Paylaş
Bugün Dünya Laiklik Günü, World Secularism Day. Bence, 'Laiklik' ile Anglo-Sakson 'Secularism'i tam anlamıyla örtüşmüyorlar, ama kullanım böyle.
* * *
Son kırk yıl içinde, laiklik'in (laƒcisme; laƒcité) tanımı, karşıtları ya da arabulucular tarafından, epeyce saptırıldı. Sonunda, laikliğin din ve vicdan özgürlüklerini korumak amacıyla ortaya çıktığını dile getiren tanım üzerinde karar kılındı. Kavramın evrensel tanımının yerine, tarihsel ve toplumsal gerçekleri tersine çeviren bu tanım piyasaya sürüldü.
Bu da yetmedi, laiklik ve (dolayısıyla) Kemalizm, demokrasinin, düşünceyi ifade özgürlüğünün gerçekleşmesinin, liberal ve özgür düşüncenin gelişmesinin, dahası 'felsefe yapma'nın ve toplumsal uzlaşmanın karşısındaki en büyük engel olarak gösterildi.
Bu anti-laik fesadın imece yöntemiyle, Cumhuriyetçi, Kemalist ve laik düşünceye düşünsel bağnazlık kaftanı giydirildi. Sanki cumhuriyetçi olmak demokrat olmanın, Kemalist olmak özgür-liberal düşüncenin karşıtıymış, laik olmak da toplumsal uzlaşmanın engeliymiş gibi...
Böylece, laikliğin evrensel tanımı düşünce ve dil evrenimizden sürgün edildi.
Anımsatıldığı zamanlarda da toplu saldırıların hedefi oldu.
* * *
Cumhurbaşkanı Sezer, laikliğin kabulünün 64. yıldönümü münasebetiyle, Atatürk'ü referans alan ve evrensel tanımla örtüşen bir laiklik tanımı yaptı:
'Bireyin, üzerindeki dini baskılardan kurtarılarak özgür olması, dünya yaşamının din kurallarının etkisinden kurtarılıp, bilim ve aklın egemenliğine bırakılması, dünya sorunlarına akılcı ve bilimsel bakış açısı içinde yaklaşılması...'
Laikliğin din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olduğu yanılsamasını kullananlar, Cumhurbaşkanı'nın ağzından doğru tanımı duyunca öfkeyle kaleme sarıldılar. Kimi bu tanımı 'militan laiklik'le suçladı, kimileri de bu 'laikliğin içini doldurmak' gerektiğini ileri sürdü.
Evrensel anlam ve tarihsel gerçekler bağlamında bu tanım doğrudur : Laikliğin amacı, bireyi Kilise'nin (dinin) dogmatik baskılarından kurtarmaktır. Bu baskılar egemen olduğu sürece, bireyin din ve inanç özgürlüğünden söz edilemez. Laikliğin bireye verdiği güvence, Suudi Arabistan'da olduğunun tersine, dogmatik dinsel baskıların egemen olmadığı bir gündelik yaşamı hedefler. Bu güvence, bütün iddiaların aksine, ne dini yasaklar ne de dindışı bir gündelik yaşamı önerir.
Cumhurbaşkanı'nın tanımından hoşnut olmayanlar, 'dünya yaşamı' deyişinin kamusal yaşamı ve devletin düzenini içerdiğini anlamazlıktan gelerek, 'dünya yaşamı'nın karşısına 'ahîret hayatı'nı getiriyorlar. Oysa dünya yaşamını laiklik eksenine oturtan tanım, kamusal yaşam ve devlet düzeninde dinsel kuralları (şeriatı) reddetmektedir. Ve kimseye 'Bu dünyada dinle uğraşma' dememektedir! 64 yıldır altı ısıtılan bir sorun bu. Ancak, ne devletin ne de laikliğin evrensel tanımının çıkardığı bir sorun. Aslında dinin (İslámın) de çıkardığı bir sorun da değil. Tıpkı reform öncesi Hristiyanlıkta (sorunu Kilise çıkartıyordu) olduğu gibi, Cami'nin, (olmadığı iddia edilen) ruhban sınıfının, tarikatların ve şeyhlerin çıkardığı bir sorun.
Bu bağlamda, toplumsal (kamusal) düzenin biçim ve içeriğini 'Biz kimiz?' sorusuna bağlayanlara en güzel yanıtı, İbni Haldun, 'Mukaddime'de vermektedir: 'Kamu, egemenin dinindedir.' Devletle ile Halkı barıştırmak, Devlet ile Camii uzlaştırmak safsatası üzerine felsefe kurmaya kalkışanlar bu cümlenin ne anlama geldiğini hemen anlayacaktır.
* * *
Bu tanımın, 'dinden soyutlanmış-belki dinsiz bir dünya hayatı' önerdiğini ve daha da ileri giderek, bu 'söylemin' sadece eski Sovyetler Birliği'nde geçerli olduğunu ileri sürmek, bir saptırmadan başka bir şey değil. Çünkü bu tanım, bireyi dinden değil, fakat onun baskılarından kurtarmayı amaçlıyor. Evrensel tanımı topa tutanlar, din ile dinsel baskıyı özdeşleştirdiklerinin elbette farkındalar.
Devletin tarafsızlığı ilkesine gelince: Devlet, dünya yaşamına, yani kamusal yaşama ve devlet düzenine mühahale eden dinlere karşı tarafsız değildir; devlet, bu müdahaleden çekilmeyi kabul etmiş dinler arasında ve karşısında tarafsızdır. Cumhurbaşkanı'nın tanımı ne dinsiz bir bireysel yaşam, ne de dinsiz bir toplumsal yaşam önermektedir. Tam tersine bireyin özgür bir mumin olması için sayısız olanaklar sunmaktadır.
Dini kurallar eksenine oturmuş bir dünya hayatı (yani toplumsal düzen, devlet düzeni) şeriat düzeninden başka ne anlama gelir? Dinsel baskının bireysel ve toplumsal yaşam üzerinde egemenlik kurmasını istemek, bu baskının siyasal ve ekonomik düzen ortamında da egemenlik kurmasını amaçlar. Dinsel baskının egemen olduğu yerde din ve inanç özgürlüğü yoktur.
Paylaş