Güncelleme Tarihi:
İşte Aydın’ın yazdığı makalenin tam metni:
"Son dönemde Batı medyasının Türk demokrasisi ve siyaseti konusundaki söyleminde çarpıcı bir ironi var: Fox TV ve The New York Times gibi, Amerikan siyaseti ve dünya meseleleri konusunda farklı perspektifleri olan medya kuruluşları, başyazılarında ve makalelerinde bir noktada buluşuyorlar. O da çağdaş Türkiye'nin baskıcı ve muhafazakâr bir polis devleti olduğu ve seçilmiş bir başbakanın kişisel arzuları doğrultusunda keyfi bir şekilde yönetildiği...
Bloomberg News'tan Marc Champion, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Türkiye'nin demokratik ve liberal yasalarını İslamcı diktatörlük kanunlara dönüştürmek üzere 'gizli bir ajandası' olduğunu duyurdu.
The New York Times'tan Tim Arango ve Ceylan Yeğinsu da küstah bir üslupla, hükümetin 'yurt dışındaki imaj' kaygısıyla nispeten medeni davrandığını ve muhalif grupların üzerine korkulduğu kadar gitmediğini kaydederek, bu gizli otoriter ajanda analizine uydu.
Buradaki varsayım şu; Türkiye'nin uluslararası imajı söz konusu olmasaydı, Türk yetkililerin demokrasi, siyasi haklar veya hukukun üstünlüğü gibi değerlerle ilgili kendileri inandıkları için kaygıları olmayacaktı.
Osmanlı anayasasının ilanıyla ilgili haberi duyunca günlüğüne, 'Türk anayasası!' diye alaycı bir giriş yapan William Gladstone'dan bu yana çok fazla bir şey değişmemiş gibi görünüyor.
Ateşli Hıristiyan İslamofobisi'nin ve İngiliz emperyalizminin sembolü William Gladstone bugün yaşamış olsaydı, atacağı tweet'e 'Müslüman demokrasisi!' diye başlayabilirdi.
Türk demokrasisi üzerine medya oryantalizminin neden yeniden canlandığını görüyoruz? Bu sorunun cevabı, gazetecilerin partizan siyasi duruşlarının ya da düşük analitik standartlarının ötesinde yatıyor.
AKP DÖNEMİNDEKİ KAZANIMLAR
Önce, son dönemde Türkiye hakkında Batı basınında çıkan haberlerde pek bahsedilmeyen bazı gerçekleri hatırlayalım. AK Parti hükümeti dönemindeki son 10 yılda, Türk hukuk sistemi ve siyasi kültürü daha demokratik bir hâl aldı. Gizli bir ajanda varsa, bu çeşitli vatandaşlarının siyasi, dini, kültürel ve yasal haklarını genişletmek için olabilir.
Kürtçe'nin kullanımı ve kamusal alanda başörtüsü takmak gibi 1990'lı yıllarda mücadelesi verilen birçok sosyal, dini ve kültürel hakla ilgili son yıllarda kazanımlar elde edildi. Daha da önemlisi, liberal demokrasinin tüm kriterleri açısından Türk siyasi ve hukuk sistemi son 10 yılda gelişim gösterdi.
Gezi Parkı'ndaki geniş katılımlı gösteriler bir ölçüde de Türkiye'deki demokratik sisteme olan güvenden kaynaklanıyordu. Sivil hatta sivil olmayan protestocuların bile hukuki haklarının olduğuna ve bu haklarının korunacağına inanılıyordu. Bir ay kadar süren gösteriler sırasında yaşanan beş talihsiz can kaybı ülkenin hukuki sistemi tarafından soruşturuluyor ve bu ölümlerin nedenleri konusunda emniyet yetkililerinden açıklama isteniyor.
Kamu mallarına milyonlarca dolarlık zarar verilmesine rağmen, göstericilerden hiçbirine hapis cezası verilmedi. New York Times makalelerinde laf arasında bahsedildiği gibi Erdoğan, Gezi protestolarının liderleriyle görüştü ve hükümet protestoların temel taleplerini kabul etti. Önümüzdeki yıl Türkiye'de birden fazla seçim olacak. Yerel yönetimlerin ve cumhurbaşkanının belirleneceği özgür seçimlerin yanı sıra muhtemelen de erken genel seçimler için sandığa gidilecek.
İSLAM VE DEMOKRASİ
Öyleyse neden Batı medyasının söylemleri Türkiye'yi 'Şark Despotu' olarak ilan etmeye doğru yöneliyor? Bu sorunun yanıtı, dindar Müslümanların kendi değerlerini asla liberal çok partili demokrasinin değerleriyle bağdaştıramadığı varsayımında yatıyor. Türkiye'nin son on yıllık siyasi deneyiminde muhafazakâr bir partinin modern Türk tarihindeki bir başka siyasi partiden çok daha fazla demokratikleşme reformu elde etmesinin anlaşılamaması ve inkâr edilmesinin nedeni de bu.
Bu dönem boyunca hem solda hem de sağdaki laik ve modernizm yanlısı gibi görünen siyasi partiler, Türk politikasının Batı karşıtı ve ulusalcı görüşünü savundu. Bu partiler, AK Parti'nin demokratik liberalizmini ya 'uluslararası İslamcılık yolundaki gizli bir ajanda' uğruna laik Türk vatanseverliğine bir ihanet olarak ya da sivil diktatörlük olarak gösterdi.
Ayrıca Batı yanlısı laik Türkler, muhafazakâr değerlerin kamuoyuna açık bir şekilde tartışılmasını da küçümsedi. Örneğin AK Parti seçmeni, Türkiye'de yaygın bir şekilde doğum kontrol yöntemi olarak uygulanan kürtaj konusunda kamuoyunu caydırıcı bir tartışma ortamı görmek istedi. Türkiye'de kadınların kürtaj hakkı yasaklanmış değil ve muhafazakâr Müslümanların bu konudaki caydırıcı tavırlarının, katı Katolik yasaklarla alakası bile yok. Ancak ne zaman AK Partili bir bakan bunun yaygın olarak uygulanmasını eleştirdiğinde, muhalefet partileri kadın haklarının ihlal edildiğini söyleyerek tepki gösterdi.
KAYBETMEYİ HAZMEDEMİYORLAR MI?
Muhalefet partilerindeki Türk entelektüeller ve gazeteciler, Batı medyasının oryantalizmini kendi amaçları uğruna yönlendirdi ve destekledi. Birçok Türk entelektüel, Batı'da Türkiye hakkındaki kalıplaşmış algıları kolaylıkla fark edebilir durumda; onların uçan halılar, göbek dansı yapanlar ve hamamlar gibi kendi toplumlarıyla ilgili görüntülere pek fazla tahammülü yok ve 'Geceyarısı Ekspresi' gibi filmlerde gösterilen korkunç hapishaneler gibi 'Şark despotçuluğunun' anlatım şekillerinin hilelerini biliyorlar.
Bu yüzden, genel ve belediye seçimlerinde üst üste yedi kez kaybeden ve bir sonraki genel seçimlerde kazanma ümidi az olan muhalefet, Türk hükümetini şeytanlaştırmak ve gizli bir İslamcı ajandaya sahip sivil diktatörlük gibi gösterip meşruiyetini ortadan kaldırmak için medya oryantalizmi ile ittifak kurmaya çalışıyor. Ana akım Batı medyası Ovbama'nın gizli sosyalizmi ya da otoriter seçkinciliğiyle ilgili bir Çay Partisi tartışmasından hiçbir zaman bahsedemezken, Erdoğan'ın gizli İslamcılığı ve otoriterliğiyle ilgili benzer partizan polemikler tartışmasız gerçekler gibi aktarılıyor.
Müslüman modernizmin karşılaştığı emperyalist oryantalizmin altın çağında, İngiliz vali Lord Cromer, 'Reform yapılmış İslam artık İslam değildir' demişti. Medya oryantalizmi de 'demokratik Müslümanların artık Müslüman olamayacağına" inanmış gibi görünüyor. Bu da zamanla Türkiye'deki muhafazakâr Müslümanlar asala iyi demokrat olamazmış gibi bir hükme neden oldu. Kalıcı varsayımlarla yürütülen siyaset konusunda kafa yorma vakti geldi."