çerçeve Belgesi’nin ayrıntılarında olumsuzluklar arayarak kafa karıştırmaya çalışıyor, bu belge bizi tam ortaklığa götürmez, diyorlar. Bu belge AB’deki 25 ülkenin ve Türkiye’nin beklentilerini karşılamak üzere hazırlanmıştır ve o nedenle değişik yönlere çekilecek ifadeler bulunmaktadır. Ama temel amacın Türkiye’nin AB’ye katılımı olduğu yadsınamaz. Zira bu hedefi sulandıracak Avusturya’nın değişiklik önerisine diğer ülkeler karşı çıkmışlardır. Zorlu bir sürecin yol haritası olan belgenin ayrıntılarına takılmadan, olayı geniş açıdan görüp değerlendirmekte yarar var.
Matematikle ilgilenenler bilir; bazı matematiksel tanımların, önermelerin gerçekleşebilmesi için gerek ve yeter koşullardan söz edilir. Gerek koşul, "olmazsa olmaz" koşuldur. Söz konusu tanımın gerçekleşebilmesi için diğer bazı koşulların daha oluşması gerekir. Bunlara da yeter koşul denir. Yani ancak gerek ve yeter koşullar birlikte oluştuğunda sonuç alınabilir. Türkiye’nin AB’ye tam üye olarak katılımı olayını da bu yaklaşımla tanımlamaya çalışalım.
Burada gerek koşul, AB’den Türkiye ile müzakerelere başlama kararının çıkmasıdır. Bu karar alınmadan Türkiye’nin üye olması söz konusu değildir. Demek ki, gerek koşul oluşmuştur. İki yeter koşuldan söz edebiliriz. Birincisi Türkiye’nin uyum sürecini başarıyla tamamlamış olmasıdır. Türkiye’nin istenen dönüşümleri her alanda başarıyla tamamlaması ve bunu uygulama ile de göstermesi gerekir. İkinci ve en önemli yeter koşul ise 25 AB ülkesinin her birinin kamu oylarının veya parlamentolarının Türkiye’nin üyeliğini oylayarak kabul etmeleridir. Bu oylamalar sonunda eğer en az bir AB ülkesi ret oyu verirse, bizim AB’ye katılmamız söz konusu olamaz. Oylama yapılırken insanlar katılım belgesinde neler yazıldığına değil, o sırada Avrupa’nın ve Türkiye’nin durumuna bakarak karar vereceklerdir.
Bu resme bakıp bize düşen yeter koşulların lehimize oluşmasını sağlamaktır. Öncelikle müzakere sürecini başarı ile yönetip, en kısa sürede tamamlamalıyız. Burada hepimize görev düşmektedir. Herkes kendisinden ve ailesinden başlayarak kendi meslek grubunun dönüşümüne katkıda bulunmalıdır. Sürecin başarısı için hükümetten beklenen saydam olmak ve katılımcılığı özendirmektir. Tüm toplumun dönüşümünü amaçlayan bu büyük projede hükümetin yurttaşlarla kuracağı iletişim ve onların desteğini kazanması yaşamsal önemdedir. Bu süreçteki başarımız ve bunun sonucu olarak ülkemizin bugünkünden daha iyi bir noktaya gelmesi, ikinci yeter koşulun oluşmasına da yardım edecektir. Sonuçta bu ülkelerin Türkiye’nin üyeliğini onaylaması bizim dışımızdaki etmenlere ve gelişmelere de bağlıdır, ama bizim müzakere süreci boyunca bu ülke kamuoylarına kendimizi iyi anlatmamız kaçınılmaz olmaktadır.
Müzakere süreci boyunca her alanda yapılacak dönüşümün başarılı olmasını önemsiyorum. Böylece ülkemiz sosyal ve ekonomik olarak arzuladığımız düzeye gelecek, insanımız daha nitelikli yaşam koşullarına kavuşacaktır. Amaç da budur. O gün geldiğinde unutmayalım ki, Avrupa Birliğine katılıp katılmamak konusunda bizim de bir tercih hakkımız olacaktır.
Bu sürecin başarılı olması için herkes elinden gelen çabayı göstermelidir. Üstesinden geleceğimize inanıyorum.