Uzunluğu 42 km’yi bulmayan sahil şeridi, 6-12 km’lik bir derinliğe sahip.Yani bir ucundan öteki ucu, Eminönü-Beylikdüzü mesafesi kadar.Başka bir ifadeyle, Türkiye’nin en küçük illerinden Bartın’dan daha kısa bir sahil şeridine sahip, üstelik genişliği de bu ilin yarısından az. Ama tam 1.5 milyon Filistinli’ye evsahipliği yapıyor.Kısacası, Akdeniz kıyısında palmiyelerle süslü hoş plajları olan, fakat alabildiğine “yoğunlaştırılmış bir yoksulluğun” hüküm sürdüğü bir avuç toprak parçası...* * *Peki İsrail’in, bir tepeye çıkıldığında tamamı görülebilen ufacık bu bölgeyle alıp veremediği nedir?Filistin toprakları, İsrail’in 1967-2005 döneminde işgal ettiği Gazze Şeridi’nin yanısıra, bir de hâlâ işgal altında olan Batı Şeria’dan oluşuyor.İsrail ve Ürdün arasındaki Batı Şeria, ticaretin (ve bir de kaçakçılığın) daha kolay olduğu bir coğrafi konumda olduğu için yakın tarih boyunca Gazze’ye oranla hızla zenginleşti. Bu yüzden Batı Şeria’da İsrail ile barış yapmaktan yana olan “ılımlı” gruplar hep daha güçlü oldu. Bugünkü El Fetih gibi.İsrail ile Mısır arasına sıkışmış Gazze Şeridi ise giderek yoksullaştı. Büyük ölçüde Tel Aviv’in ve Arap devletleri dahil bütün bir uluslararası toplumun “bencilliğe varan siyasi hataları” yüzünden Gazze halkı umudunu kaybetti. Radikalizmin güçlenmesi de, intihar bombacılarının hep yoksul Gazzeliler olması da bu yüzden.Tüzüğünde, “Amacımız İsrail’i yok etmektir” yazan Hamas, 25 Ocak 2006’da Filistin’de yapılan seçimlerde meclisteki 132 sandalyenin 74’ünü kazandı. Böylece iktidara gelen Hamas, şiddeti kınamayı ve İsrail’i tanımayı reddedince, Filistin hükümetine Batı’dan gelen doğrudan yardımlar kesildi. ‘Müslüman Kardeşler’in bir türevi olarak 1987’de kurulan ve İsrail’de sivilleri hedef alan intihar eylemleri de düzenleyen Hamas, demokratik olarak iktidara geldi, fakat şiddet kullanarak iç muhalefeti ezme yoluna gitti. Uzun süredir intihar eylemi yapmasa da, İsrail şehirlerine doğru roketler fırlatmayı, yani sivil nüfusa yönelik “rastlantısal bir terör” pratiğini ise hiç bırakmadı.El Fetih ile Hamas, 2007 başında silahlı çatışmalara başladı. İç savaşın sürdüğü 14 Haziran 2007’de yapılan demokratik seçimi de Hamas kazandı ve artık El Fetih ile koalisyona gitmeyeceğini, kendisinin Filistin Yönetimi’nin “meşru hükümeti” olduğunu ilan etti. Uluslararası toplum El Fetih’in arkasında durunca Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas koltuğunu korudu. Hamas Gazze Şeridi’ne çekilirken; El Fetih, Batı Şeria’da iyice yerleşti.İsrail, kendi varlığını kabul etmeyen Hamas yüzünden bütün Gazze Şeridi’ne (ve halkına) 14 Kasım 2008’de “kara, deniz ve hava ablukası” uygulamaya başladı. Sonunda geçen hafta “askeri harekata” da girişti. Amaç roket saldırılarını durdurmak olarak açıklansa da, asıl hedef “Hamas’ı devirmek” veya en azından bir gövde gösterisiyle, tam da 10 Şubat’taki genel seçimlerden önce muhafazakar muhalefete karşı “iç siyasette oy kazanmak”.* * *Aslında bütün bunları hiç anlatmadan, her iki tarafı da kızdıracak basit bir “ahlâk problemiyle” son durum özetlenebilirdi.Problem şu:Seri cinayetler işlediği suçlamasıyla bir başka ülkede hüküm giymiş bir zanlı, bir alışveriş merkezinde küçük bir çocuğu kaçırıyor.Ağır silahlarla donanmış polis memurları, çocuğun kafasına silah dayayan zanlıyı köşeye sıkıştırıyorlar.Polis müdürü, zanlıyı etkisiz hale getirmek için başka hiçbir yol olmadığını düşünüyorsa, memurlarına “çocuğu da vurmaları pahasına” saldırganı öldürme emrini vermeli mi?Yahudi dinine göre cevap “hayır”, çünkü 10 Emir’den belki de en önemlisi, “Öldürmeyeceksin.”İslam’a göre de cevap “hayır”, çünkü savaş meydanında ölü bir çocuk görüp çok üzülen ve Allah’a “Benim bundan haberim yoktu” diye yakaran Hz. Muhammed’dir bu dinin peygamberi. “İçinde 99 katilin olduğu gemiyi, tek masum yolcunun hatrına batırmama” ilkesi de bu dine özgüdür.Ama Gazze’de dini inançlar değil, ne yazık ki dünyevi hırslar savaşıyor... İki tarafın siyasi liderleri de “gerekirse” mâsum kanı dönmekten asla çekinmediler ve öyle görünüyor ki gelecekte de çekinmeyecekler.","author": {"@type": "Thing", "name": "hurriyet.com.tr"},"publisher": {"@type": "Organization","name":"hurriyet.com.tr","logo": {"@type": "ImageObject","url": "https://image.hurimg.com/i/hurriyet/100/0x0/590c24950f25442978242248.jpg","width": 230,"height": 60}}}
Güncelleme Tarihi:
Gazze Şeridi denen yer, İsrail ile Mısır arasında, sahile sıkışmış küçücük bir bölge.
Uzunluğu 42 km’yi bulmayan sahil şeridi, 6-12 km’lik bir derinliğe sahip.
Yani bir ucundan öteki ucu, Eminönü-Beylikdüzü mesafesi kadar.
Başka bir ifadeyle, Türkiye’nin en küçük illerinden Bartın’dan daha kısa bir sahil şeridine sahip, üstelik genişliği de bu ilin yarısından az. Ama tam 1.5 milyon Filistinli’ye evsahipliği yapıyor.
Kısacası, Akdeniz kıyısında palmiyelerle süslü hoş plajları olan, fakat alabildiğine “yoğunlaştırılmış bir yoksulluğun” hüküm sürdüğü bir avuç toprak parçası...
* * *
Peki İsrail’in, bir tepeye çıkıldığında tamamı görülebilen ufacık bu bölgeyle alıp veremediği nedir?
Filistin toprakları, İsrail’in 1967-2005 döneminde işgal ettiği Gazze Şeridi’nin yanısıra, bir de hâlâ işgal altında olan Batı Şeria’dan oluşuyor.
İsrail ve Ürdün arasındaki Batı Şeria, ticaretin (ve bir de kaçakçılığın) daha kolay olduğu bir coğrafi konumda olduğu için yakın tarih boyunca Gazze’ye oranla hızla zenginleşti. Bu yüzden Batı Şeria’da İsrail ile barış yapmaktan yana olan “ılımlı” gruplar hep daha güçlü oldu. Bugünkü El Fetih gibi.
İsrail ile Mısır arasına sıkışmış Gazze Şeridi ise giderek yoksullaştı. Büyük ölçüde Tel Aviv’in ve Arap devletleri dahil bütün bir uluslararası toplumun “bencilliğe varan siyasi hataları” yüzünden Gazze halkı umudunu kaybetti. Radikalizmin güçlenmesi de, intihar bombacılarının hep yoksul Gazzeliler olması da bu yüzden.
Tüzüğünde, “Amacımız İsrail’i yok etmektir” yazan Hamas, 25 Ocak 2006’da Filistin’de yapılan seçimlerde meclisteki 132 sandalyenin 74’ünü kazandı. Böylece iktidara gelen Hamas, şiddeti kınamayı ve İsrail’i tanımayı reddedince, Filistin hükümetine Batı’dan gelen doğrudan yardımlar kesildi.
‘Müslüman Kardeşler’in bir türevi olarak 1987’de kurulan ve İsrail’de sivilleri hedef alan intihar eylemleri de düzenleyen Hamas, demokratik olarak iktidara geldi, fakat şiddet kullanarak iç muhalefeti ezme yoluna gitti. Uzun süredir intihar eylemi yapmasa da, İsrail şehirlerine doğru roketler fırlatmayı, yani sivil nüfusa yönelik “rastlantısal bir terör” pratiğini ise hiç bırakmadı.
El Fetih ile Hamas, 2007 başında silahlı çatışmalara başladı. İç savaşın sürdüğü 14 Haziran 2007’de yapılan demokratik seçimi de Hamas kazandı ve artık El Fetih ile koalisyona gitmeyeceğini, kendisinin Filistin Yönetimi’nin “meşru hükümeti” olduğunu ilan etti.
Uluslararası toplum El Fetih’in arkasında durunca Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas koltuğunu korudu. Hamas Gazze Şeridi’ne çekilirken; El Fetih, Batı Şeria’da iyice yerleşti.
İsrail, kendi varlığını kabul etmeyen Hamas yüzünden bütün Gazze Şeridi’ne (ve halkına) 14 Kasım 2008’de “kara, deniz ve hava ablukası” uygulamaya başladı. Sonunda geçen hafta “askeri harekata” da girişti. Amaç roket saldırılarını durdurmak olarak açıklansa da, asıl hedef “Hamas’ı devirmek” veya en azından bir gövde gösterisiyle, tam da 10 Şubat’taki genel seçimlerden önce muhafazakar muhalefete karşı “iç siyasette oy kazanmak”.
* * *
Aslında bütün bunları hiç anlatmadan, her iki tarafı da kızdıracak basit bir “ahlâk problemiyle” son durum özetlenebilirdi.
Problem şu:
Seri cinayetler işlediği suçlamasıyla bir başka ülkede hüküm giymiş bir zanlı, bir alışveriş merkezinde küçük bir çocuğu kaçırıyor.
Ağır silahlarla donanmış polis memurları, çocuğun kafasına silah dayayan zanlıyı köşeye sıkıştırıyorlar.
Polis müdürü, zanlıyı etkisiz hale getirmek için başka hiçbir yol olmadığını düşünüyorsa, memurlarına “çocuğu da vurmaları pahasına” saldırganı öldürme emrini vermeli mi?
Yahudi dinine göre cevap “hayır”, çünkü 10 Emir’den belki de en önemlisi, “Öldürmeyeceksin.”
İslam’a göre de cevap “hayır”, çünkü savaş meydanında ölü bir çocuk görüp çok üzülen ve Allah’a “Benim bundan haberim yoktu” diye yakaran Hz. Muhammed’dir bu dinin peygamberi. “İçinde 99 katilin olduğu gemiyi, tek masum yolcunun hatrına batırmama” ilkesi de bu dine özgüdür.
Ama Gazze’de dini inançlar değil, ne yazık ki dünyevi hırslar savaşıyor... İki tarafın siyasi liderleri de “gerekirse” mâsum kanı dönmekten asla çekinmediler ve öyle görünüyor ki gelecekte de çekinmeyecekler.