Güncelleme Tarihi:
ABD’nin Pakistan-Afganistan sınırındaki El Kaide ve Taliban kamplarına yönelik, 14 bin kilometre öteden yürüttüğü operasyonda ölen 3 Türk’ün kimliği belirlendi. Eylül ayı başından itibaren ABD’nin Nevada Eyeleti’nden bilgisayarla yönlendirilen insansız hava araçları Predator’larla yürütülen son yıllardaki en yoğun saldırılarda toplam 140 militanın öldürüldüğü açıklanırken, ölenler arasında Türkler ve Alman vatandaşı olan Türklerin de bulunduğu ortaya çıktı. Kuzey Veziristan bölgesindeki saldırılarda El Kaide’nin Afganistan ve Pakistan operasyonları sorumlusu Şeyh El Fatih ile birlikte ölenlerden birinin 1967 Yalova doğumlu ve 3 çocuk babası “Ebu Muaz ve Ebu Şamil” kod adlı Mustafa Uykız, diğerinin de yine Yalova 1983 doğumlu Bahri Şeker olduğu anlaşıldı. Aslen Konyalı olan ancak açık kimliği belirlenemeyen “Muhammet Faris” kod adlı Osman isimli militan da ölenler arasında. “Ebu Muaz” kod adlı Mustafa Uykız öldürülmeden önce İslami internet sitelerden birine verdiği bir röpordajda, arkadaşlarıyla birlikte Afganistan’daki Bagram Cezaevi’nde yaşadıklarını (imla ve mantık hatalarına dokunmadık) şu sözlerle anlatmıştı:
İşkence seansları
“Biz 4 kardeş bir evde 80 tane asker tarafından sarıldık ve esir alındık. Evden dışarı çıkardılar ve ellerimizi ve ayaklarımızı zincirleyip kafamıza da çuval geçirilip bilmediğimiz bir yere götürdüler. Götürdükleri yer hücrelerden oluşan bir yerdi, hücreye koydular (hücrenin boyutu 2 adım boyu 1 adım eni, takriben 5 metrekare). İlk götürdükleri yerde 2 ay kaldım, tabi bu arada elleri ve ayaklarımız zincirli bir şekilde hücrede tutuyorlar. Sadece günde iki defa tuvalete çıkartıyorlar. O zaman sadece ellerdeki kelepçeyi çıkartıyorlar, çıkınca da tekrar ellerime takıp hücreye koyuyorlardı. Bu arada sorgular başladı, sorguyu CIA yapıyor, eğer istedikleri cevapları alamayınca da onlar çıkıyor içeri Pakistanlı işkenceciler giriyor ve saatlerce işkence ediyorlar. Sorgu ve işkence 1 ay devam etti. İkinci ayın sonunda başka bir yere götürdüler, orada da aynen hücreler var ve her bir esiri bir hücreye koyuyorlar. Üçüncü sonunda tekrar sorgular başladı ve yine işkence seansları tabi.
Sopalarla terbiye!
Diğer hücrelerde ki kardeşler ile konuşmak yasak, yüksek ses ile kuran okumak yasak, şınav ve diğer ufak tefek spor hareketleri yapmak yasak (zaten ellerin ve ayakların kelepçeli ne kadar yapabilirsin), bir sabah bir akşam tuvalet hakkın var, istediği zaman gardiyanlar hücrelere girer ve ellerindeki sopalar ile seni terbiye(!) ederler. Kaldığımız hücreler tahminen yerin 5 metre altında, 24 saat başında elektrik yanıyor, eğer herhangi bir hareketinden dolayı veya gardiyanın insafsızlığına gelirseniz hücre duvarlarına günlerce kelepçeleyebilir...
Ben 6. ayın sonunda konsolosluk ile görüşmek istedim olumlu cevap alamayınca açlık grevine gittim. 9. günün sonunda beni özel bir yere aldılar. Yatağa ellerimden ve ayaklarımdan kelepçeleyip kolumdan serum verdiler, ama yine getirdikleri yiyecekleri yemedim... Tabi bu arada her türlü zulümü yaptılar. 10. günde beni oradan alıp araba ile (arabaya bindirmeden önce ellerini ve ayaklarını zincir ile bağlıyorlar, sonra belinden de kalın bir zincir ile hem ellerini hem de ayaklarını beline bağlıyorlar, başına siyah bir çuval geçiriyorlar ve öyle çıkarıyorlar arabaya) başka bir merkeze (daha sonra öğrendiğim kadarı ile Rawalpindi şehri) götürdüler. Orada 1 ay kaldıktan sonra konsolosluk ile görüştürdüler. yani 8. ayın sonunda oradaki Türk yetkililere teslim ettiler ve oradan Türkiye’ye iade edildim.
Çok kardeşimiz hücrede
Oralarda daha bir çok kardeşimiz hâlâ o hücrelerde yavaş yavaş ölüyorlar. İşkencenin haddi hesabı yok, Sabahlara kadar işkencede olan kardeşlerimizin seslerini duyuyorduk (tabi bizim de onlar) onların seslerini duymamak için kulaklarımızı tıkardık veya bütün hücrelerdeki kardeşler ile birlikte tekbir getirirdik ama bu bize dayak olarak geri dönerdi. Hastalanmak en büyük suç. Oradaki yapılan işkencelere dayanamayıp intihar edenler ve aklını yitiren bir çok kardeşimiz var.Aylarca ve senelerce gün yüzü görmeyen kardeşlerimiz var. Bazen düşünürdüm orada, ya derdim beni 5 dakika dışarı çıkarsalar ve 5 dakika dışarısının havasını teneffüs etsem burada 1 ay daha fazla dan kalırım diye..
İşte ölen 3 Türk
Öleceğini rüyasında görmüş
ABD’den yüksek güvenlikli bir server üzerinden yayın yapan web sitesinde son haftalarda ABD’nin Predatorlar ile yaptığı saldırılarda ölen Türk militanların kimlikleri açıklandı, fotoğraflarına yer verildi. Aslen Konyalı olan “Muhammet Faris” kod adlı Osman isimli militanın yakın çevresine küçük yaştan beri Filistin’e gidip şehit olmak istediğini söylediği yazıldı. Ölümünü aylar önce rüyasında gördüğü ifade edilen ‘Muhamet Faris’in rüyası şöyle aktarılmış; “Arkadaşlarımla birlikte bir evde otururken Amerikan uçaklarının evimizi bombaladığını ve bir anda her yerin yemyeşil cennet bahçelerine dönüştüğünü gördüm. Huriler bizleri karşıladı ve Peygamber efendimize götürdü.”
Müslümanların dertlerini dert edinmiş
‘Beytullah’ kod adlı Bahri Şeker ise Facebook’taki profiline eklediği “Kanas” fotoğrafının altına “Hayalimdeki silah” diye azmıştı. 1983 de Yalova’da doğan Şeker için internet sitesinde, “Üniversiteyi bitirdikden sonra İslama daha da bir sarıldı. Müslümanların dertlerini dert edinenlerin arasındaydı. İşgalleri, zulümleri, tecavüzleri gördükçe kahroluyor, yerinde duramıyordu. Çok cesaretli biriydi ve and içmişti; artık sadece Allah rızası için savaşacaktı. Dört ay önce Allah yolunda hicret etti. Son olarak Veziristan’da bulunuyordu” yazıyor.
Kod adı Ebu Muaz
Sitenin haberine göre 3 ay önce Afganistan’a giden Mustafa Uykız, Yalova’da doğdu. Meslek lisesini bitirdi. Uzun süre Ülkü ocakları ve Nizamı Alem ocaklarında başkanlık yaptı. Daha sonra bu teşkilatlardan da ayrılan Uykız’ın tam olarak İslami harekete yöneldi ve kendini bu alanda yetiştirdiği öne sürüldü. Üç çocuk babası olan Uykız’ın kayınbiraderi “Komudan Talut” kod adlı Adem Peçe’nin de Çeçenistan’da öldüğü ifade edildi. Arkadaşları Uykız’ın edebiyata ve tarihe ilgi duyduğunu, tam bir eylem insanı olduğunu söylediler. ‘Ebu Muaz’ kod adını kullanan Uykız’ın ilk olarak Gürcistan’ın doğusundaki Pankisi vadisine gidip oradaki kamplarda eğitim alıp, Türkiye’ye döndüğü, birkaç kez Afganistan’a girmeye çalıştığı kaydedildi.